H. Merkezi: Ocak ayının son haftası olan Komünizm ve Devrim Şehitlerini Anma Haftası’nı geride bıraktığımız şu günlerde Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishane’den gazetemize gönderilen mektupta hapishanede devrim ve demokrasi şehitlerinin nasıl anıldığını anlatıyor tutsak Partizanlar.
Bizler de o mektubu sizinle paylaşıyoruz:
Merhabalar,
Nasılsınız, dileriz haliniz keyfiniz iyidir. Bizler de iyiyiz.
Bir Ocak ayını daha geride bıraktık. Tekirdağ 1 Nolu F Tipi’nde bulunan Tutsak Partizanlar olarak Ocak ayının son haftası, Parti ve Devrim Şehitleri Haftası dolayısıyla bir dizi etkinlik yaparak burada ölümsüzleşenlerimizi andık. Anma etkinlikleri vesilesiyle şehit ailelerine ve kurumlara kart-takvim yapılarak gönderildi; etkinlikler kapsamında ortak belirlenen bir kitap okundu. 31 Ocak 2014 tarihinde anma programı yapılarak kavgada ölümsüzleşenlerimiz slogan ve marşlarla anıldı.
Program “Devrim Şehitleri Ölümsüzdür” sloganı ile başladı. Ardından saygı duruşuna davet metni okundu. Metinde: “Şan olsun, şehitlerimizin hatıraları ve devrim sorumluluğu ile dolu büyük miraslarına.
Tüm dünyada, emperyalizm ve işbirlikçi/uşak yerli sınıflar neo-liberal talan ve sömürü politikalarına karşı yer yer patlayan ama esasta biriken halk isyanları dönemindeyiz. Yoksul, güvencesiz ve mevcut sistemden umduğunu bulamayan kitleler sadece yaşam kaygısı ile değil aynı zamanda onur içinde harekete geçmekte, isyana yönelmekteler. Ezilenlerin onur için mücadelesi her zaman özgürlük mücadelesine dönüşmüştür; bugün de aynı şeyler olmaktadır… Özgürlük için mücadele, parti ve devrim şehitlerimizin mücadelesidir. Onların yaşayan özü tam da bu kaçınılmaz özgürlük arayışında filizlenmektedir.
Yoldaşlar, dostlar,
Ölümün onurla eşdeğer olduğu durumlar vardır. Halklarımız bu gerçeği bize defalarca öğretmiştir. İsyan ve özellikle devrim zamanlarında ölüm onurun sembolü olur. Ölümsüz kahramanların her birinde tanık olduğumuz, onlardan öğrendiğimiz budur. (Yakın zamanda, Gezi İsyanı sürecinde şehit düşenler-kim olursa olsunlar ve nasıl düşerlerse düşsünler-insanlık onurunun sembolü oldular. Kimse bunu yok edemez, silikleştiremez…) Bu özellikle partimizin ve devrim şehitlerimizin de temel özelliğidir.
Bugün onları anmak onurlu olmayı öğrenmektir. Onurlu olmayı öğrenmek halkı onurlu bir yaşam ve gelecek için örgütlemektir. Özgürleşme kavgasını onun önündeki tüm engelleri yok edene kadar sürdüreceğiz; bunun için ölmeye, onuru yüceltmeye devam edeceğiz. Halkların mücadelesi sürdükçe buna mecburuz ve hazırız.
Şehitlerimizin aydınlık saçan sözleri önünde bir kez daha haykırıyoruz: emperyalizme, feodalizme, faşizme ve her türden gericiliğe karşı yaşasın özgürlük mücadelemiz.
Yolumuzu aydınlatan şehitlerimize bin selam” denildi.
Programda “Dersim dedikleri bir toplu mezar”, “Hayali gönlümde yadigar kalan”, “Karakoçan Kızılkoçan olacak”, “Güneş yine doğacak”, “Sonno”, “Ay dorukta kaybolurken” marşları coşku ile hep birlikte söylendi ve sloganlar ile etkinliğimiz son buldu.
“Tartışma defteri/dolaşırı”
Şehitler haftası vesilesiyle gerçekleştirdiğimiz etkinliklerden biri de şehitlerimizin yaşamı ve mücadelesinin bizlerde çağrıştırdıklarını konu edinen atölye çalışmalarıydı. Koşullarımız nedeniyle yan yana gelme imkanımız olmadığı için çalışmayı çatılar üzerinden aşırttığımız toplar üzerinden gerçekleştirdik. Bunun için “Tartışma defteri/dolaşırı” dediğimiz aracı kullandık.
Üç ayrı başlık altında gerçekleşen çalışmamızın ilki “Şehitler yaşayanlara ne/neyi anlatıyor?” konulu çalışmaydı. Bu başlık altındaki çalışmanın bir özetini sunuyoruz.
1. yoldaş: Şehitlerimiz, bana kavgada ısrar ve kararlılığımızın, kolektif mücadelemizin somutlandığı en değerli örnekler olarak görünmüştür. Şehitlerimiz savaştığımızın “acı” kanıtları olarak beni coşkulandırmışlardır…
2. yoldaş: Şehit yoldaşların yaşamı ve mücadelesi yapmamız ve yapmamamız gereken şeyleri gösterir bana. “Yarım” bırakılmış bir işi, görevi tamamlama bilincini güçlendirir. Şehit yoldaşlarımızın anılarına, kavgalarına bağlı kalmak ve uğruna toprağa düştükleri davayı yükseltmek ve zafere ulaştırmak benim için bir göreve dönüşür…
3. yoldaş: Egemenlerin korkutan en önemli şey onlara karşı savaşan kitlelerin kararlılığıdır. Bedel ödediğimiz içindir ki halklarımız bizlere güveniyor. Günlük hayatta bireysel çıkarlar için yapılan kavgalarda ölümler insanlarda korkuya yol açarken; devrimci mücadele içerisinde ölüm olgusu insanların daha da cesaretlenerek mücadeleye atılmasına neden olur. Bu hem tehdit düşenlere bağlılığı hem de şehitlerin insanlar üzerinde yarattığı cesarete örnektir…
“Armenak gibi cesur olasın…”
4. yoldaş: … Onların yaşam ve mücadelesi bizler için paha biçilmez değerdedir. Onların deneyimleri bizler için karanlıkta yolumuzu aydınlatan birer meşaledir. Bu deneyimler insana dair olan tüm özellikleri içinde barındırır. Tüm artı ve eksileriyle şehitlerimiz; partiye güç, enerji, değer ve onur kazandırmışlar.
5. yoldaş: Kısa bir anıyı paylaşmak istiyorum. Ailesi Dersim’den göçerek Karakoçan’a yerleşmiş bir taraftarımız vardı. Armenak yoldaşın faaliyet yürüttüğü bir yerdir bu bölge. Armenak yoldaş bir gün evi ziyarete gelir. Yoldaş bir bardak su içmiş ve bardak yarım kalmıştır. Ana hemen kalan suyu kucaktaki oğluna gizlice içirir. Yıllar sonra oğul büyümüş ve siyasal faaliyete girmiştir. Üniversiteden uzaklaştırma alır ve eve gelir. Ana ile bir diyalog yaşarlar. Ana der ki: “ben sana onun (Orhan Bakır’ın) ‘artığını’ içirdim ki, onun gibi cesur olasın; ama sen de onun gibi devrimci oldun” diyerek yukarıdaki olayı anlatır. Şehitlerimizin halkımız üzerinde yarattıklarının somut karşılığıdır bu durum.
“Hasan yoldaşın yazısı hala o duvarda”
6. yoldaş: Hasan Akyol yoldaşla yazılama yapıyorduk. “Şehitlerimiz Toprakta Tohum, Hasadımız Devrim Olacak” yazılamasını yaptık. Yoldaş duvarın karşısına geçerek bir süre yazıya baktı. “Ne güzel bir söz, değil mi? Şehitliği ve devrimi net bir şekilde anlatıyor. Ben bu sloganı seviyorum” diyerek mutluluğunu yüzündeki bir tebessümle dışa vurmuştu. Bu yazılamayı 1996 yılında yapmıştık. Hasan yoldaş 2000 yılında şehit düştü, 2001’de yazılama yaptığımız yerden geçtiğimizde yoldaşın yazdığı yazının halen duvarda durduğunu gördüm.
7. yoldaş: Pratik, onlara öğretmiş olduğu gibi bizlere de öğretiyor. Erkenden toprağa düşmüş olsalar da o kısacık yaşamları güzellikle bezelidir. Biz o güzellikleri alıp nakış yaparcasına öreceğiz ve büyüteceğiz…
8. yoldaş: Ben ölümün benimsenebilir, kabullenebilir, yüce bir değere kavuşabilir olduğunu hissediyorum. Onları düşündüğümde bizlere bıraktıklarının tamamen onlara ait olduğunu fark ediyorum. Onlar canlarını bilinçli bir tercihle kitlelerin kurtuluşuna adadılar. Anıları da bununla ilgili, ölümleri de bununla ilgilidir. Dolayısıyla ölümün “bireysel” yok oluşa ait tüm özelliği şehitlerimiz özgülünde kayboluyor. Evet öldüler, canlarını verdiler; ama bununla beraber yüceldiler, devrim yürüyüşüne ait oldular, onları hisseden bir kalabalığın parçası oldular. Ölümü yenmekten bahsedebiliriz bu durumda. Daha doğrusu ölümün sıradan anlamını yıktılar. Ölümden korkmamak gerektiği veya ölümün ölünerek de alt edilebileceği gerçeği, şehitlerimizin kulaklarımıza fısıldadığı bir gerçekliliktir…
9. yoldaş: Şehitlerimiz, inancın, fedakarlığın, özverinin, hareketin yapı taşlarıdır. Geleceği inşa etmenin harcını oluştururlar. Biz ölümü kutsamıyoruz, bizden öncekiler de kutsamıyorlardı. Yücelik kavramı; adanmışlığın, dava insanı olmanın bir kriteri olarak öne çıkıyor. Mücadele bize, ölüm dahil her türlü bedeli göze almamızı, bilince çıkarmamızı buyuruyor.
10. yoldaş: Şehitlerimizi devrim ve komünizm mücadelesinde bir “merdiven” olarak kafamda canlandırıyorum. Şehitlerimizle bu “merdiven”e bir basamak daha koyduğumuzu, ardıllarımızın şehitler “merdiven”inden yükselip uzaktaki yıldıza ulaşacağını kafamda tasavvur ederim…
“Kimilerinin ölümü…”
İkinci çalışma konumuz olarak “kimilerinin ölümü Tay dağı kadar yüce, kimilerinin ölümü ise tüy kadar hafiftir” sözü belirlendi.
1. yoldaş: Epikür: “Ölümsüz olan tek şey ölümdür” der. Yine “ölüm varsa sen yoksundur, sen varsan ölüm yoktur. Bu nedenle ölümden korkmaya gerek yoktur” der… Ölüm karşısında herkesin eşit olduğu da söylenir ve doğrudur da bu söz. Fark, ölüm kapını çalıncaya kadar yaptıkların ve durduğun yerden kaynaklanmaktadır… Yücelik ölümden gelmez, yapılanlardan ve ulaşılmak istenen hedeften kaynaklanır. O halde yaşamını insanlığı sınıfsız, sömürüsüz bir dünyada yaşatmaya adamış hayatların her türlü “son” bulması yücedir.
2. yoldaş: Bireysel anlamda herkesin yaşamı kendince değerlidir, bir anlamı vardır. Ama hayatını kendi bireysel kurtuluşuyla sınırlamayıp halkların kurtuluşları için ortaya koyanlar halka mal olurlar. Normal yaşam süren birinin bir sokak kavgasında ölümü veya lüks içinde yaşayan bir burjuvanın ölümü ölümdür, sıradan bir ölümdür. Bir komünist devrimcinin yaşamı halkına adandığı için sıradan değildir.
3. yoldaş: Her insan ölümü bilir lakin bilmek tek başına bir anlam ifade etmez bu yüzden ölümü pek düşünmez; ölüm kapıya yanaştığında ise korkuya kapılır. Kendimiz için değil toplumsal kurtuluş için yaşıyor ve mücadele ediyorsak yaşam bir anlam kazanır. Devrimci komünistlerin ölümleri yalnızca fiziki bir ayrılıkla sınırlıdır. Mücadeleleriyle yarattıkları değerlerle yaşamaya devam ederler.
