25 Mart 2021 tarihinde sona eren Avrupa Birliği Devlet Liderleri Zirvesi’nin Türkiye’ye ilişkin gündemi R.T.Erdoğan’ın beklentilerini karşılayacak şekilde sonuçlandı.
Aralık 2020 tarihinde AB, Türkiye’nin “Akdeniz’de doğalgaz araması, Libya’ya asker göndermesi ve Yunanistan’la yaşadığı gerginliğin” AB’ye zarar verdiği gerekçesiyle “yaptırım” kararı alınması istenmişse de, bu hamle Almanya Başbakanı A. Merkel tarafından engellenmişti. Merkel’in elini rahatlatan gerekçelerden biri de ABD’de başkanlık seçimini Biden’in kazanmasıydı. ABD’nin Türkiye’yle nasıl bir ilişki sürdüreceği ve Biden’in dile getirdiği “Erdoğan’ı hizaya getirme” sözüne bağlı olarak Biden’in R.T.Erdoğan’la ilişkisinin nasıl şekilleneceğinin beklenmesi kararlaştırılmış ve Türkiye’ye “yaptırımlar”ın yeniden tartışılması Mart 2021 tarihindeki görüşmeye ertelenmişti.
Mart ayındaki devlet başkanlarının görüşmesi yaklaştıkça zirveden bir sonuç çıkmayacağı şekillenmeye başladı. Türkiye’nin zirve öncesi başlattığı diplomasi trafiğiyle efendilerine “nasıl istiyorlarsa öyle hizaya geliriz” mesajı vermeye başlaması ve R.T.Erdoğan’ın kimi tartışmalı konularda geri adım atması, AB Zirvesi’ne yansıdı.
Akdeniz’de sondaj çalışmalarını sona erdiren Oruç Reis gemisinin geri çekilmesi, Yunanistan’la “diyaloğa hazır” olunduğu mesajının verilmesi ve buna yönelik adımların atılması, Libya’da pasif bir konuma geçilmesi, Mısır’la yeniden ilişki kurulması, R.T.Erdoğan’ın Marcon ve Merkel’le yaptığı görüşmeler, NATO Dışişleri Bakanlar Toplantısı’nda Çavuşoğlu’nun temasları vb. gelişmelerle R.T.Erdoğan’dan istenilenlerin yapılacağı sözü alındıktan sonra AB Zirvesi’nde alınan kararlar diplomatik açıklamalardan öteye geçmedi.
Biden’de açıklamalarıyla hem AB’ye hem de Türkiye’ye zirve öncesi gerekli mesajı verdi! Bir anlamıyla Avrupa Birliği’nin beklediği ABD-Türkiye ilişkilerinin nasıl olacağı beklentisine Biden tercüman oldu.
Zirve öncesi, R.T.Erdoğan’ın ABD’ye “bizi de unutma” mesajı Suriye üzerinden verilmiş ve Türkiye, Biden’e “beraber çalışalım” haberi göndermişti. ABD, R.T.Erdoğan’ın “yola geleceğini” hesaplayarak cevap vermiştir. İlk mesaj pandemiden dolayı hayatını kaybedenler için Biden’in R.T.Erdoğan’a gönderdiği “baş sağlığı” mesajı oldu. İkincisi ise 22-23 Nisan’da ABD’nin ev sahipliğinde yapılacak ”Liderler İklim Zirvesi’ne” davet edilen 40 dünya lideri arasında R.T.Erdoğan’ın da bulunması oldu. Tüm bu gelişmeler sıradan ve pek de önemli değilmiş gibi görünse de bu mesaj, açıklama ve görüşmeler emperyalist mutfaklarda pişirilmiş ve Avrupa Birliği devlet başkanlarının önüne konulmuştur.
AB Liderler Zirvesi öncesinde Fransa’da Kürt kurumlarına yapılan baskınlar, Fransa’nın Türkiye’ye verdiği açık bir mesajdı. 23 Mart 2021 tarihinde Fransa’nın Marsilya, Paris ve Draguignan kentlerinde Kürt derneği ve Kürt yurtseverlere ait evlere eş zamanlı yapılan baskında, 13 kişi gözaltına alınmıştı. Çok sayıda polis eşliğinde gerçekleşen baskınlarında kapılar kırılarak evlere girilmiş, devlet terörü estirilmişti. Bu baskının Mart ayının başında R.T.Erdoğan ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında yapılan görüşmenin ardından yapılması bir tesadüf değildi.
Aynı mesaj Almanya’dan da verildi. Keza, Almanya başbakanı Merkel’in zirve öncesi “Türkiye’yle diyalogdan yanayız” açıklaması da açık bir mesajdı. Almanya’da devam eden Stutgart davasında yargılanan üç Kürt yurtsever için savcının toplam 17 yıl ceza istemesi, AB Liderleri Zirvesi’ndeki ”AB ile Türkiye arasında teröre karşı işbirliğimiz devem edecek” kararından bağımsız değildir. Merkel hem zirve öncesi hem de Almanya’da devam eden dava ve baskılarla PKK’ye karşı Türkiye’nin yanında olduklarını bir kez daha teyit etmiş ve “AB Zirvesi’nden korkmaya gerek olmadığı” mesajını çok önceden R.T.Erdoğan’a göstermiş oldu.
AB Zirvesi’nden TC’ye Destek Çıktı!
Zirve’de R.T.Erdoğan’ın da “yola geldiği” düşünülerek tüm kararlar buna göre alınmıştır. Diplomatik bir dille Türkiye’nin sözünde durmaması halinde durumun yeniden gözden geçirileceği “mesajı” verilmeye çalışılmıştır.
