Bu belgede ortaya koyacağımız düşünceler dünden bugüne enternasyonal çalışmalara bakışımızı yeniden özetler niteliktedir. Bu nedenle hem geçmiş belgelerimizden geniş aktarmalar yapacağız hem de güncel bağlamda nasıl bir enternasyonal çalışma yürütmemiz gerektiği sorusuna yanıt vermeye çalışacağız.
Elbette ki kendi cephemizde ortaya koyacağımız düşünceleri diğer kardeş parti ve örgütlerle tartışacağız. Bu noktada her türlü eleştiri ve öneriye açığız. Her devrimci çalışma gibi enternasyonal çalışma da kolektif çalışmayı, kolektif düşünmeyi, ortak noktaları ön plana çıkararak birleşik bir hareket tarzı yaratmayı zorunlu kılar.
Bilindiği gibi kapitalizmin gelişmesiyle birlikte tarih sahnesinde yerini alan işçi sınıfı aynı zamanda yaratıcısını yok etme tarihsel sorumluluğuyla karşı karşıya kalmıştır. Marks ve Engels Komünist Manifesto’da bu gerçeği şu yalın dille ifade etmektedirler: “Burjuvazi yalnız kendisini yok edecek silahlar üretmekle kalmamıştır, o aynı zamanda bu silahları kullanacak insanları da -modern işçileri, proleterleri- yaratmıştır.” Dün olduğu gibi bugün de işçi sınıfı tarihin en devrimci sınıfı olma niteliğini korumaya devam ediyor.
Emperyalist-kapitalist sistemin dünyayı tahakküm altına alan baskı ve sömürü düzenine karşı, bütün ülkelerin işçilerinin-sınıf bilinçli proleterlerinin dayanışması nesnel bir gerçek olduğu kadar tarihsel bir olgudur da. “Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşiniz” şiarı bu gerçeğin kendisidir. Proletaryanın enternasyonalist niteliğinin somut bir ifadesidir. Çünkü proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesi özü itibarıyla enternasyonalisttir.
İşçi sınıfının ve ezilen dünya halklarının lehine tarihin çarkını ileriye doğru döndürme mücadelesinde, MLM’nin temel silahlarından biri de proletarya enternasyonalizmidir. Ve bu silah tüm gücünü, proletaryanın ideolojik birliğinden almaktadır. Hiç şüphesiz enternasyonal bilinç kendiliğinden kazanılmaz. Bunu taşıyacak olan sınıf bilinçli proletaryadır. Dolayısıyla işçi sınıfının uluslararası dayanışması ve mücadelesi, proleter enternasyonalist bilinçle birleşmediği takdirde kendiliğindencilikten, düzen sınırları içine hapsolmaktan kurtulamaz.
Çağımız emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır
- ve 21. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan tüm nicel değişimlere rağmen, hala çağımız emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Yirminci yüzyılda proletaryanın kazanmış olduğu mevzileri birer birer kaybetmesi ise yaşanan bir yol kazasından ibarettir. Proletarya diktatörlüğü altında süren sınıf savaşımında burjuvazinin yeniden iktidarı gasp etmesidir. Ama sınıf savaşımı sürüyor. Tüm “demokrasi”, “özgürlük” demagojilerine rağmen emperyalist işgaller bitmiyor.
- Emperyalist tekeller dünyanın bazı kıtalarında ulusal, dinsel ve mezhepsel çelişkileri kaşıyarak ezilenlerin birliğini dinamitlemeye çalışıyor. Böl-yönet politikası, emperyalizm ile ezilen halklar arasında çelişkilerin yoğun olduğu bölgelerde her daim gündemdeki yerini korumaya devam ediyor.
