Bir çizgi olarak oportünizm, Marksizm’in karşısında duran bir akım olarak her dönem sınıf mücadelesini rayından çıkartan/çıkartmaya çalışan burjuva bir akım olmuştur. İşçi sınıfının sömürüden kurtuluşu, emeğin özgürleşmesi mücadelesinde oportünizm, işçi sınıfı hareketi içinde devrimci mücadelenin burjuvalaşmış halidir. Oportünist düşünce kapitalizmin “iyileştirilmesi” yoluyla ‘’reform’’ propagandasıyla hareketi yolundan saptırarak, işçi ve emekçileri ideolojik olarak zehirler.
Oportünistler işçi sınıfını böler ve böylelikle sınıfın burjuvaziye karşı mücadelesini zayıflatırlar ve onların bazı tarihi kesitlerde doğru şeyler söylemeleri oportünizmin genel karakterini değiştirmez.
Tüm tarihi kesitlerde oportünizmin en göze çapan özelliklerinden biri, parti ve örgütlemeye ilişkin tutumlarıdır. Günümüzde kendilerine “Marksist-Leninist” diyen birçok partinin geniş bir siyasal mücadele adına, legal olanaklardan ve parlamentodan yararlanma adına kitleleri sürekli olarak reformist bir çizgiye çekmeye çalıştıklarına tanık olmaktayız. Oportünizmin ikiz kardeşleri diyebileceğimiz revizyonizm ve uzlaşmacılık da Marksizm’in içini boşaltan akımlardır.
Lenin “1871-1914 döneminin nispeten ‘barışçıl’ karakteri, oportünizmi başlangıçta bir ruh hali, sonra bir akım ve sonunda da işçi bürokrasisinin ve küçük -burjuva yol arkadaşlarının bir grup ya da katmanı olarak besledi. Bu unsurlar işçi hareketine ancak, devrimci hedefleri ve devrimci taktiği kabul ederek egemen olabildiler. Kitlelerin güvenini kazanabildiler, çünkü tüm ‘barışçıl’ dönemin proleter devrime sadece bir hazırlık olduğuna yemin ettiler.” (Lenin, Proleter Devrim ve Dönek Kaustky, s. 218)
Oportünizmin egemen olduğu en uzun dönem sosyal demokrat partilerin 2. Enternasyonal’e hakim olduğu süreçtir. Bu sürecin, sınıf mücadelesini oldukça etkileyen, sosyal demokrat partileri adım adım burjuvazinin yanına taşıyan “gerçek” bir süreç olduğunu belirtmemiz gerekir. 2. Enternasyonalin başında şeklen Kautsky gibi “sadık” Marksistler bulunuyordu. Stalin bunu şöyle açıklıyordu, “… gerçekte, İkinci Enternasyonalin esas çalışmaları, oportünizm çizgisini izliyordu. Oportünistler, küçük -burjuva nitelikleri gereği ve uzlaşmalara eğilimlerinden ötürü burjuvaziye uyuyorlardı, ‘Ortodokslar’ ise, ‘birliğin korunması’ uğruna ‘parti içinde barışın’ sağlanması uğruna, oportünistlere uyuyorlardı. Sonuç, oportünizmin egemenliği idi…” (Stalin, Leninizm’in Sorunları, s. 17)
Oportünizmi sağ ve sol oportünizm olarak ikiye ayırabiliriz. Sağ oportünizm, bazen işçi sınıfının bazen köylülüğün gücünü aşağıya çekerek, devrim güçlerine güvensizlik yayarak, burjuvazinin gücünü abartması, sağ oportünizmin temel bir karakteri olarak kendisini gösterir. Rusya’da Troçkistlerin köylülüğü küçümsemesi, tek ülkede sosyalizmin zaferine kuşkuyla bakan ve Avrupa’da devrim olmadan Rusya’da sosyalizmin yaşamayacağını savunan tezleri, keza oportünist Menşeviklerin parti anlayışı en başlıca örnekleri oluşturuyor.
