Almanya’da 2025 Federal Seçimleri öncesi son eyalet parlamento seçimleri 1 ve 22 Eylül tarihlerinde yapılacak.
1 Eylül’de Saksonya ve Thüringen, 22 Eylül’de ise Brandenburg olmak üzere Almanya’nın üç doğu eyaletinde parlamento seçimleri için sandık başına gidilecek. Almanya’nın doğusunda üç büyük eyalette seçimler var.
Doğunun üç büyük eyaletinde yapılacak olan parlamento seçimleri aslında 28 Eylül 2025’te yapılacak olan Almanya genel seçimleri öncesi prova niteliğinde. Bu anlamıyla gerek şu anki iktidar, gerekse de muhalefet için geleceğe dönük kazanımlar açısından önem taşımaktadır. Bir yandan aşırı sağ ve ırkçı siyasetin gelişimi, bir yandan topluma bunun tehlikelerini (kendi payları yokmuş gibi) ortaya koymaya çalışan sözde sol siyasetin yarışmasına tanıklık edeceğiz.
Anketler CDU (Almanya Hıristiyan Demokrat Birliği) ve AfD (Almanya İçin Alternatif Partisi)’nin bu üç eyalette önde olduklarını gösteriyor. Tüm Avrupa’da popüler sağ ve faşist partilerin yükselişi, paralel olarak Almanya’da da devam ediyor. Özellikle Avrupa Parlamento Seçimlerinin Almanya ayağında AfD’nin gözle görülür yükselişi, siyasete damga vurdu. Daha önceki eyalet seçimlerinde doğudan batıya doğru hızlı yükselişine tanıklık ettik.
Bu yükseliş, mevcut hükümetin son üç yıllık politikalarının birer sonucu olarak ortaya serildi.
İktidardaki Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti (FDP) uyguladıkları politikaların sonucunda tükenme noktasına geldiler. Ukrayna savaşına destek politikaları, Kovid-19 sürecindeki dengesiz siyaset tarzı, Filistin karşıtı politik tutumları, ekonomideki sıkışıklık, göçmenlik politikasında girdikleri ikilem gibi birçok konudaki tutarsızlıklar, toplum nezdinde karşılık bulmamasına neden oldu.
Yanı sıra Avrupa kıtasında sağ ve faşist partilerin bilinçli bir şekilde kitle hareketlerinin ve sol gelişimin önünü almak adına açılması da önemle üzerinde durulması gereken konular arasındadır. Ekonomik kriz ve savaş politikalarının gün yüzüne vurduğu bu dönemde, faşist kitle tabanının hortlatılması tesadüf değildir.
Mevcut iktidarların kan kaybetmesi veya silinmesi sermayenin çıkarlarına kurban edilmesi hiç de büyütülecek bir problem teşkil etmemektedir onlar için. Bu faşist ve ırkçı gelişimin temel kaynakları mevcuttur. Dünyayı kan gölüne çevirerek milyonlarca insanı göç yollarında öldürenler, yerinden yurdundan edenler yeni dönemde saldırganlıklarının da yükseleceği zemini hazırlamaktadırlar. Göçmenler bu zeminin en önemli sacayağını oluşturmaktadırlar.
Savaş ve işgal siyaseti yürüten tüm devletlerde istisnasız faşist hareketlerin önünün açılması iç faşistleşmenin büyütülmesi tesadüf olamaz. Bu savaş siyasetinin açtığı geriye dönülmez yaraların hem nedeni hem sonucu olanların dünya dengelerindeki yerlerini ve paylarını koruma adına yüz milyonlarca insanın geleceğini çaldıklarını biliyoruz.
Yetmiyor; göç etmek zorunda kaldıkları mülteci durumunda yaşamak zorunda kaldıkları ülkelerde de aynı sorunun bir başka parçası olmaya devam ettiriliyorlar.
Emperyalizmin savaş konseptine uygun konumlanma
Aslında ifade etmeye çalıştığımız olgunun kendisi seçim siyasetine damga vuran nedenler ve bunun yarattığı sonuçlardır. Faşist ve aşırı sağın gelişimi de bu siyasetten bağımsız değildir. Avrupa Parlamento seçimlerinin sonucu bunu ortaya koymuştur.
Almanya’da daha önceki eyalet parlamento seçimlerindeki sonuçlar bize bu konuda açık veriler sunmaktadır. Emperyalizmin savaş konseptine uygun konumlanmaya çalışan yeni dönemin siyaset tarzıdır. Sivil ve askeri tüm kurum ve organizasyonların savaş konseptine göre harekete geçirilmesidir. Ekonomik bütçenin buna göre hazırlanmasıdır. “Demokratik” bir ülkenin demokrasi haklarının sınırlarının daraltılmasıdır.
