İkizdere’de öncesinde başlayan süreç 21 Nisan’da taş ocağı yapılmasında ısrar edilmesi üzerine ekoloji gündemine oturan bir direniş halini aldı. İktidar yandaşı Cengiz Holding’in özellikle kapanmayı fırsata çevirerek taş ocağı yapımına girişmesi İkizdere halkının güçlü itirazı ile karşılandı.
İlk direniş sürecini anlatmasını istediğimiz İkizdereli bir direnişçi “Bu durum uzun bir zamandır var. Yasal mahkemeyi ilk önce biz kazanıyoruz. Sonrasında ÇED raporu alınmadan Ulaştırma Bakanlığı yeni bir proje kapsamında bu bölgeyi kamulaştırıp taş ocağı alan yapıp bir şirkete veriyor. (ÇED raporu alınmadan proje ile halledilmeye çalışılıyor) Ondan dolayı, tabi bu mahkemelere itirazla hukuksal süreç böyle devam ederken, bunlar da iş makinelerini getirmeye başladılar.
Yaklaşık 20 gün önce. Tabi bizlerde iş makineleri önünde yer aldık. Burası jandarma bölgesi, iş makinelerini kolluk kuvvetleri ve jandarma korudu. Jandarmanın aldığı hiçbir yetki yok. Sadece jandarma, iş makineleri operatörü ve köylüler var. Hiçbir muhatap yok, şirket yetkilisi yok” şeklinde şirketin devlet güçlerince korunduğuna dikkat çekti.
“Pandemi döneminde insanların sokağa çıkma yasağında olduğu süreci kullanarak kısa zamanda yol almaya çalışıyorlar. Çünkü ağaçlar hiç kesilmeden, damgalama yapılmadan, şuanda taş ocağına gidecek yolu açmaya çalışıyorlar. Aynı zamanda taş ocağına ulaşamadılar, sadece ulaşacak yol açıyorlar” şeklindeki sözleri ise taş ocağının yapılmasının bir oldu bitti ile sonuçlandırmak için hukuksuzluğa her gün yeni bir hukuksuzluk eklenerek devam edildiğini aktarıyor.
Direnişçi köylü, “Köylülerin önüne set çekildi. Köylüler set önünde oturma eylemindeyken jandarmanın köylülere biber gazı sıkmasıyla birlikte arbede çıktı. Sonrasında jandarma yaklaşık 8 kişiyi gözaltına aldı. Bu süreç her gün böyle bir döngüde devam ediyor. Burada arazi şartları çok zor, bu alana ulaşmak zor. Her seferinde iş makinalarının olduğu alana giden patika yolları kesiyorlar. Buradaki köylülerin birçoğu inancı olan insanlar ve oruç tutuyorlar. Ona rağmen hiç fark etmeksizin hepsine gaz sıktılar. Köylüler bu bölgeye 1,5 2 km ormanın içinden yürüyerek geliyorlar.
Akşam dönüşte bir o kadar yol yürüyüp gidiyorlar. Şuanda zaten alana girmemiz çok zor. Ancak dışardan gelen desteklerle girebildik. HDP milletvekili Murat Çepni’nin ilk günlerde çok büyük bir desteği oldu. Sonrasında CHP’den Rize İl Başkanı ve milletvekilleri buraya gelmeye başladı. Öncesinde milletvekilleri olmadan alana çok zor giriliyordu. Çünkü jandarma alana giden tüm yolları kesti, komando birliği getirdiler buraya. Patika yolları da kestiler, bizim iş makinalarıyla aramıza set ördüler. İş makinesine şuanda ulaşamıyoruz bile” şeklinde yaşanan süreci özetledi.
“Hala hukuki süreç devam ediyor. Yürütmeyi durdurma kararı için mahkeme sürüyor. Buna rağmen, iş makineleri çalışmaya devam ediyor. Mahkeme daha sonuçlanmadan, bunlar alelacele iş makinelerini çalıştırmaya devam ediyor. Mesela yürütmeyi durdurma kararı da çıkabilir ama bir sürü ağacı talan ettikten sonra. Buralar çok güzel yerler. Burada dereden içme suyunu kullanan insanlar var. Bu derede çok güzel kırmızı benekli alabalıklar var. Bu bölgede üretilen doğal kestane balı var. Burası muhteşem bir vadi” sözleri ise bize doğanın tüm güzelliklerinin nasıl kapitalizmin kar hırsına kurban edildiğini yeniden gösterdi.
Ekonomik ve siyasi tehdit ile köylü baskı altına alınmak isteniyor
Köylülerin doğanın talan edilmesine, ağaçların kesilmesine yönelik tepkileri ve taleplerini sorduğumuzda direnişçi köylü İkizderelilerin; “Köylüler arazilerinde çay yetiştiriyor, topraklarının talan edilmesine tepkililer. İktidar partisi AKP yetkilileri de geldi. Köylülere burada siz ne isterseniz biz size veririz diyorlar. Fakat köylü ille de benim ekonomik zararımı karşıla demiyor. Buradaki ağaç kesimini istemiyorlar. Vahşi hayvanlar burada yaşıyor yani doğaya verilen zarara tepkililer. Sadece bizim mağduriyetimizi giderin, biz buradan vazgeçelim demiyor. Öyle bir şey yok. Fakat köylüler kendi ekonomik talepleriyle gitse o ihtiyaçlar her türlü karşılanırdı.