Sol oportünizm de gelişmeleri objektif olarak tahlilden uzak bir “radikalizmle” dünyayı tek bir hamlede fethedeceğini sanarak, sınıf mücadelesinin tüm ara ve geçişlerini ret ederek, böylece kendisini herkesten ayıran özelliğiyle sınıfa zarar veren bir sapma olarak, oportünizmin başka bir versiyonunu oluşturmaktadır.
Mao Zedung, Çin Devriminin gerçekleşmesi mücadelesinde tüm tarihi boyunca “sağ” ve “sol” oportünistlere karşı büyük bir mücadele verdi. Çin’de sağ ve sol oportünistler, köylülüğü görmezden gelerek anti-feodal mücadeleyi atlayarak, şehirlerin esas alınmasını savunan, Li Li-San, Çen Tu Hsieu sağ oportünist çizgisine karşı, Mao Zedung, Çin gerçeğini tahlil ederek, Çin’de köylülüğü temel güç kabul ederek, işçi sınıfı önderliğinde Yeni Demokratik Devrim ile kırları esas alan halk savaşı stratejisiyle sağ ve sol oportünist çizgileri alt etmesini bildi.
2. Enternasyonal oportünistlerinin geliştirdikleri ve Marksist saflara taşıdıkları birçok dogması vardır. Bu dogmalar bugün de Marksist-Leninist-Maoist saflarda etkisini sürdürmektedir.
Bunların başlıcalarını şöyle ele alabiliriz:
Oportünizmin en temel dogmalarından başında, iktidarın ele geçirilmesi meselesi gelmektedir. 2. Enternasyonal’in oportünist partileri proletaryanın ülkede çoğunluğu sağlamadan iktidarı ele geçirmemesi gerektiğini savunuyorlardı. Ekim Devriminde Troçki’nin tek ülkede sosyalizmi mümkün görmemesi buna en iyi örnektir. İkinci dogmaları, ülkenin yönetilmesinde, eğitilmiş yeterli kadar kadro yoksa, proletaryanın iktidarını koruyamayacağı tezidir. Üçüncü dogmaları, oportünistler, teorinin öneminin Marksistlerce görülmediğini savunarak, “pratiğin teoriye üstünlüğü olduğunu” savunmalarıdır. Ekim Devriminde Leninizm’in de, aslında Marksizm’in pratiğe uygulanması olduğunu ileri sürdüler. Oportünist Plehanov, Lenin’in teoriyi, özellikle de, felsefeyi “umursamadığından” söz ettiği bilinmektedir. Bunun gerçeğe uymadığını Lenin’in “Materyalizm ve Ampiriokritisizm” adlı eseri, diğer felsefe çalışmaları ve öz itibarıyla ‘’devrimci teori olmadan, devrimci hareket olamaz’’ ünlü düşüncesi oportünistlerin bu tezini boşa çıkarmıştır. Dördüncü dogmaları, kendiliğindenlik “teorisi”dir. Kendiliğindenlik ‘’teorisi’’ oportünizmin teorisidir. Stalin bunu “işçi hareketinin kendiliğindenliğini yücelteme teorisidir; bu eylemde işçi sınıfını öncü güçlerinin, işçi sınıfı partisinin yönetici rolünün yadsınması teorisi…” olarak izah etmektedir. Beşincisi, 2. Enternasyonal oportünist partileri, Leninizm’in temel ve hareket noktasının köylü sorunu olduğunu ileri sürüyorlardı. Bu tamamen yanlıştır. Leninizm’in temel sorununun köylü sorunu değil, proletarya diktatörlüğü sorunu olduğunu bilinçli olarak hep çarpıttılar. 2. Enternasyonal partileri içindeki tüm oportünist partilerin köylü sorununa kayıtsız kalmalarının temelinde proletarya diktatörlüğüne kayıtsız kalmaları ve devrimde proletaryanın ittifak politikasında köylülüğü atlamak istemelerinden ileri gelmektedir.
