Suriye savaşının sadece Suriye ile sınırlı kalmadığı başından itibaren belliyken kimi gelişmeler sürecin nasıl sonlanacağına ilişkin soruları artırmaktadır. Suriye’nin kaderinin belirlenmesinde askeri ve diplomatik alanda tepişen emperyalistlerin Suriye mutabakatının da pamuk ipliğine bağlı olduğunu söyleyebiliriz. G20 ile birlikte belli oranda netleşmiş olan Suriye sorunu TC’nin Rusya’ya ait uçağı vurmasıyla birlikte yeni bir boyut kazandı. Rusya’nın bu savaşa katılımı ve de bölgedeki dengeleri çok kısa sürede değiştiren hamleleri ile yaklaşık 5 yıldır süren Suriye politikasında ciddi stratejik değişimler yaşandı. Her şeyden önce Rusya’nın hava saldırıları bu zamana kadar büyük oranda kendi imtiyazlarını üretme hedefli olsa da askeri anlamda Suriye ordusunun toparlanmasını ve Lübnan/Hizbullah militanlarının askeri gücünü pekiştirdi. Tüm bu gelişmeler, başından beri sürece dahil olan ve stratejik yenilgisi derinleşen Türkiye’nin Ortadoğu’daki çırpınışına sahne oldu.
Rusya’nın özellikle DAİŞ ve el-Nusra’ya dönük hava saldırısı, Esad’ın genişleyen askeri üstünlüğü el-Nusra merkezli Fetih Ordusu’nun alan kaybetmesine eşlik etmektedir. Bu ise açık biçimde TC’nin kaybetmesi anlamına gelen bir sürecin işaretidir. G20 zirvesinde netleşen kimi konuların belli ülkeleri rahatsız ettiği bir gerçektir. Bu ülkelerin başında ise TC geliyor. Putin’in G20 zirvesinde “Bu toplantıda IŞİD’i aktif olarak destekleyen ülkeler var” diyerek işaret ettiği TC’nin, özellikle Azez bölgesinin Rusya tarafından vurulmasının ardından ciddi ekonomik kayıplara uğradığı bilinmektedir. MİT TIR’larının bulunduğu ve ayrıca DAİŞ’in petrol ihracat merkezi olan Azez bölgesinin vurulması tek başına DAİŞ’in finans kaynağının vurulması değil, aynı zamanda TC’nin çıkarlarının vurulmasıdır.
Tüm bu gelişmeler kapsamında TC’nin Rusya’ya ait savaş uçağını vurması, safını tuttuğu ABD’nin başını çektiği emperyalistlerden aldığı “gü”le kendi çıkarlarını koruma güdüsünün bir ürünü olmakla beraber aynı zamanda uluslararası “angajman” kuralları çerçevesinde kamuoyunu Rusya’ya tavır almaya sürükleme çabasıdır. Mesele’nin özünü TC’nin Rusya’yı doğrudan savaşa çağırması değil, uluslararası alanda Suriye üzerine varılan mutabakatın bozulması da yatmaktadır. Bundandır ki TC savaş uçağını vurduktan sonra özellikle Almanya ve ABD’yi devreye sokmaya çalışmaktadır.
Bayırbucak Türkmenleri savaşın yeni konsepti…
Savaş uçağının vurulmasının hemen öncesinden itibaren özellikle TC iç siyasetinde, Türkmenlerin korunmasına dönük bir konu tartışılır oldu. Özellikle Bayırbucak dağlarında uzun süredir süren savaş ve yakın zamanda buranın Suriye ordusu tarafından ele geçirilmesi TC’nin yeni kayıplarından birisi oldu. Bucak dağları olarak adı geçen ancak son zamanlarda Türkmen dağları olarak propaganda edilen bölgeyi Türkiye topraklarına katma ya da Türkiye-Lazkiye arasındaki bu bölgeyi bir işgal koridoru haline getirme planlarının açığa çıktığı görünen bir gerçektir.