Sonuç bildirgesinde Türkiye’yle ilgili ayrıca şu belirlemelerde bulunuldu:
* Uluslararası hukukun tek taraflı ihlalinden ve provokasyonlardan kaçınılmalı.
* Temel haklar ve hukukun üstünlüğü meseleleri ana endişe kaynağı olmaya devam ediyor.
* Siyasi partileri ve medyayı hedef alan yaklaşımlar ile birlikte son dönemlerde atılan adımlar ve alınan kararlar, insan hakları konusunda ciddi bir gerilemeye işaret ediyor ve Türkiye’nin demokrasi, hukuk ve kadın hakları alanındaki sorumluluklarına ters düşüyor. Bu alanlardaki diyalog, AB-Türkiye ilişkilerinin vazgeçilmez bir parçası olmaya devam ediyor.
* Türkiye, Atina’yla görüşmelerini sürdürmeli ve Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs sorununa çözüm geliştirmek için Nisan’da başlatacağı süreçte yer almalı.
* Türkiye’den Libya, Suriye ve Güney Kafkaslardaki krizlere bölgesel çözümler bulmak konusunda olumlu katkı sağlamasını bekliyoruz.” (Aktaran Ö. Politika, 27 Mart 2021)
AB Liderler Zirvesi’nden çıkan kararlara bakıldığında Türkiye AB arasında bir nevi yeni bir “protokol” imzalandığı görülmektedir. Zirvede, Türkiye’nin önüne ”AB’nin stratejik çıkarlarına” uygun alarak, “Doğu Akdeniz’de yasadışı sondaj faaliyetlerinin devam ettirilmemesini ve Yunanistan ile Türkiye arasında ikili görüşmelerin yeniden başlamasını memnuniyetle karşılıyoruz” (aktaran Ö. Politika, 27 Mart 2021) ifadelerine yer vermiş ve bunun için ”önümüzdeki üç ayda atacağı adımların takip edileceğini” belirtilmiştir. Türkiye’nin çıkarlarına uygun davranması durumunda ”Gümrük Birliği anlaşmasında da bir güncelleme fikrine olumlu baktıklarını” ve ”Avrupa Konseyi ve Avrupa Komisyonu, bu karar doğrultusunda Gümrük Birliği’nin modernizasyonu için çalışmalar yürütüleceği” vurgusu önemli bir husus olarak sonuç bildirgesine konmuş bulunuyor.
AB’nin, emperyalist bir blok olarak çıkarları her zaman esas olmuştur. AB içinde yer alan Fransa, Almanya, Hollanda gibi ülkelerin Türkiye’de büyük yatırımları bulunuyor. Türkiye, AB için büyük bir pazar. Bu pazarı kaybetmemek ve başka güçlere kaptırmamak için çalışan Almanya, Fransa vb. ülkeler açısından Türkiye’de insan hakları ihlalleri, faşist baskılar önemli değildir.
R.T.Erdoğan, AB’nin beklentilerini karşıladıktan sonra Türkiye’de olup bitenler, TC faşizminin insan hakları karnesi vb. AB için sadece “endişe” kaynağıdır! Yaptıkları her açıklamada buna işaret etmektedirler. Zirve öncesi HDP’nin kapatılması davası, insan hakları ihlalleri, hapishanelerdeki baskılar, devam eden açlık grevleri, AİHM’in Demirtaş ve Kavala için verdiği karar, Kürt halkına dönük saldırılar, İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede geri çekilmesi, 18 yılda 2.500 kadının katledilmesi, nefret suçları ve daha fazlası AB’nin gündeminde olmadığı gibi bunların onlar tarafından düzeltilmesini beklemek de saflıktır.
Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı bu kadar esnek davranması, yaptırım yerine diyalog geliştirme isteğinin en temel nedenlerinden biri de (diğer çıkarlarının yanında) Türkiye’deki 4 milyona yakın Suriyeli mültecinin yıllardır R.T.Erdoğan tarafından bir koz olarak kullanılmasıdır. Bir yıl önce R.T.Erdoğan açıktan “para vermezseniz hepsini Avrupa’ya gönderim” diyerek Yunanistan sınırına yığdığı binlerce göçmenin Avrupa’ya gelmesini önlemek için AB, Türkiye’ye alelacele 3 milyar Euro verdikten sonra R.T.Erdoğan göçmenleri sınırdan geri çekmişti.
Zirve öncesi aynı tehditleri yenileyen R.T.Erdoğan’a karşı AB Zirve Sonuç Bildirgesine “daha fazla finansal yardım sağlanmasının yollarını araması…” ifadeleri konarak göçmenlerin Avrupa’ya gelişlerinin önlenmesi için Türkiye’den söz alınmıştır.
Sonuç olarak; Avrupa Birliği’nden Türkiye’de insan haklarının iyileştirilmesi elbette beklenemez. Her birinin sicilinde ezilenlerin kanı bulunan bu sömürücü devletlerin oluşturduğu AB’nin her bir ülkesinde insan hakları ihlalleri katlanarak devam ediyor. Her yıl binlerce kadının öldürüldüğü, baskı ve şiddetin artırdığı, eylemlere yönelik yasakların bitmediği, göçmen örgütler ve politik aktivistler üzerinde devlet terörünün sürdüğü, her geçen gün politik davaların çoğalarak devam ettiği bir AB ile karşı karşıyayız. Tüm kötülüklerin merkezi durumunda olan bu emperyalist sistem yıkılmadıkça ezilen halklar refaha ve özgürlüğe kavuşamazlar.