Makaleler

Egemen sınıflar birbirine karşıt, devlete asla!

 

Bir süredir egemen sınıf kliklerinin, “paralel” ya da düz, bir “devlet” tartışması içerisinde olduğunu görüyoruz. Kendi aralarındaki bu dalaştan ötürü gündem, geniş kitlelerin yaşadıkları temel meselelerden, gün gün artan yoksulluktan, devam eden ekonomik krizden ve faşizmin başta Kürt ulusu olmak üzere ezilen inanç ve milliyetlere yönelen saldırılarından epey uzaklaştı.

AKP-Cemaat çatışmasının AKP’ye zeval getirme umudunu taşıyan birçok çevre ise, ellerini açmış ve egemen güçlerden medet umar durumda. Konuya dair fazlaca yazılıp çizilerek, hem AKP’nin hem de Cemaat’in attığı adımlar ayrıntısıyla çözümleniyor ve buradan yapılan yorumlarla/çıkarsamalarla politik kamplaşmalar yineleniyor

Düzen içi unsurlar ise AKP’nin gitmesi, hükümetin düşmesi temennilerini biraz daha yüksek sesle dillendirirken, “devlet” konusunda alçak sesle dahi konuşmuyor ve TC’nin faşist özüne dair söz söylemiyorlar.

Gündeme dair veya güncel politik gelişmelere dair belirlenen tavır, sınıfların konumlanışına göre değişkendir. Egemen sınıflar arasında ayyuka çıkan çelişkilerde egemen sınıfların tavrı ile ezilen sınıfların tavrı aynı değildir, olamaz da. Fakat egemenlerin ezilen sınıfları sisteme yedeklemede gösterdiği başarı (AKP’nin CHP’nin seçmen kitlesi gibi, TOBB’un yanısıra yandaş birkaç sendikanın AKP yanlısı açıklamaları gibi) ezilen emekçi sınıfların bu klik dalaşında saf tuttuğu görüngüler olarak karşımıza çıkar.

Ancak bizler açısından belirleyici olan ve proletaryaya saf tutma çağrısında bulunacağımız kavga, nitelik olarak farklıdır.  Zira egemen sınıflar arasındaki klik dalaşı ile egemen sınıflarla ezilen sınıflar arasındaki çelişki nitelik olarak farklıdır. Nesnel zeminden yükselen bu fark, sınıf savaşımında anlam kazanır. Egemen sınıflar arasındaki çelişkiler doğrudan bir sınıf savaşımı kategorisinde değildir. Dolayısıyla çelişik olan tarafların, çatışanların devlet özüyle ve ülkemiz özgülündeki faşist niteliği ile herhangi bir sorunu yoktur. Çatışan her iki tarafın da temel amacı kendi politik algı ve uşaklığını yaptığı sınıfları devlete hâkim kılmaktır.

Egemenlerin böylesi iç dalaşlar yaşadığı süreçler devletin merkezi otoritesinin ezilen sınıf nezdinde biraz daha fazla teşhir olduğu dönemlerdir aynı zamanda. “Nerede bu devlet?” gibi mizahileşen soru, politik bir anlam kazanarak içeriği genişler. Tam bu noktada egemen sınıf temsilcilerinden “sağduyu” sahibi olanlardan “sakinlik”, “diyalog”, “anlaşma”, “uzlaşma” gibi çağrılar yapılır. (Fehmi Koru’nun Gülen’den Erdoğan’a mektup getirmesi, Deniz Baykal’ın cumhurbaşkanıyla görüşmesi gibi.) Amaç devlet erkinin hem iç hem de dış mecrada politik ve ideolojik zedelenişini durdurmak, devleti korumaktır. AKP’nin gitmesini isteyen egemen çevrelerin bilinçaltında hareketlenen istek de, esasta AKP’nin artık devletin ideolojik-politik toplumsal anlamına leke düşürdüğü ve devletin bekası açısından zarar verdiği içerikli yaklaşımdır. CHP’nin ABD ile görüşmesi, Ortadoğu’ya heyetler göndermesi bu noktada örneklerdir.

Şiddetle çatışan, birbirlerinin sırlarını ifşa eden, politik hamlelerinin önünü kesen, siyasi nüfuzlarını zayıflatan güçler dengesinde de her iki tarafın ortaklaştığı nokta devletin bekasıdır. AKP “paralel devlet” söylemiyle Cemaat’e karşı devlet koruyuculuğuna geçerken, Cemaat’e en politik saldırısını da yapmış oldu. Devletçi bir toplum yapısında cemaati devlet düşmanı olarak niteledi. Bu politik saldırının tutup tutmaması bir yana, AKP hükümet olarak (tabii temsilcisi olduğu egemen sınıf tarafı olarak da) “paralel devlet” açıklamasıyla devleti en iyi koruyanın kendisi olduğunun propagandasını da yapmış oldu. Cemaat’in bu saldırıya karşı daha temkinli yanıtı, devlet noktasında, yönetimde siyasi nüfuz sahibi olma dışında bir sorunu olmadığı mesajı taşıyordu.

AKP-Cemaat çatışmasında CHP’nin pozisyonunu belirleyen can alıcı nokta da yine devlet olgusudur. CHP’nin “solculuğunun” sınırı budur. Sınır içindeki muhalefeti, devletin ezilen sınıflar nezdinde yıpranmaması adına tatlı-sert muhalefet pratiğidir. Devlet karşıtlığına düşmekten imtina ederek sürdürülen muhalefet pratiğinin politik anlamı, AKP’den ve yapmış olduğu yolsuzluktan rahatsız olan ezilen emekçi yığınların devlet karşıtlığına dönmeden önüne geçerek kendisinin de içinde olduğu sınırlara hapsetmek ve kendi vesayetini örgütlemektir.

Egemen sınıflar arasındaki çelişkilerde sınıfsal tavır, egemen sınıfların tüm ideolojik ve politik mekanizmalarına karşı, onları topyekûn ezilen sınıflar yararına altüst edecek olan tavırdır. Buna doğrudan en örgütlü şiddet aracı olan devlete ve onun egemenlerine karşı ezilen işçi ve emekçileri konumlandırmak da dâhildir. Devrimcileri, düzen içi unsurlar dışında, reformist ve revizyonistlerden de ayıran temel noktalardan birisi de budur. Gerçek altüst oluş, AKP-Cemaat çatışmasında değil tarihin motor gücü olan bu savaşımdadır. (Bir ÖG okuru)

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu