Doğu ve Batı Almanya’nın birleşme yıldönümü olan 3 Ekim kutlamalarına Ukrayna savaşı ve sokak gösterileri damgasını vurdu.
Almanya Hitler “önderliğinde” II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda Sovyetler’e karşı 1945’te yenilgiye uğramasıyla birlikte coğrafik olarak Amerika, Fransa, İngiltere ve Sovyet bölgesi olmak üzere dört parçaya bölündü. Daha sonra Batı Almanya tek bir ülkeye dönüştü. Ve soğuk savaşın hüküm sürdüğü bu yıllarda, Doğu Almanya meclisinin kararıyla 12-13 Ağustos 1961’de bir gecede, 46 km uzunluğunda ve Almanya’yı ikiye ayıran ünlü Berlin Duvarı örüldü.
Dönemin kapitalist-emperyalist (sosyal emperyalist) sisteminin siyasal temsilcileri olan Almanya başbakanı Helmut Kohl ile SSCB başkanı olan Michail Gorbatschow’un aralarında yaptıkları pazarlık neticesinde, Federal Almanya Cumhuriyeti (BRD) ile Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ni (DDR) bölen duvarın 9 Kasım 1989’da kaldırılması kararı alındı. Alınan karardan sonra duvar resmi olarak 13 Haziran 1990’da yıkıldı.
Almanya’da her yıl 3 Ekim resmi tatil olarak ilan edildi. Her yıl bu resmi tatil gününde kutlamalar yapılmaktadır. Bu yıl yapılan kutlamalara, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle, yaşanan ekonomik sorunlar, Almanya’nın militaristleşme politikası ve kitleler üzerindeki etkisi ve sonuçları için yapılan protesto ve yürüyüşler damgasını vurdu.
Ancak şu noktanın da altını çizmek gerekiyor; Rusya-Ukrayna savaşında Doğu Almanya halkının ezici bir bölümü (çoğunluk) Rusya’yı; Batı Almanya halkının çoğunluğu da Ukrayna’yı desteklemektedir. Bu durumda ortaya çıkan sonuç, Doğu ve Batı Almanya halkının birliği üzerinden 32 yıl geçse de henüz tam siyasal bir birlik sağlanmış değildir. Emperyalist Almanya devleti, Doğu Almanya için verdiği yatırım sözlerini hiçbirini yerine getirmedi.
Geçmişte sosyal yaşamı ve ekonomik refahı iyi olan DDR, yapılan birleşmeden sonra hem sosyal yaşantı bozuldu hem de işsizlik, yoksulluk ve sefalet arttı.
Yine diğer önemli bir gündemde, AST (Avrupa Siyasi Topluluğu) adı altında birçok ülke bakan ve başbakanları; Avrupa Birliği’nin dönem başkanlığını yürüten Çekya’nın Prag şehrinde, 6 Ekim 2022 tarihinde toplandılar. Yapılan toplantıya AB üyesi 27 ülkenin liderlerine ek olarak Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Gürcistan, İzlanda, Kosova, Liechtenstein, Moldova, Karadağ, Kuzey Makedonya, Norveç, Sırbistan, İsviçre, Türkiye, Ukrayna ve İngiltere hükümet ve devlet temsilcileri katıldılar.
Ayrıca Ukrayna başbakanı Volodimir Zelensky video konferans aracılığıyla katıldı. Toplantı tartışılan konuların başlığında ise “Barış ve Güvenlik”, “Enerji, İklim ve Ekonomik” durumla ilgili gündemler vardı.
Kapitalist-emperyalist sistemin temsilcileri, gündemlerin içerisine, “Barış ve Güvenlik” gibi masum kavramları koyarak kitleleri kandırmaya ve manipüle etmeye çalışıyorlar. Bugün fiili olarak yürütülen emperyalist bir savaş söz konusudur. Bu savaşın yürütücüleri AST katılan hegemonyacı temsilcilerdir. Aslında güvelik dedikleri şey egemen sermayenin ve pazarının korunmasıdır.
İnsanlığın güvenliği asla söz konusu değildir. Böyle olsaydı, açlık ve yoksulluktan dolayı ülkesini terk etmek durumunda kalan ve göç yollarında hayatını denizlerde kaybeden yüz binlerce mülteci göçmene çare bulurlardı. Yine Rusya-Ukrayna savaşında, körükleyici değil itfaiyeci rolü oynarlardı. Fakat gerçek olan şu ki, egemenlerin ortaya koydukları tüm politikalar sömürüye, kâr hırsına ve yeni pazarlar elde etmeye dönük politikalardır.
Kitlelerin çıkarına yönelik hiçbir siyaset yoktur. Çünkü; kapitalist-emperyalist sistemin doğasına aykırıdır.
Yine Rusya’nın Ukrayna’ya işgal savaşının ardından Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 9 Mayıs’ta Strasbourg’da Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda, yaptığı konuşmada “Avrupa Birliği’nin, entegrasyon kapasitesi dikkate alındığında, kısa vadede Avrupa kıtasını yapılandırmada tek yol olamayacağını ve AB’den geniş siyasi bir yapılanma gereklidir” önerisini yapmıştı. Yapılan öneriyle (Avrupa Siyasi Topluluğu) AST olarak şekillendi.
Bu isim altında AB üyeleri dışında, toplantıya katılan ülkelere baktığımızda buradaki hedef, Rusya ve Çine’e bağımlı olan ya da yakın duran, ülkeleri kendi denetimlerine almak ve yürütülen jeo-politik hegemonya savaşında, alanlarını genişletme stratejisidir. Bu anlamda gelişmeler baktığımızda, önümüzdeki dönem emperyalistler arasında çelişki, çatışma ve jeo-politik bölgesel savaşlarla yoğunlaşacaktır.
Sonuç olarak; bu gerçekler ışığında yapılması gerekenlerin başında, anti-emperyalist mücadeleyi hem lokal hem de uluslararası alanda örgütlemek gelmektedir. ICOR gibi kurumlar bu anlamda anti-emperyalist mücadelenin büyütülmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Her alanda bu örgütlenmeleri öne çıkararak geniş kitlelere ulaşmalı ve mücadeleyi büyütmeliyiz.