Ankara Katliamı’nın ardından DİSK, KESK, TTB ve TMMOB 12-13 Ekim tarihlerinde grev çağrısı yaptı. Yapılan çağrıya karşılık olarak birçok yerde özellikle Eğitim-Sen, BES ve SES üyeleri ciddi oranda katılım sağlayarak adliyeler, okullar ve hastanelerde iş bırakarak eylemlere katıldılar. Birçok yerde hastane ve okul çalışanlarıyla biraraya gelerek Ankara şehitleri için anmalar düzenleyen işçi ve emekçiler, 12 ve 13 Ekim’de deyim yerindeyse “hayatı durdurdular”! Fabrikalarda katılım aynı derecede olmasa da 12-13 Ekim’de üretimin durdurulduğu ve Ankara şehitleri için anmaların yapıldığı birçok fabrikada mevcut.
12 Ekim günü İstanbul Tuzla Deri Sanayii’de Deriteks’in çağrısıyla iş bırakan yüzlerce deri işçisi biraraya geldi. İşçiler sendika tarafından yapılan açıklamanın ardından sanayi bölgesi içerisinde sloganlarla yürüdü. Basın-İş’in çağrısıyla iş bırakan Topkapı Matbaa sitesi işçileri Ankara şehitleri için tek sıra halinde yan yana sıralanarak ellerindeki dövizlerle “Katliamı unutmuyoruz”, “Protesto ediyoruz” şeklinde şiarlar yazdılar. Pendik’te 120 günü aşkın bir zamandır direnişte olan Cam Keramik-İş Sendikası üyesi Serapool işçileri, Ankara’da yaşamını yitirenleri andı. İşçiler “Sanki Ankara başımıza yıkıldı sandık. Eğer biz korkmazsak daha fazla sokağa çıkarsak barış olur” diye konuştu.
Nakliyat-İş üyesi işçiler de katliamı protesto için iş bıraktılar. İstanbul, Konya, Bursa, Kocaeli, Adapazarı, Erzurum, Zonguldak, Karabük, Malatya’da binlerce nakliyat işçisi iş bırakarak, eylem ve fabrikalarda yaptıkları açıklamalarla anma düzenlediler.
İzmir’de işçilerin eyleme katılımı yüksekti. Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu Schneider, ZF Lenförder, Senkromeç ve Totomak fabrikası işçileri Çiğli Organize Sanayi Bölgesi içinde yürüyüş düzenledi. Schneider önünde başlayan yürüyüşe diğer fabrikalar yol üzerinden katıldı. Öte yandan Schneider’de fabrika yönetiminin çağrısıyla beyaz yakalı çalışanlar fabrika içinde saygı duruşunda bulundu. Yine İzmir’de Power Packer, Fcmp Tr Metal işçileri de katliama karşı eylemdeydi. İmpo Motor işçileri işyerinde yaptıkları açıklamada “İşçiler barış istiyor” derken Polkima işçileri: “Üzgünüz, öfkeliyiz, yastayız” diyerek açıklama yaptılar.
Yine devrimci, demokrat basından toparlayabildiğimiz kadarıyla Trakya’da Ar Yıldız ve Epta işçileri, Mersin Çimsataş işçileri, Eskişehir’de Renta, Tarkon ve Hapalki işçileri, Manisa’da Schneider Electric işçileri, Ankara’da Ostim Klisom işçileri “Yitirdiklerimiz için yastayız, öfkeliyiz” diyerek fabrikalarda iş bıraktı ve anma düzenlediler. Dersim’de ise Gıda-İş üyesi Munzur Su Fabrikası işçileri iş bırakarak fabrika önünde dövizler ve siyah bir bezle bir araya gelerek açıklama yaptılar.
Şehitlerimize sorumluluğumuz bu dinamiği örgütlemektir
Ankara Katliamı’nın ardından yapılan grev ile ortaya çıkan tabloda can yakan birçok nokta bulunmaktadır. İşçi ve emekçiler nezdinde kaynayan bir kazanın varlığı bu grevle de kendini göstermiştir. Greve katılımın fabrika, serbest bölge ve sanayi bölgelerindeki üretimin sürekliliği açısından çok ciddi bir etkide bulunmadığı gibi bir gerçekliğin söz konusu olduğu grev sürecinde sendikaların etkisizliğinden söz etmek mümkündür. Elbette burada faturayı yalnızca (hem işçi hem de kamu çalışanlarının örgütlendiği) sendikalara çıkarmak hem haksızlık hem de devrimciler açısından kendi rolünü görmemeye denk düşer, ki devrimcilerin kaçınması gereken nokta burasıdır.
Kamu çalışanları açısından durum daha farklıdır. Katılımın en yüksek olduğu kamu çalışanlarının eyleminin etkisini devlet sendikacılığını açıktan üstlenen Memur Sen’in açıklamasından bile görmekteyiz. Memur-Sen yaptığı yazılı açıklamada hükümete yönelik tepkileri “Bombadan rant elde etmeye çalışmak” ve “ülkeye ihanet” olarak niteleyerek üyelerinin ve kamu çalışanlarının greve katılımının önüne geçmek istemiş, Memur-Sen’in tehditlerini yeterli bulmayan Sağlık Bakanlığı, aile sağlığı merkezi ve hastanelere gönderdiği görevliler aracılığıyla tek tek doktorların görev yerlerinde olup olmadıklarını denetleyip imza aldırarak greve katılanları fişlemeye çalışmıştır.
Burada özellikle T. Kürdistanı’nın belli şehirlerinde (Amed, Êlîh, Merdin…) emekçilerin hastane, adliye, belediye, okul vd. işyerlerinde iş bırakma oranlarının ülkenin batısına oranla daha yüksek oluğuna dikkat çekmemiz gerekiyor. Bunun da Kürt ulusal hareketinin bölgedeki örgütlenme düzeyiyle ilişkisini göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Sonuç olarak reformist, sağ (hatta yer yer işbirlikçi) anlayışların rengini verdiği bir sendikal hareketin Ankara Katliamı gibi halkın öfkesini doruk noktasına taşıran süreçlerde aldıkları alacakları tutumların bu anlayışlarından farklı olmayacağı açıktır. Ancak yine bu süreçte görüldüğü gibi işçi ve emekçilerin tepkisi sendikaların sınırlarında kalmayacak denli dinamiktir. Ankara’da şehit düşenlerimize karşı en büyük sorumluluğumuz bu dinamiği devrim mücadelesine kanalize edebilmektir.