2. Enternasyonal partilerinin bu oportünist düşünceleri Ekim Devrimi öncesi ve sonrasında da, Bolşeviklerin sürekli olarak mücadele ettikleri bir akım olmuştur.
Lenin, 1895 yılında Petersburg’da sayısı 20’yi geçmeyen Marksist işçi derneklerini bir araya toplamadan önce, Rusya’da çalışmanın esasını Narodnikler yürütüyordu. Lenin, Narodniklere karşı Ekim Devrimine giden ilk adımı 1898 Mart’ında Misk kentinde Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin birinci kongresini gerçekleştirerek attı. RSDİP’nin ilk kongresinde bulunamayan Lenin, kongrenin, “proletaryanın egemenliğinden ve dostlarından söz etmediğini ve Rusya’daki diğer Marksist grupları da içermesi gerektiğini” RSDİP’nin programı yazma görevini bizzat kendisi üstlendi.
1903 yılında toplanan RSDİP ikinci kongresinde Partinin tüzüğü ve programı kabul edildi. İkinci kongrede oportünistlerle Marksistler arasında yoğun bir politik mücadele yaşandı. RSDİP içindeki mücadeleye sonuçta esas olarak iki grup damgasını vurdu: Bolşevikler ve Menşevikler.
İkinci kongreden sonra da parti içinde ve dışında bu her iki akım arasında Marksist/Leninist ve oportünist çizgiler arasında mücadele keskin bir şekilde sürdü. Bu mücadelede parti ve örgüt anlayışı ön planda rol aldı.
Haziran 1905’te Karadeniz’de bulunan Potemkin Zırhlısında ayaklanma oldu. Lenin bu ayaklanmaya büyük önem veriyordu. Ancak bir sorun vardı; ayaklanmaya Bolşevikler değil, oportünist Menşevikler, Sosyalist Devrimciler önderlik ediyorlardı. Ayaklanma yenilgiye uğradı. Lenin, yeni taktikler geliştirmesinde ısrar etti. Çar’ın kitlelerin gözünü boyamak için Devlet Duması biçiminde Temsilciler Meclisi toplanmasını vaat etti. Bolşevikler bu Dumanın boykot edilmesini savundu. Buna karşı oportünist Menşevikler ise Duma seçimlerine katılmaya karar verdiler.
Rusya’da yükselen devrimci duruma karşı silahlı ayaklanma için hazırlık yapılması için RSDİP üçüncü kongresinin toplanmasını istendi. Menşevikler üçüncü kongreye katılmayarak Bolşeviklerin silahlı ayaklanma taktiğini boşa çıkartmak istediler. Lenin, ‘’iki ayrı kongre, iki ayrı parti’’ tespitini yaparak oportünist Menşeviklere karşı cepheden mücadele etti.
Lenin, Rusya’da ilerlemekte olan devrimin burjuva demokratik nitelikte bir devrim olduğunu ve bunun da sosyalizme geçmeye olanak verdiğini savundu. Menşevikler ise, “madem devrim burjuva demokratik nitelikte bir devrim, o zaman devrime liberal burjuvazi önderlik etsin” düşüncesini savundular. Lenin, kongreden sonra “Sosyal Demokrasinin İki Taktiği” adlı eserinde oportünist Menşeviklerin köklü bir eleştirisini yaptı. Lenin bu eserinde sadece Rusya’daki Menşevikleri hedef almıyor, uluslararası oportünistleri de hedef alıyordu. Lenin, bu çalışmasıyla yeni bir taktiği, proletaryanın Rusya’da Burjuva Demokratik Devrime öncülük edebileceği tezini geliştirdi.
Yeni takvimle 20 Aralık 1905 tarihinde Moskova’da grevler başladı. Silahlı ayaklanma sonrası grev yenilgiye uğradı. Bir merkezden yönetilmeyen direnişi Lenin yenilginin nedeni olarak gördü.
I. Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında oportünistlerin tutumu
Lenin gelişmelerin kaçınılmaz olarak savaşlara yol açacağını söylüyordu. Ufukta görülen savaşa ilişkin Lenin, 2. Enternasyonal önderlerinin oportünist tutumları konusunda uyarılarda bulundu. Lenin’in bu öngörüsü çok geçmeden doğrulandı. 1914’ün Ağustos’unda Alman Sosyal Demokratları, parlamentoda savaş kredileri lehinde oy kullandılar, emperyalist savaşı desteklediler. Bunu Belçika, İngiltere, Fransa ve diğer ülkelerdeki sosyal demokrat partiler izledi. Oportünist partiler aynı zamanda sosyal şovenizm çizgisine de kaymış oldular böylece. Lenin bu tutuma karşı şunları yazdı, “Savaş kredilerini onaylayanların, kabinelere girenlerin, 1914/15 yılında anavatan savunması fikrinin şampiyonluğunu yapanların sosyalizme ihaneti apaçıktır. Bu olguları ancak ikiyüzlüler inkar edebilirler.” “Oportünizmin ve sosyal-şovenizmin siyasi içeriği bir ve aynıdır: sınıf işbirliği, proletarya diktatörlüğünden vazgeçmek, devrimci eylemden vazgeçmek, burjuva yasallığını amansızca tanımak, proletaryaya güvensizlik, burjuvaziye güven duymak”tır. (Lenin, Proleter Devrim ve Dönek Kautsky, s. 219
Yalnız Bolşevikler emperyalist savaşa karşı, anında ve hiç durmadan, kararlı devrimci savaşım bayrağını açtılar.
Ocak 1917’de Rusya’da grevler başladı. Grevler, ülkenin her yerine yayıldı ve Şubat Devrimi başarıya ulaştı. Şubat Devriminden sonra ikili iktidar baş gösterdi. RSDİP legale çıktı. Bolşevikler durumun böyle devam etmeyeceğini ve iktidarın ya burjuvaziye ya da Bolşeviklere geçmesini istiyorlardı. Parti içinde oportünist Kamenev, geçici hükümetin ve savaş taraftarlarının politikalarının bazı koşullarda desteklenmesini savundu. Lenin, Rusya’ya döndükten sonra Nisan Tezleriyle iktidarın burjuvaziden alınmasını savundu.
Bolşevikler, tüm güçlerini silahlı bir ayaklanma için seferber ediyorlardı. Lenin, 7 Ekim günü gizlice Petrograd’a geldi. Ve 10 Ekim’de Bolşevik Partisi silahlı ayaklanmaya geçilmesi kararı aldı. Toplantıda oportünist Kamanev ve Zinovyev bu karar aleyhine oy kullandılar. Troçki ise, Sovyetlerin 2. kongresine kadar bu kararın uygulanmamasını önerdi. Bolşevikler alınan karar doğrultusunda hareket ettiler. 16 Ekim günü Troçki, Kamanev ve Zinovyev ayaklanmayı deşifre ettiler. Böylece Lenin’in, oportünizmin ideolojik olarak burjuvazinin işçi sınıfı içindeki ajanlığı tezi bir kez daha doğrulanmış oldu.
Lenin ve Stalin’in Rusya’da oportünistlere karşı mücadelesi devrimin başarıya ulaşmasında önemli ve tayin edici bir yer tutmaktadır. Rusya’daki Menşevikler, Otzovistler, Troçkistler sürekli olarak devrimin önünde engel oldular. Bunu sadece devrim öncesi değil, Ekim Devrimi sonrasında da yaptılar.
Lenin ve Stalin’in Rusya’daki oportünist parti ve gruplara karşı kararlı mücadelesi olmasaydı, Ekim Devrimin başarıya ulaşması da bir o kadar zor olacak, belki de uzayacaktı.