Ama tüm bu karşı-devrimci saldırılara rağmen, emperyalist-kapitalist sistem hala kendini güvende hissedemiyor. Krizden krize sürükleniyor. Başta işçi sınıfı olmak üzere ezilen dünya halklarının öfkesi giderek mayalanıyor. Tüm dünyada ekonomik ve sosyal adaletsizliğe, diktatörlük rejimlerine karşı gelişen hareketler ya da kadın mücadelesinde de görüldüğü gibi yer yer sokaklarda büyük yığınları buluşturuyor. Bu bize neyi gösteriyor: Bu bize, sosyalist maskeli bürokratik burjuva diktatörlüklerin, sosyalizm adına emekçi yığınlar içinde ideolojik cephede yarattıkları yıkıntılar arasından yeniden bir dirilişin, yeniden bir kalkışmanın işaretlerini gösteriyor.
Emperyalizme köklü bir değişim gömleği giydirenlerin yarım asır öncesindeki emperyalist saldırganlıkla bugünkü tabloyu karşılaştırmaları gerekir. Yanıbaşımızda Irak’ta, Libya’da, Suriye’de, Afganistan’da yaratılan yıkım, başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere tüm emperyalist güçlerin sömürü ve saldırganlık siyasetlerinin eseridir. Tüm bu saldırılar yalnız bu ülkelerde derin bir yıkım yaratmadı aynı zamanda ezilen dünya halkları nezdinde anti-emperyalist mücadelenin önemini bir kez daha hatırlattı.
Zayıflayan enternasyonal bilincin, ezilen halklar arasındaki dayanışma kültürünün yeniden tartışılmasına yol açtı. Bu tartışmalar ve pratik tavır alışlar, bugün geniş yığınları kapsayan gericilik dalgasına karşı barikat oluşturacak bir boyutta olmasa da dipten gelen aydınlık bir dalganın güçlü işaretlerini içermektedir. Bu aynı zamanda enternasyonal proletaryaya yeni sürecin görevlerine daha hızlı bir tarzda hazırlanması gerektiği mesajını da taşıyor. Yeni sürecin görevlerini doğru bir tarzda kavramak için geçmiş tecrübelerin özümsenmesine ihtiyaç vardır. Bunun için ilk görev enternasyonal örgütlemelerin ortaya çıktığı tarihi koşulları irdelemektir. Ve biz de bunu yapacağız. Bugün uluslararası komünist hareketin içinde bulunduğu karmaşık durumu aşmanın yolu dünü kavramak ve buna uygun olarak bugünü, ideolojik, örgütsel temelde şekillendirmekten geçer.
Yakın tarihi anlamak bugünün sorunlarının çözümüne katkı sunar
Hatırlanacağı gibi Stalin yoldaşın ölümünden sonra SBKP önderliğini gasp eden modern revizyonistlere karşı Başkan Mao’nun önderliğinde ÇKP’nin başlattığı mücadele, 1960 yıllarında örgütsel bir kopuşla noktalandı. MLM’ler yürüttükleri ideolojik savaşım neticesinde hem bazı partileri yanlarına çekebildiler ve hem de yeni MLM partilerin kurulmasının ön koşullarını yarattılar. Şu bir gerçek ki, modern revizyonistler, Lenin ve Stalin yoldaşın önderliğindeki SBKP’nin uluslararası komünist hareket içindeki manevi otoritesinin arkasına sığınarak, revizyonist tezlerine meşruluk kazandırmaya çalıştılar. Bunda çok da başarısız oldukları söylenemez. Bir dizi parti, “değişen koşullar” adı altında ortaya konulan modern revizyonist tezleri sorgulamadan savunmaya başladı. Komünist niteliklerini yitirerek birer revizyoniste dönüştüler.
Başta Mao yoldaş önderliğindeki ÇKP olmak üzere modern revizyonizme karşı tavır alan komünist partiler, ideolojik ve politik alanda birlik konusundaki çabalarına karşın kendi aralarında bağlayıcı niteliğe sahip bir örgütlülük yaratamadılar. Partiler arasındaki ilişkiler, karşılıklı görüşmeler yoluyla sürdürüldü. Başkan Mao’nun ölümünden sonra ÇKP’nin yönetimi de karşı-devrimci bir darbeyle ele geçirildi.
Ve daha sonra Üç Dünya Teorisi’ne karşı mücadele adı altında Enver Hoca önderliğindeki AEP de Başkan Mao’ya karşı teşhir kampanyasına girişti.
AEP’in ihanetiyle, uluslararası komünist hareket anti-MLM anlayışlar tarafından adeta kuşatıldı. MLM ile her türlü anti-MLM anlayış arasında ideolojik savaşımın şiddetlendiği bu dönem, aynı zamanda komünist hareketin de uluslararası planda örgütsel bakımdan en dağınık olduğu dönemdi. Bu dağınıklığı gidermek için yapılan hamlelerle belli süreçlerde daha örgütlü ve koordineli bir pratik izlenebildi.
Ama bir bütün olarak kendi içinde ideolojik birliği pekiştirilmiş, emperyalizme ve dünya gericiliğine karşı enternasyonal mücadele ve dayanışma ağıyla örülmüş bir örgütlülük yaratılamadı.
Enternasyonal faaliyetimizin genel çizgisi üzerine: “Dünya devrimine hizmet etmek için ülke devrimini geliştirmek!”
Proletarya Partisinin birinci kongresinde enternasyonal faaliyete dair şu değerlendirmede bulunulmuştur:
“… Enternasyonal faaliyet, partimizin temel sorumluluklarından birisi durumundadır ve partimiz günümüzde de bu alanda önemli görevlerle ve yerine getirmesi gereken sorumluluklarla karşı karşıyadır.
Bu sorumluğun önemi, uluslararası komünist hareketin Başkan Mao’nun ölümü sonrasında, Çin’de kapitalist yolcuların bir darbeyle iktidarı ele geçirmesi ve sosyalizmde yaşanan geriye dönüş sonrasında, kimi ülkelerde yaşanan Halk Savaşı pratiklerinin, devrimci mücadelelerin yaşadığı sorun ve kırılmalar; kitlelerin hareketliliğine rağmen, sınıf mücadelesine önderlik edecek komünist öznenin kendisini toparlayıp ileriye atılamaması, aksine her türden reformist revizyonist akım ve anlayışların güçlenmesine paraleldir.
Emperyalizmin ve yerli uşaklarının işçi sınıfı ve halk kitlelerine saldırılarını artırdığı, başta modern revizyonizm olmak üzere her türden burjuva akımın cirit attığı, reformizm ve Troçkizm’in çeşitli kılıklar altında MLM ideolojiye karşı uluslararası alanda saldırılarını yoğunlaştırdığı bir süreçte, komünist parti ve örgütlerin ideolojik bir merkez oluşturmasına ihtiyaç vardır.
Partimizin sekizinci konferansında vurgu yaptığı Mao Zedung yoldaş sonrasında UKH’nın yaşadığı boşluk ve savrulmanın arttığı, oportünizm ve revizyonizm çeşitli kılıklarda geliştiği tespiti günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Daha da önemlisi Partimizin de içinde yer aldığı kimi UKH’nın toparlanmasına yönelik kurumsal girişim ve birlikler dağılmış durumdadır.
Kasım 2012’de 8. MK, UKH içinde bulunduğu duruma dair şu tespiti yapmıştı: ‘Bu dönemin damgasını taşıyan ideolojik saldırı, tekil mevzilerden öte ortak cepheyi de vurmuş ve önemli hasarlara yol açmıştır. Dolayısıyla enternasyonal alanda bir bozgun değil ama dağılmadan, bir yıkım değil ama sarsıntıdan söz etmek gerekir. Bunun daha kötü sonuçlar üretmemesi için partimizin üstlenmesi gereken görev; ezilen halk ve ulusların dünyanın dört bir yanında geliştirdiği mücadelenin, komünistlere yüksek perdeden çağrısı karşısında ağırlaşmış, kayıtsız kalınmasını tarihin hiçbir biçimde affetmeyeceği derecede kritik bir hal almıştır. Emperyalist-kapitalist sistemi çaresiz duruma düşüren kriz koşullarında, işçi sınıfı önderliğinde düşmanın üzerine yürüyecek ezilenlerin, öncü ve önderlere ihtiyacı yakıcı bir nitelik almıştır.’ (6. Toplantı, Kasım 2012)
Halihazırda UKH içinde dağılma ve sarsıntı hali devam etmektedir. Partimizin bu alanda üstlenmesi gereken görev yerine getirilememiştir. Bu konuda özeleştiri içeren bir pratik içinde olmak gerekmektedir… Son olarak partimize yönelik emperyalist güçlerce gerçekleştirilen tutuklama saldırısı ve ardından Parti iradesine yönelik gerçekleştirilen darbe, enternasyonal alanda bu olumsuz durumu daha da büyütmüş durumdadır.