Bu siyaset tarzının elbette çok farklı nedenleri vardır. Siyasi çözümlemeleri vardır. Temel kıstas savaş, işgal ve emperyalist hegemonyanın devamıdır. Göç, ölümler, demokrasi ve insan hakları, ekonomi, yaşam hakkı, geleceğe olan umutlar ve bunların ortaya çıkardığı tüm sorun ve dram ise bu konseptin lehine çevirmek için maalesef genel bir pratiğe dönüştürülmüş durumda.
Almanya’da yapılacak olan eyalet parlamento seçimleri de bu siyaset tarzından bağımsız okunamaz. AfD ve sağın güçlenmesi bu mevcut savaş konsepti tarzında aranmak zorundadır. Ve yaklaşık bir yıl sonra yapılacak olan Federal Seçimlerin sonucunu da bu sürecin devamı belirleyecektir.
AfD eş başkanı Weidel’ın ilk defa “Federal seçimlerde başbakan adayı çıkarabiliriz” demesi bu sürecin gidişatı açısından önemlidir. Oy potansiyelini hızla büyüten ve mevcut “sosyal demokratlardan” umudunu kesen önemli bir kitle tabanının sağa kayma olasılığı yüksek görülmektedir. İslam ve göçmen karşıtı siyaset tarzının ciddi manada körükleneceği bir süreç bekliyor. Ekonomik ve siyasi tıkanıklığın faturasının yine göçmenlere kesileceği muhakkak..
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde doğunun beş eyaletinde birinci olan AfD bu ırkçı faşist siyaset tarzını topluma yansıtacaktır. Göçmen ve mülteciler de bu anlamda daha yoğun baskı ve saldırılar ile karşı karşıya kalacaktır. Mültecilerin yaşadıkları travmalarının giderilmesi ve daha insani koşullarda yaşaması olanaklarının ortadan kaldırılarak ve günah keçisi ilan edilmesi, ötekileştirilerek uzaklaştırılması siyasi ranta dönüştürülmüştür.
Maalesef ki toplumun gelecek kaygısı bu argümanlar üzerinden inşa ediliyor. AfD’nin özellikle 2015 mülteci yoğunluğu dönemindeki söylem ve tutumları nedeniyle yıldızı parladı. Bugün Almanya’nın üçüncü partisi konumuna ulaştı.
Gidişatın gösterdiği…
Diğer önemli bir nokta ise Fransa’da olduğu gibi aşırı sağcı faşist partiyi durduran bir sol ittifakın Almanya’da şu an itibari ile görünmemesidir.
Esasta bu eyalet seçimlerinde ve gelecek yılki Federal seçimlerde belli başlı siyasi partiler arasında tercihe dönüşecektir. Gidişat hızlı bir şekilde sağın iktidara taşınacağını gösteriyor. AfD, bu sağ iktidarın önemli ve belirleyici yan kolu olacaktır.
Sol adına ortaya çıkan Wagenknecht in partisi (Sahra Wagenknecht Birliği-BSW) diğer sözde sosyal demokrat ve sol patentli partileri geride bırakacak bir potansiyel yakalama şansı olsa da esasta sol adına umut veren bir siyaset tarzından uzak duruyor. Sağa enjekte edilmiş sözde solun muhalefeti ancak sağı geliştirir. Bunun dışındaki sol ve devrimci-demokrat kesimin ortak hareket ve mücadelesi henüz çok zayıf.
Özellikle seçimler ve adayların desteklenmesi, ittifak, parti ve aday veya alternatif siyaset politikaları kısır döngü içinde devam edip gidiyor.
Bu anlamıyla özellikle federal seçimlere şimdiden siyasi ve pratik olarak planlamalar yapılmalıdır. Önemli bir göçmen potansiyeli mevcuttur. Bunun dışında toplumun geleceğe olan umutları ciddi oranda aşınmış durumdadır. Tüm bunlara ulaşma olanak ve araçları mevcuttur. Sorun bunları açığa çıkarma ve bıkmadan üzerinde durmaktır. Elde edilmiş kazanımları korumak için seçimlerde birden fazla taktik politika üretmek çok önemlidir.
Devrimci göçmen kitlesinin mevcut konumda MLPD ile birçok uyuşan noktası olmasına karşın hedefleri büyütmek, yeni taktik gelişmelere yönelmek bizi ideolojik dostlarımızdan ayrıştırmaz.
Diğer bir konu da Türkiye destekli, AKP patentli oluşum olan ve Almanya’da kurulan Çeşitlilik ve Uyanış için Demokratik İttifak (DAVA). Türkiye’de ırkçı-faşist bir partinin Almanya’da demokratik ittifak adı altında göçmenlere yönelmesi tam bir handikap. Henüz siyasi parti statüsüne kavuşmuş olmamalarına rağmen Erdoğan destekli bir parti olarak yakında karşımıza çıkabilir. Bu anlamıyla bu oluşumları da deşifre edilmesi önemli bir yerde duruyor.