4. yoldaş: “Ben anlatamam, tutamam yasını ölümsüzlüğün. Çünkü ölümsüzlüğe dair tutanaktır. Dolu dolu, yoğun ve aralıksız sapına kadar yaşamaktır…” diyor ozan. Ölüm ve yaşam birbirinin varlık koşuludur. Herhangi bir canlıda yaşam ölümü de koşullar ve kaçınılmaz kılar. Bu doğanın yasasıdır. İnsan için yaşama ve ölüme anlam veren üstlendiği tarihsel “rol”dür.
“Ölüm bir sentezdir”
5. yoldaş: Yurtsever gerillalar ile Irak Kürdistan güçlerine bağlı peşmergeler arasında 90’lı yıllarda yaşanan çatışmalarda birçok yurtsever gerilla şehit düşmüştür. Onların içinde ise ilk akla gelen işbirlikçi peşmergelere teslim olmamak için kendini kayalardan atan kadın savaşçı Beritan’ın ölümüdür. Beritan’ın ölümü sıradan bir ölüm değildir. Halkların direniş geleneğine ölümü ile koyduğu bir tuğladır.
6. yoldaş: Kısa süre önce Gezi İsyanı ile sarsıldı bu ülke bu isyanda farklı ideolojilere sahip 6 insan yaşamını yitirdi. Tüm farklılıklarına rağmen bu insanların ölümü sıradan bir ölüm değildir, değerlidir bizler için…
7. yoldaş: Ölüm bir sentezdir, ne olduğunu anlamak için incelediğimizde karşımıza hayat çıkar. Bir “nihayet” olarak ölümler tamamen aynı da olabilir: idamla, kurşunla, direnirken, hastalıktan, kazayla vs. ölebilir insan ve bunlar her insanın başına gelebilir. Oysa o “nihayet”i incelediğimizde hiç de aynı olmayan birbirinden farklı hayatlarla karşılaşırız. Yoldaşların da dediği gibi “yücelik”/”hafiflik” bu hayatlarda gerçekleşir. Bir ölçüde “nasıl öldüğümüz” önemlidir; ama bu “nasıl ölünür?” sorusundan önce “nasıl yaşanır?” sorusu olmalıdır… Ölüm bir sentezdir ve onun analizi yaşamları verir… Her bir usta için, komünist lider için bunları tasvir edebiliriz. Onların “yaşam öyküleri” bir toplumu, devrim sürecini sınıf savaşımını anlatır. Yeni komünistlerin dünü aynı zamanda kolektif bir sürecin güçlü parçasıdır. Bazen bir kişinin tarihteki yeri bizi şaşırtır, “tarihi kitleler yapar ama” deriz! Evet tarihi kitleler yapar ve bu olurken kitlelerden “birileri” önderlik eder. O önderlik edenlerin hayatları “bir kişilik” olmaz! Dolayısıyla onların ölüm analizi çok yüce oluyor. Hayatlarımız analizdir, ölüm sentezdir. Analizi güçlü yapalım ki ölüm yüce olsun.
8. yoldaş: İnsanların yaşamlarını önemli kılan değiştirip dönüştürme iradesine sahip olmasıdır, hayat bu noktada anlam kazanır. Cesaret tek başına bir şey değildir. Şehitlerimizin cesareti, ideolojisine ve halkına olan inancından gelir. Cesaret burada anlam kazanır.
“Şehitlerin güncel anlamı…”
Üçüncü çalışma konumuz olarak, “şehitler sorununun güncel anlamını, kişisel, örgütsel boyutta durumdan çıkarılacak vazife” yi işledik.
1. yoldaş: Bunun güncelde somutlanması politikadır. Partinin bu mücadeledeki asıl rolü kurmay rolüdür, yol göstericiliğidir. Sınıf mücadelesinin değişen biçimlerine uygun olarak temsil ettiği sınıfın çıkarlarına uygun yeni biçimleri üretmekle yükümlüdür. Ne yaptığını bilen bir parti hem şehit düşün yoldaşların şehitliklerini anlamlandırmada hem de sınıfların konumlarına uygun olarak yeni mücadele biçimleriyle iktidar mücadelesine kesintisiz devam edilecektir.