UKH içinde yaşanan bu dağılma ve sarsıntı halinin içinde bulunduğumuz koşullarla doğrudan ilgisi vardır. Dolayısıyla doğru bir tahlil yapmak, doğru bir senteze ulaşmanın ilk adımı olacaktır. Yaşanan bu süreç emperyalist-kapitalist sistemin içinde bulunduğu krizden ayrı düşünülemez. Emperyalist-kapitalist sistemin öz olarak değişiminden değil ama ekonomik, sosyal, kültürel, politik vb. değişimlerinden söz etmek gerekir. Bu gerçeklik, sistemin(…) bir türlü atlatamadığı ekonomik krizinin, siyasal, sosyal, ekolojik, kültürel vb. alanları şekillendirmesinden bağımsız değildir. Emperyalist kapitalist sistemin krizi, emperyalistler arasında yeni saflaşmalara ve güç dengelerinin değişimine yol açmış, yeni emperyalist ittifak ve odaklar daha da belirginleşmiştir. Emperyalist kapitalist sistemin özüne uygun olarak pazar ve hegemonya mücadelesi çeşitli biçimler altında tüm hızıyla sürmektedir.
Varolan bu gerçekliğe dair tahlilin yetersiz ya da eksik kaldığı her koşulda, sınıf mücadelesinin önderliği/öncülüğü iddiasında bulunanların yanlış yollara sapması kaçınılmazdır.
Başkan Mao’nun ölümünden sonra komünist hareketin yaşadığı sorunlar, kimi ülkelerde komünistlerin önderliğinde gerçekleştirilen halk savaşlarının yakıcı etkisiyle olumlu bir rüzgar oluşturduysa da, bu halk savaşlarının yaşadığı yenilgi ve tıkanmalar, özellikle önderliklerinin takındığı tutumlar, komünist hareketin bu karşı-devrimci dalgayı karşılamasında ve geri püskürtmesinde son derece olumsuz bir duruma düşmesine yol açmıştır. Peru’yla başlayan Halk Savaşı pratiği, ardından Nepal’le sürmüş olsa da, söz konusu ülke deneyimlerinin ulaştığı sonuç bu olumsuzluğu daha da büyütmüştür.
Bu nedenle UKH nezdinde bir saldırıdan değil, savunma halinden bahsetmek doğru olandır. Saflardaki savunma hali, emperyalist-kapitalist sistemin saldırılarına yanıt olamama, işçi sınıfı ve emekçi halkın mücadelesiyle doğru temelde ilişkileneme durumu beraberinde belli bir baskılanma yaratmakta ve ‘çözüm’ adına farklı yollara sapılmaktadır. ‘Yeni’likler gündeme gelmekte, aslında yeni olmayan eski revizyonist tezler gündemleştirilmektedir. Bir diğer uçta da partimizin son sürecinde de görüleceği üzere, yaşanan sorunlara çözüm olamama, sınıf mücadelesinin andaki sorunlarına yanıt olamama hali beraberinde dogmatizmi doğurmakta, kendi öznelliğini nesnel gerçekliğe ikame etmeye çalışan bir çizginin zeminini oluşturmaktadır. Bu ise komünist partileri içten darbeleyen, tasfiyeye yönelen çizgilerin ortaya çıkmasına ve gelişmesine yol açmaktadır.
