Amerika Birleşik Devletleri’nin eski başkanı D. Trump’ın görevi devredene kadar deyim yerindeyse gövde gösterisi yapma girişimi, Kongre baskını ve Trump’la hareket eden faşist grupların Trump dönemindeki cesaretlendirilmiş tutumları J. Biden’in genel olarak dünya ve özel olarak da Ortadoğu ve Kürt ulusal sorununda Trump’tan daha “iyi” bir portre çizeceği beklentisi olan kimileri için kanıt olarak addedildi.
Oysa Trump’ın tekrar başkan olmamasını belirleyen de J. Biden’i göreve getiren de ABD’nin gerçek sahipleri olan emperyalist Amerikan sermaye gruplarıdır. Trump başkan olarak yeniden görevlendirilmediyse bunun nedeni Amerikan emperyalist sermaye gruplarının başta Avrupa Birliği emperyalist ülkeleri, Rusya, Çin, Orta Doğu ve İslam Ülkeler Birliği politikaları olmak üzere genel dünya siyasetinin belirlenmesindeki hegemonik gücünün zayıflamış olması; Rusya ve Çin’in bu dönemde hem ekonomik hem de siyasal olarak ABD’nin pozisyonunu ele geçirebilmiş olmalarıdır.
- Biden’i başkanlığa taşıyan emperyalist sermaye gruplarının beklentilerine uygun davranacağı kendisinin izleyeceği politikaları açıkladığı https://joebiden.com/joes-vision/ adresinden de görülebilir. Bu adreste de açıkça beyan edildiği üzere J. Biden’in yeni dönemde izleyeceği siyasetin temel taşlarından birisi ABD’nin hegemonik gücünün yeniden tesis edilmesi ve bu bağlamda Çin’in de ekonomik ve siyasal olarak dünya siyasetindeki belirleyicilik kazanmasının önüne geçilmesi yer almaktadır.
Transatlantik ilişkilerinde D. Trump döneminde aşınan ilişkileri onarmak ve Rusya’ya karşı AB emperyalist bloğu ile ittifakı geliştirmek bu bağlamda uzun süredir Balkanlar’a yığılmakta olan zırhlı NATO askeri gücünün başka kuvvetlerle takviyesi gündeme gelecek konular arasında olacaktır.
Rusya, Çin, Kazakistan, İran ve Hindistan ülkeleri ya da Şangay Beşlisi olarak anılan grubun denetimindeki enerji kaynaklarının zoraki yöntemlerle ele geçirilmeye çalışması, bu ülkelere uluslararası kapitalist sermaye hareketi içerisinde serbest dolaşım hakkı verilmemesi ya da bunun mümkün olduğunca sınırlandırılması gündeme gelecektir.
Biden’in diğer önemli siyaset üreteceği konular Ortadoğu, Türkiye ve İslam Ülkeler Birliği liderliğinin Rusya’dan geri alınması oluşturacaktır.
Biden ve Ortadoğu…
Biden’in Ortadoğu’ya öncelik vereceği daha göreve başlamadan Rusya’nın Türkiye üzerinde artan hegomonik etkisini kırmaya yönelik “S 400’ler nedeniyle yaptırım” açıklamaları bu politikanın bir göstergesi olarak okunmalıdır.
Diğer taraftan İsrail’in de Amerika’ya daha fazla mecbur edilmesi için mevcut İsrail yayılım emelinin sınırlandırılacağını söylemek yanlış olmaz. Amerika, bir taraftan Arap ülkeleri için nüfuslarının çoğunluğunun duygusal olarak yakınlık hissettikleri Filistin meselesini kullanarak Arap Birliği’nin yönetimini diğer taraftan da İsrail’in koruyuculuğu pozisyonunu sürdürerek İsrail’in yönetimini kendisine daha bağımlı hale getirmenin arayışı içinde olacaktır.
Biden döneminde ABD emperyalizminin Suriye savaşında da Rusya’nın hakimiyet kurduğu alanlarda yeniden güç kazanmak isteyeceği açıktır. Bu anlamda Suriye mevcut yönetimi ile Rojava yönetimini işbirliğine hatta Suriye hükümetine haklarını devretmesi yönünde baskı yapan Rusya politikasına karşı ABD’nin Rojava’yı özerk tutma politikasını sürdürmesi olasılık dahilindedir.
Elbette Rojava’nın özerkliği de ABD’nin ve yeni yönetimin genel Kürt politikasından bağımsız olmayacaktır. Yani KDP çizgisinin bütün Kürtler için hakim durumuna gelmesini sağlamak üzere siyaset yapacak ve bu bağlamda PYD’yi ENKS’nin liderliğine mecbur etmeye çalışacaklardır. PYD’nin Amerika ve Rusya’nın bölgeye ilişkin planları ve bu planlar arasında Kürtleri nasıl konumlandırdığına bakarak deyimin tam anlamıyla bıçak sırtında siyaset yapması gerekecektir.