“Türkmen dağı” uydurmasının ise tamamen AKP’nin Suriye stratejileriyle alakalı ve esasta 2012 yılından bu yana el-Nusra’nın kontrolünde olduğu biliniyor. Stratejik önemi çok fazla olan bu mevki üzerinden, el-Nusra’nın “Sahil” operasyonu yönetilmiş; Lazkiye kırsalındaki Alevi köylerinde birçok katliam yapılmıştır. 2013’te Lazkiye katliamı, 2014’te Ermeni kasabası olan Keseb’e saldırı, Nusra Cephesi komutasındaki cihatçı koalisyon tarafından gerçekleştirilmiştir. Bugün ise birden bu bölge “Türkmen direnişi”ne sahne olmaktadır!
TC’nin bu politikası iç ve dış politika bir dizi hedefe kilitlenmektedir. İç politikada şovenizm üzerinden kan kazanmak; dış politikada ise mağduru oynamak… Öyle ki Bayırbucak dağlarına dönük Rusya’nın gerçekleştirdiği hava saldırısından hemen sonra Davutoğlu “Türkmenlere sivillere saldırılmamalıdır. Biz kardeşlerimizin korunması için gerekli tedbirleri diplomatik anlamda alırız… Ayrıca dediğim gibi Bayırbucak Bölgesi’ndeki kardeşlerimizin kendi öz vatanında korunması için her türlü tedbiri bu alanda aldık, alma talimatını da verdik”(22.11.2015) dedi. Açıklamanın hemen ardından Rus savaş uçağının vurulması aslında Türkiye’nin diplomatik anlamda elde edemediği çıkarlarını askeri provokasyonla elde etmeye yöneldiğini gösteriyor. Aniden patlak veren Türkmen dağları yaygarası “Kabataş yalancısının” devamcısı niteliğindedir. Bölgenin esas olarak el-Nusra’nın elinde olması ve TC’nin de buradaki örgütlenmelere “kardeşlerimiz” diye yaklaşması TC ve bölgedeki tekfirci çeteler arasındaki ilişkiyi göstermektedir.
Rusya-TC savaşı mı?
Kuşkusuz hiç birşey imkansız değildir. Ancak bu imkan paralelinde gelinen evre ve çelişkilerin düzeyi bunu belirlemektedir. TC’nin Rus uçağını vurması TC ve Rusya arasında savaş oluşturacak bir etmen değildir. Konjonktürel durum buna müsaade etmemekle birlikte Rusya’nın güncel dış politkasında böylesi bir plan bulunmamaktadır. Zira böylesi bir savaşın adının TC-Rusya savaşı değil, ABD-Rusya savaşı olacağı açıktır. Bugün açısından maşaların, kuklaların savaşması, bu iki rakip emperyal güç açısından yeğlenen bir durumdur. Yine de uçağın vurulması Rusya açısında TC’ye yaklaşımı etkilemekle beraber askeri açıdan füze ve kalkan sistemlerini TC’ye döndermesi muhtemeldir.
Şunu da belirtmekte fayda var: TC gelişmelerin sonunda NATO’dan gerekli desteği de göremedi. Fransa ve Almanya’nın yapmış olduğu açıklamalar bunu gayet açık biçimde göstermektedir. DAİŞ karşıtı koalisyonun sözcüsü ABD’li Albay Steve Warren’ın “Bu olay Rusya ve Türkiye hükümetleri arasındadır. (ABD koalisyonunu) ilgilendiren bir konu değildir” açıklaması bunu gösteriyor. Emperyalistler TC ve Rusya arasındaki bu gelişmeye sessiz kalma çabasını açıkça ortaya koyuyorlar. TC ise buradan bulamadığı destekle sıklıkla “Rusya uçağı olduğunu bilmeden yaptık bunu” şeklinde açıklamada bulunuyor. Tüm bu gelişmeler, aslında Suriye üzerinde belli çıkarların henüz tam olarak netleşmediğini gösteriyor. Türkiye Rusya’nın uçağını düşürmesi ile birlikte Suriye’deki son kozlarını oynadığını gösterdi. Bu durum ise Rusya’nın daha sert bir şekilde ilerleyişini sağlayacaktır. Sonuç olarak düşen sadece bir uçak değil. Aynı zamanda TC’nin hayallerinin de suya düştüğünü izliyoruz.