Her iki çizgi de UKH açısından mahkum edilmelidir. MLM bilimi bir eylem kılavuzu ise, andaki sorunların çözümü ve sınıf mücadelesinin sorunlarına yanıt olma, ne MLM biliminin temel kavramlarının revize edilmesiyle ne de bu temel kavramların dogmatikçe savunulmasıyla gerçekleşebilir.
Aslında yaşanan duruma geçmiş demokratik ve proleter devrim süreçlerinde, KP tarihlerinde rastlanabilir. Bu deneyimlerden de öğrenebileceğimiz üzere tartışmaya açılan konular benzerdir. Önce koşulların değiştiğiyle söze başlanmakta, sonra ise ‘yeni açılımlar’ yapıldığı ileriye sürülmektedir. Tartışmaya açılan konuların MLM ideolojiye ait temel kavramları içermesi, sınıf, devrim, demokrasi, devlet, savaş vb. olması geçmiş mücadele deneyimleriyle benzerlikler taşımaktadır. Bundan sonra ise devreye demokratik devrimde ittifaklar, birleşik cephe, sosyalizmde iktidarın paylaşılması, proletarya diktatörlüğü, çok partili sistem, sosyalizmde geri dönüş ve nihayet komünist partisinin yapısı vb. bir dizi konu başlığı gündemleştirilmektedir.
Her şeyden önce yukarıda da işaret ettiğimiz üzere emperyalist-kapitalist sistemin özünde bir değişiklik bulunmamaktadır. Esasında bir değişiklik içermeyen ve günümüzde kriz hali boyutlanarak devam eden sistemin, bu kriz halini aşmak adı altında devreye soktuğu politikalar yanıltıcı olmamalıdır. Emperyalist kapitalist sistemin gündemleştirdiği saldırılar ve uygulamaya koyduğu politikalar kimi yenilikleri içerse de mesele bu yeniliklerin aynı öz üzerinden yükseldiğinin bilincinde olmaktır.” (Kongre Kararlarından, 2019)
Güncel bağlamda görev ve sorumluluklarımız
Enternasyonal çalışmalardaki başarı düzeyi ülkede gelişen mücadelenin düzeyinden bağımsız değildir. Ve yine her ülkede komünist partilerin geliştirecekleri mücadele uluslararası proletarya davasına sunulan büyük bir katkıdır. Bu nesnel bir olgudur ve dün olduğu gibi bugün de gerçekliğini korumaktadır. Bugünün özgünlüğü, saldırıların ve mücadelenin daha da uluslararası bir boyut kazanmasıdır. İdeolojik plandaki kırılmaların, savrulmaların daha tahripkâr bir boyut kazanmasıdır. Bu da MLM’lerin gündemine dünden daha organizeli, koordineli ve derli toplu bir mücadeleyi dayatıyor.
Kendi aralarında ideolojik birliği sağlamayan, anti-MLM anlayışlara karşı mücadeleye uluslararası bir boyut kazandıramayan Maoistler, ezilen dünya halkları için de bir çekim merkezi olamazlar. İç ve dış tarihsel koşullar kendi içinde ciddi farklılıklar taşısa da bugün de tıpkı ikinci enternasyonal sürecinde olduğu gibi, komünistlerin ideolojik mücadele cephesinde karşı karşıya olduğu tarihsel sorumluluklar ve görevler vardır.
Her şeyden önce şu gerçeği kabul etmemiz gerekir: Uluslararası komünist hareketin yaşamış olduğu boşluk ve savrulmaların yıkıcı sonuçları sürmektedir. Bu yönlü yürütülen çabalar yetersiz kalmıştır. Kurulan kimi birlikler de dağılmıştır. Esen tasfiyeci rüzgara karşı direnmek, proleter dünya devriminin geleceği için tayin edici bir önem kazanmıştır.
Bu bağlamda ne Peru’daki süreç ne Nepal’de yaşananlar bu gerçeklikten bağımsızdır. Uzun ve sabırlı bir mücadeleyle, esas müdahale alanına yani, ideolojik-politik platforma yönelik etkili ve vurucu hamleler geliştirilmeden yenilgi ve yıkımların önüne geçmek mümkün değildir.
Gelinen aşamada ortaya koymaya çalıştığımız bu bakış açısına uygun olarak önümüzdeki görevleri şu ana başlıklar altında özetleyebiliriz:
- Proletarya Partisi uluslararası komünist hareketin bir parçasıdır. Dolayısıyla emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede proleter enternasyonalist bir örgütlülüğün yaratılmasını kaçınılmaz olarak görür. Lenin yoldaşın bize bir miras olarak bıraktığı “Bütün Ülkelerin İşçileri ve Ezilen Halkları Birleşin” şiarının somut bir olguya dönüştürülmesinin yolu, MLM’lerin uluslararası birliğini yaratmaktan geçer. Proletarya partisi, bu noktada üzerine düşen görevi yerine getirmek için sorumluluklarının farkındadır.
- Bugün uluslararası komünist hareket örgütsel olarak dağınık, ideolojik olarak yoğun bir kuşatma altındadır. Bu kuşatmayı yarmak için asgari düzeyde ideolojik-siyasal birliğe yaslanan örgütsel bir birliğin varlığına ihtiyaç vardır. Bu örgütsel birlik içteki ideolojik mücadeleyi dıştalamamalı, bilakis içermelidir. Hiç kuşkusuz yalnız ilkesel değil, taktiksel ayrılıklarımızı da gizlememeliyiz. Burada temel sorun, birlik ve eleştiri silahını sonuna kadar yoldaşça kullanma becerisini gösterebilmektir. Bu bir niyet sorunu değildir. Tam tersine uluslararası komünist hareketin birliğini sağlamak için yerine getirilmesi gereken enternasyonalist bir görevdir. Bu nedenle ayrılıklarımızı tartışabileceğimiz ve ortak noktayı yakalayabileceğimiz karşılıklı saygıya ve birbirimizi dinleme-anlama eylemine dayanan tartışma platformları yaratmalıyız.
Ayrılık noktalarının daha çok ön plana çıkarılması veya bunları giderme noktasında gereken sabrın gösterilmemesi, içinden geçmekte olduğumuz sürecin gerçekliğini ve gereklerini yeteri kadar kavramamaktır.
- Proletarya partisinin gerek DEH tartışması sürecinde ve gerekse daha sonraki dönemlerde dile getirdiği gibi; mevcut konjonktürde uluslararası planda yaratılacak bir örgütlenme kendi içinde bir esneklik taşımak zorundadır. Mevcut objektif ve elbette subjektif gerçeklik, merkezi yanı ağır basan bir örgütlülüğü taşıyacak boyutta değildir. Diğer yandan bu esneklik kendiliğindenci bir pratiğe de yol açmamalıdır. MLM partilerin uzun yılları kapsayan ilişkileri bu yönlü zaaflar taşımaktadır.
- Sınıf mücadelesi içinde daha etkin olan güçler doğal olarak devrimci ve komünist parti ve örgütler içinde de manevi anlamda otoriter bir güç haline gelebilirler. Bu durum bir ölçüde anlaşılırdır. Burada reddedilmesi gereken, karşılıklı eşitlik ilkesini bozan dayatmacı ve ben-merkezci tutumlardır. MLM’lerin uluslararası alanda yaratacağı örgütlenmeler, eşitlik ilkesi ve siyasi-ideolojik mücadele temelinde olmaz zorundadır. Çünkü aksi tutumlar, komünist bileşimin parçası olan parti ve örgütlerin inisiyatifini kırar, bağımsız düşünme tarzını sakatlar, en nihayetinde birlikteliğin dağılmasına yol açar. Tarihsel deneyimler de göstermiştir ki, nicel olarak güçlü olanın her söylediğinin doğru olduğu kabul edilemez. Tarihe bakalım: bir dönem dünya halklarına en parlak ışın huzmelerini yollayan önderler ve onların yön verdiği partilerin ‘’inanılması zor’’ durumlara düşmesi, devrimlerin eşiğine gelmişken rotayı sınıf işbirliğine çevirmesi, dünya proletaryası ve ezilen halklardan değil, sistem içi unsur ve kurumlardan medet umması, şaşırtıcı olduğu kadar baş döndürücüdür. Büyük gemilerin batışıyla meydana gelen anafor, hazırlıksız ve donanımsız herkesi içine çekecek kadar boğucu sonuçlar doğurur. KP’lerin demokratik ve proleter devrim süreçlerinin tarihi bunları yazmaktadır.