İlk etapta köylünün sesi daha güçlü çıkıyordu. Bizim bu bölgede çok ciddi devletten yardım alan aileler var. Kamu kuruluşlarında çalışan gençler var. Bu aileler tehdit edilmekte. Diyorlar ki; siz bu şekilde direnmeye devam ederseniz, çocuklarınız da işsiz kalır, devlet yardımlarını da keseriz. Bu tür baskılar da sürmekte. Sadece jandarma baskısı değil, siyasi baskılarda söz konusu bu bölgede.” şeklinde tüm baskılara rağmen yaşam alanlarının talan edilmesine karşı direnişi sürdürdüklerine dikkat çekiyor.
Benzer şekilde birçok bölgede ÇED raporu verilmeden HES’lerle, maden arama ve taş ocağı yapımlarıyla doğa talan edilmekte. Cengiz Holding Şirketi, köylülerin büyük bir karşı koyuşu ve tepkisi sürüyorken, neden taş ocağı yapmakta ısrarcı olduğunu sorduğumuzda ise “Burada şuanda şirket gözükmüyor. Öyle söyleniyor ama şirket gözükmüyor. Diyor ki; ben burayı taş ocağı değil, bu Ulaştırma Bakanlığı’nın projesi denilmekte.
Sanki bunu ben kendim istemiyorum devlet, bakanlık ‘bana buradan bu taşı alıp, İkizdere’de liman projesi olarak bunu kullanabilirsin’ diyormuş gibi kendisini böyle savunuyor. Burayı bana Ulaştırma Bakanlığı gösterdi diyor. Ulaştırma Bakanlığı yetkilileri geldi onlarla da bir toplantı yapıldı. Bu toplantı da çok tartışmalı bir ortamda geçti. Bir grup köylü olarak biz, slogan atarak protesto edip salondan ayrıldık” aktarımı ile “yetkililerin” topu birbirine atarak bir çeşit oyalama ve sorumluluktan kaçınma halini anlatıyor.
“Amaç sadece Taş Ocağı değil başka amaçlar var”
Halkın tepkisine rağmen taş ocağı ısrarına dair sorumuzu yinelediğimizde, “Aslında biz de bunu merak ediyoruz. Taş dolgusu için çok ciddi yankı yapmış biriyle neden basit bir taş için bu şekilde istiyorlar. Burada başka bir “Ali Cengiz oyunları” döndüğünü düşünmekte köylüler. Biz de öyle düşünüyoruz. Çünkü sadece dolgu için bu kadar sıkıntıya girmeye gerek yok. Türkiye’de şuanda bir yerde misafirlikte kalıyoruz oraya gazeteciler geldi. New York Times’tan birisi Yunan birisi İngiliz, buradaki talanı yayınlayacaklar. Buna rağmen taş çıkarmak istiyorlar. Bizde neden bu kadar ısrarcı olduklarını tahmin edemiyoruz. Şöyle diyorlar; burada daha ucuz, iş gücü az, mesafe kısa bu tip ekonomik çıkarlarını ön planda tuttuklarını söylüyorlar. Başka şeyler de söylüyorlar ama henüz kanıtlanmış şeyler değil” şeklinde meselenin esasını dile getiriyor.
“Herkesi İkizdere’ye bekliyoruz, gelemiyorsanız bulunduğunuz yerde suç duyurusunda bulunun”
İkizderelilerin farklı eylem biçimleri ile mücadelelerine devam edeceğini vurgulayan direnişçiye ‘Kapanmadan sonra eylemlerimize devam edeceğiz dediniz, kamuoyuna ve ekoloji mücadelesi yürütenlere bir çağrınız var mı?’ dediğimizde; İkizdere direnişçilerinin İkizdere’ye davet çağrısını dile getiriyor. “Türkiye’de, dünyada nerede yaşıyor olursanız olun İkizdere İşkencedere Vadisi’ne yapılan katliamdan dolayı sesimizin ulaşabileceği herkese şöyle diyoruz; buraya gelmeleri bizim için çok önemli, eğer gelemiyorsanız bu konuyla ilgili bulundukları yerde herhangi bir Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunabilirler.
Biz daha önce bulunduk. Bunu kamuoyunda daha geniş kitlelere yayabilirler. Bizi takip edebilirler. Her seferinde bir başka eylem yapacağız. Bunu her seferinde kırmaya çalışacaklar, başka şey yapacağız. Mesela ağaca çıktık, kendimizi ağaca zincirledik. Bir gün kepçe çalışmadı. İnşaat yapılan bölgeye arı kovanları getirdik, kovanlar sayesinde bir daha kepçe çalışmadı. Daha değişik eylemliliklerimiz sürecek.
Gelmek isteyen arkadaşları buraya bekliyoruz, gelemeyecek olanları da medya, gazetede, twitter hesaplarında desteklerini sunmalarını bekliyoruz. Ellerindeki bütün verileri istedikleri gibi kullanarak suç duyurusunda bulunmaları bizler için önemli. Bunu Türkiye genelinde yayabilirsek, bu konuda çok ciddi destek açığa çıkacaktır.”