2. yoldaş: Biz şehitlerimizi sadece fedakarlıkları, cesaretleri, ısrarları vs. ile anmayız, meselenin bu yönü önemlidir; ama bunların hangi amaca bağlı, hangi amaç uğruna gerçekleştiğini unutmamak gerekir. Salt pratik yönleriyle şehitlerimizi ele alırsak eksik davranırız. Devrim amacına hizmet eden bu pratiği teorik yönü ile ele almamız buna da yoğunlaşmamız gerekir bu hem kişisel hem de kolektif nitelik hem de sınıf mücadelesinin sorunlarıyla ilişkimizin düzeyini gösterir.
3. yoldaş: Şehitlerimiz devrimin nasıl gerçekleşeceğinin somut örneğidir. Anmalarda şehitlerimizi ön plana çıkararak onları güncelleştirmeliyiz. Şehitlerimizi kitlelere anlatmak için, semtlerde, köylerde, fabrikalarda onların adına etkinlikler düzenlemeli, onların uğruna can verdikleri devrim ve komünizm davasını kitlelere taşımalıyız.
4. yoldaş: Şehitlerimizi anmak; yaşamlarını adadıkları kavgayı zafere taşımaktır. Şehitlerimiz yarattıkları değerleriyle bizlere deneyimlerini miras bırakmışlardır. Sorun, bu değerlerin ne kadar bilincindeyiz? Bilmek değil, bilincinde olmaktır asıl sorun. Bilincinde olduğumuz düzeyde onların bıraktığı değerleri bir adım öteye taşıyabiliriz.
5. yoldaş: Siyasal faaliyetin güncellenmesi, temel doğruları kavramakla birlikte farklı biçim ve koşullarda açığa çıkan çelişkileri somut gerçeklikle olan bağını kurarak çözmeyi önümüze görev olarak koymaktır. Güncellik; öğrenmek, yenilenmek ve mücadeleyi süreklileştirmektir. Bu bağlamda şehit yoldaşlar birer çağrıdır. Güncellik; Başkan Mao’nun işaret ettiği “araştırma, sorgulama ve konuşma hakkının” pratik karşılığıdır.
6. yoldaş: Hesap sormak, şehitlerimizi anmanın en somut halidir. Onlara layık olmaktan bahsediyorsak önce onlardan devraldığımız alanı doldurarak devrimin ihtiyaçları doğrultusunda hızlı bir şekilde görevleri yerine getirmekle mümkün olacaktır. Bir alanda şehitlerimizin mücadelesini ileriye taşıyamıyorsak şehitlerimizi yeteri kadar anamıyoruz demektir.
“Kitlelere şehitlerimizi yeteri kadar anlatıyor muyuz?”
7. yoldaş: Kitlelere şehitlerimizi yeteri kadar anlatıyor muyuz? Özellikle kitlelere şehitlerimizi anlatmamız gerekiyor. Bizler onların konuşan dili, gören gözleri, atan kalpleri olup halkımıza anlatacağız. Neydi onları bu mücadeleye kazandıran? Bunları anlatmalıyız.
8. yoldaş: Devrimci pratiği kimin “uyguladığı” belirleyici değildir; sonuç olarak o ezilen kitlelerin kurtuluş pratiğidir. Dolayısıyla şehitleri güncel olarak anmak devrimci politikada anlam bulur. Devrimci politikalardan kastımız nedir? Her olgunun, davranışın, durumun, yerin bir çelişki olduğunu kavrarsak devrimci politikanın da çelişkilerin devrimci yönden sentezlenmesi olduğu gerçeğine bulaşırız. Şehitlerimizi güncel olarak anmak yalnızca onları anlatmak, onlar için anmalar düzenlemek olarak ele alınamaz. Partimizin “belli bir hafta” içinde şehitleri anma sorumluluğuna karar vermesi tam da bu görevi her güne ait kılmaya olumsuzlamasındandır. Gerçekten de şehitlerimizi şehit düştükleri günlerde anmaya kalkma bizi anın- günün devrimci görevlerinden alı koyar. Şehitlerimizi güncel olarak kavramak, bizi günceldeki devrimci politikalarla ilgilenmeye götürmelidir.
9. yoldaş: Şehitlerimizin anılarını yaşamımızda maddileştirmek, üretken bir yönelime yönelmek, ideolojik, politik, siyasal, askeri olarak yetkinleşmek eylemi içinde olmaktan geçiyor-yani sözün eylemle buluşmasında…
(Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishane’den Tutsak Partizanlar)