NATO, Rusya sınırına yaklaşık 300 km mesafedeki, Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta 11-12 Temmuz tarihlerinde toplandı. Toplantıya katılan emperyalist kapitalist ülkeler ile yerli uşakları arasında, kirli pazarlık ve anlaşmalar yapıldı.
Zirvenin esas gündemini Rusya’nın Ukrayna’ya başlatmış olduğu işgal savaşı ile Avrupa ve Atlantik coğrafyasında NATO üyeliği için yeni müttefik ülkelerin yaratılması, emperyalist bloklar arasında süren egemenlik ve hegemonya çatışması oldu. NATO, Rusya ve Çin bloğuna karşı, Atlantik coğrafyasında, yeni çatışmalar yaratarak, Çin’i de Tayvan üzerinde bölgesel savaşlarla uğraştırarak hem güçten düşürmeye çalışacak hem de silah satışlarını artıracak.
Bu anlamda, aşırı silahlanma politikası güden emperyalistler, NATO toplantısında alınan yeni kararla beraber (“üye ülkeler milli gelirin yüzde 2’sini savunma harcamalarına ayırmalı, teknolojik üstünlük korunmalı ve yenilikçi teknolojilerin entegrasyon yoluyla güçler modernize edilmelidir”) her daim olduğu gibi militarizm ve silahlanmaya ayırdıkları bütçeyi işçi ve emekçilerden gasp edilen gelirlerden ödenecektir. Yine savunma adı altında silahlanma giderleri ezilen halkaların sırtına yüklenecektir.
Bu nedenle, NATO’nun genişleme ve hegemonya politikası doğrultusunda, Rusya’ya karşı Avrupa Birliği içinde olan İsveç ve Finlandiya’yı NATO çatısı altına aldılar. Şimdi de Atlantik coğrafyasında, Çin’e karşı yeni müttefiklerle jeo-politik sınırlar oluşturmak istiyorlar.
Çünkü Atlantik coğrafyası, emperyalist bloklar için birkaç noktada önem arz ediyor. Öncelikle öne çıkan noktalar şöyle; Birincisi, bu coğrafyada, NATO şemsiyesi altına girecek yeni ülkelerde askeri üslerle birlikte nükleer silahlar konuşlandırılacak ve bununla da Çin’in egemenlik alanları daraltılabilecektir. İkincisi, ucuz enerji kaynaklarını ele geçirmek. Üçüncüsü, yoğun bir kitleye sahip olan Atlantik havzasındaki ucuz iş gücünden yararlanmak. Dördüncüsü, tüm bu kitleyi kendileri için yeni bir tüketim toplumu haline getirmek. Emperyalistlerin iştahını kabartan; mevcut coğrafyadaki bu pazar çatışması, uzun zamandır devam ediyor.
Değişmeyen tek şey, ezilen halkları sömürme kararları
ABD-AB bloku ile Çin-Rusya arasında süren mücadele, egemenlerin gündemi olmayı sürdürüyor. Diğer yandan, Ukrayna’yı henüz NATO çatısı altına alamadılar. Fakat yeni oluşturulan “NATO-Ukrayna Konseyi” ile dolaylı biçimde Ukrayna, NATO statüsüne dahil edildi. Böylece Ukrayna’ya artık daha hızlı şekilde, parlamento kararlarına ihtiyaç duyulmadan, NATO anlaşmaları doğrultusunda her türlü silah, mühimmat ve asker sevkiyatı yapılacaktır.
Yine NATO zirvesinde öne çıkan diğer bir noktada, faşist R.T.Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğini bir koz olarak kullanmasıydı. Ve şimdiye kadar bu ülkelerde, zorunlu nedenler sonucu, sürgünde yaşayan devrimci, sosyalist ve yurtseverlerin iadesi isteniyordu. Bunun için yoğun bir şantaj politikası uygulandı.
Gelinen süreçte, kendini demokrasi beşiği olarak pazarlayan İsveç, geçtiğimiz yakın zamanda anti-terör yasalarını çıkararak, devrimci ve yurtseverlerin yaşamını tehlikeye atmış bulunuyor. Bunlarla birlikte, çöküntü içinde olan Türkiye ekonomisi için faşist R.T.Erdoğan efendilerine diz çökerek, İsveç’in NATO’ya üyeliğini, IMF’den 11 ila 13 milyar dolar arasında alacağı yeni kredi karşılığında veto etmeyeceğini açıklamıştır. Bu konuda basına yansıdığı biçimiyle, ABD Başkanı Joe Biden’dan söz almış bulunuyor.
Bu zirvelerde değişmeyen tek şey ezilen halkların aleyhine alınan baskıcı ve sömürücü kararlardır. Bu nedenle, sömürü ve savaş makinası olan NATO’ya karşı tüm ezilen halkların mücadele etmesi acil görevdir.