- Enternasyonal planda MLM parti ve örgütlerin oluşturacağı örgütlenmeler kıtasal ve bölgesel örgütlenmeleri dıştalamamalıdır. Bilakis bölgesel ve kıtasal örgütlenmelerin oluşturulması için çaba sarf edilmelidir. Bu tür örgütlenmelerde elbette ki mevcut parti ve örgütlerin sınıf mücadelesi içindeki düzeyleri, ideolojik plandaki farklılıkları ortak hareket etme tarzlarını etkileyecektir-etkilemektedir. Tüm zorluklarına karşın daha yoğun bir tartışma ve somut görevler üzerinde birleşik bir pratik için bölgesel ve kıtasal düzeydeki örgütlenmeler ve bu örgütlenmelerin sağlayacağı her başarı enternasyonal çalışmaya da olumlu temelde katkı sunacaktır. Tabii ki bölgesel veya kıtasal düzeyde var olan MLM güçlerin nicel ve nitel düzeyleri tüm bu gelişmelerde belirleyici bir rol oynayacaktır.
- Doğru çizgi üzerinde harekete geçen büyük kuvvetler ezilen halkların uyanışını hızlandırır, emperyalizme ve dünya gericiliğine karşı birlikte savaşma düşüncesini güçlendirir. Böylesi bir şekilleniş, emperyalizme darbe vuran hareketler karşısında seyirci kalmayı değil, harekete geçmeyi, desteklemeyi körükler. Proleter düşünüş tarzını sakatlayan dar milliyetçi bakış açıları ancak böylesi enternasyonalist devrimci bir pratikle alt edilebilir. Enternasyonal proletaryanın birer parçası olan tüm kardeş partiler soruna bu tarihsel bilinç ve sorumluluk çerçevesinde bir yaklaşım gösterirlerse, ideolojik farklılıkları giderme, örgütsel birlikler yaratma konusunda daha nitelikli bir gelişme sağlanır.
- Enternasyonal planda oluşturulacak örgütlenme, bölgelerde veya tek tek ülkelerde oluşan diğer devrimci birliklerin içinde yer alacak üyelerinin inisiyatifini kırmamalıdır. Bazı ülkelerde somut koşullar böylesi birlikler içinde kısa veya uzun vadeli temelde yer alışları zorunlu kılmaktadır. Nitekim proletarya partisi de an itibariyle birden fazla anti-emperyalist anti-faşist oluşumla birlikte yürümektedir. Bu yapıların niteliğine dair MLM güçlere tecrübe aktarmayı veya bu yönlü oluşan birliklere dair gelen eleştiri ve önerilere açık olmayı yoldaşlığın bir gereği saymaktayız.
Yine kimi zaman oportünist ve tasfiyeci güçler oluşan bu birliklerden hareketle MLM aleyhine yalan-yanlış propagandalar yürütmektedirler. Bu kara propagandaların önüne geçmenin yolu tek tarafı değil, bütün tarafları dinlemekten geçer. Tek yönlü bilgilenme çoğu zaman bizi yanlış kararlar almaya sevk eder. Dolayısıyla muhataplarını dinleyerek karar vermek olası olumsuzlukların önüne geçilmesini sağlar.
https://ozgurgelecek30.net/dunya-enternasyonalle-kurtulur-insanlik-3/?swcfpc=1