Biden ve Türkiye…
Biden yönetimi Türkiye’nin Rusya ile Akkuyu Nükleer Santrali yapımından S-400 alışverişine kadar bir dizi politik ekonomik yakınlık kurmasından elbette rahatsız.
Milyar dolarların söz konusu olduğu büyük bir pazarda Rus sermayesinin Amerikan sermayesinin yerine ikame edilmesi Amerika açısından kabul edilemez. Bundan kaynaklı olarak Trump’ın kullanmadığı Halkbank davası ve S-400 yaptırımlarının yeniden gündeme geleceğini söylemek yanlış olmaz.
Burada Türkiye’yi taviz vermeye zorlayacak olan Amerika’nın Rusya’yı bölgede sınırlama yoluna gideceğini ve böylelikle son dönemde Avrupa Birliği bölgesi sermaye gruplarının da kaygılarını gidererek bozulan ilişkilerini düzeltme politikası izleneceği anlaşılmaktadır.
Türkiye’ye yönelik yaptırımların R.T.Erdoğan’ın faşist yönetimini değişime ve “demokratik”leşmeye zorlayacağı yönlü söylemlerin yanlış olduğunu ifade etmek gerekir. Amerikan yeni yönetiminin amacının demokrasi değil Türkiye pazarından daha büyük sömürü payı almak olduğunu tekrar belirtelim.
Dolayısıyla gerek Türkiye’de gerekse Rojava’da devrimciler, komünistler yeni dönemde de sermaye grupları için gerçek düşmanlar olmaya devam edeceklerdir.
Biden Trump’tan “iyi” midir?
Komünistler açısından bir burjuva siyasetçinin özel bir anda ve koşulda karşılıklı olarak yapılmış özel bir anlaşma olmaksızın diğerlerinden bırakalım daha iyi olmayı daha farklı olması için dahi bir neden olamaz. Biden’i göreve getirenin Amerikan sermayesi olduğunu hesaba katarsak Biden’in Trump’tan iyi olacağını söylemekle Ecevit’in Çiller’den iyi olacağını söylemek arasında nitelik farkı yoktur.
Evet, Çiller sermayenin sadece hizmetkarı değil Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi ve Türkiye Devrimci Hareketi’nin de özellikle düşmanlığını gütmüş bir piyondu ama Ecevit’in Çiller’den farkı olduğunu kim söyleyebilir? Bütün sosyal demokrasi söylemlerine rağmen 1978 Maraş Katliamı’ndan 26 Eylül Ulucanlar’a, 19 Aralık Hapishaneler Katliamı’ndan Kemal Derviş Kararları’na hepsinin mimarı Ecevit değil midir? O halde görüyoruz ki; burjuva politik kişiliklerin ezilenler ve onların devrimci öncüleri açısından daha iyi olarak adlandırılması tarihsel verilerle de bu kişilikleri iktidara getiren gerçeklikle de uyumlu değildir.
Biden bugün ABD Başkanı olduysa bunu Amerikan sermaye grupları tercih ettiği içindir. Amerikan sermaye gruplarının tercihinin dünya halkları için hayırlı bir sonuç olabileceğini söylemek ahmaklıktan ötesi değildir.
Sonuç olarak;
Biden yönetimindeki ABD emperyalizmi, dünya üzerinde yıpranan hegemonyasını tahkim etmek isteyecektir. Bunun adımlarını atacaktır. Öte yandan emperyalist sermaye tekellerinin kendi aralarındaki rekabette her türlü gelişmeyi kullanacağını ifade etmek gerekir. Özellikle korona salgını döneminde olduğu gibi pandeminin “yarasa yiyen Çinlilerden yayıldığı” söyleminin içerdiği ırkçı ve bilimsel hiçbir dayanağı olmayan kara propagandası gerçekte emperyalist-kapitalist sistemin insanlık düşmanı yüzünü gizlemek amacı taşıdığı açıktır.
Kapitalist sistemin aşırı kâr hırsının yarattığı küresel ısınmanın sadece sel, kuraklık vb. afetleri tetiklemeyeceği ama aynı zamanda zaten doğada ya da insan doğasında var olan virüs ve olumsuz bakterilerin harekete geçmesine neden olarak yeni salgınları ortaya çıkarabileceğini bir not olarak buraya ekleyelim.
Kimi zaman kimyasal silah bulundurmak ve üretmek kimi zaman da tıpkı korona salgınında olduğu gibi Çinli sermaye gruplarının pazarını ele geçirmek isteyen ABD’li ya da Avrupalı sermaye grupları birbirleri arasındaki rekabette bu tür gelişmeleri kullanmaya devam edeceklerdir. Korona sürecinde karantina uygulamaları ile ekonomik, sosyal ve psikolojik olarak yıpranan halkların “çok daha ölümcül bir virüse karşı harekete geçen” devletlerin bu politikalarına rıza göstermeleri çok olasıdır.