Yeniden kuruluş ama nasıl?
DİSK’in Olağanüstü Genel Kurulu 6 Nisan günü gerçekleştirildi. Aralık ayında Genel Sekreterin, Mart ayında da Genel Başkanın istifası sebebiyle karar altına alınan Olağanüstü Genel Kurulun esas amacı Genel Başkan ve Genel Sekreterin seçilmesiydi. Bu nedenle bir gün süren genel kurulda, olağan kurullarda olduğu gibi tüm bağlı sendikaların ve misafirlerin söz alması ve politik kararların alınması yerine yalnızca genel başkan ve genel sekreter adayları delegelere konuşma yaptılar ve ardından seçimlere geçildi. Seçim sonuçlarına göre kurul öncesindeki “mutabakatın” belirlediği Genel Başkan adayı Genel İş Sendikasından Kani Beko ikinci turda (!) seçilebildi ve sürpriz şekilde “mutabakatın” dışladığı Genel Sekreter adayı Dev Sağlık İş’ten Arzu Çerkezoğlu rakibi Birleşik Metal İş’ten Adnan Serdaroğlu’nu geçerek genel sekreter oldu.
Okurlarımız için bir kez daha belirtmek isteriz ki, DDSB açısından DİSK’e dair bir yanılsama yoktur. DİSK’in “devrimci”lik, “ bağımsız”lık gibi misyonlara sahip olmadığı açıktır. DİSK’te, Türk-İş ve Hak İş’e nazaran biçimsel demokratik özellikler işlemesine karşın biçimsel demokraside dahi her türlü oyunun dönmesi mümkündür ve kapalı kapılar arkasında, kitleden kopuk, koltuk paylaşımına dayalı pazarlıklar ve şantajlar yaşanmaktadır.
Kısaca DİSK’e ve tarihine yaklaşımımız
DİSK tarihsel olarak TİP ve TKP’lilerin yönetimindeki sendikalar tarafından kurulmuştur. Bu anlamda patronlardan ve devletten bağımsız şekilde açığa çıkan bir işçi örgütlülüğü olarak önemlidir. Ancak DİSK’te kuruluşundan itibaren devrimcilik veya sınıf sendikacılığı hakim olmamıştır.
Ücret sendikacılığı temelinde ekonomist bir politikayla, Türk-İş’e nazaran daha iyi toplusözleşme hedefiyle hareket eden bürokratik bir sendikacılık hakim olmuş, 70’li yıllarda DİSK’in imzaladığı daha yüksek toplu sözleşmeler Türk-İş’e bağlı işçiler açısından da etkili olmuş ve genel toplumsal muhalefetin yükselişiyle de beraber 1970’li yıllarda DİSK etkili bir konumlanışa sahip olabilmiştir. Kuruluş dönemi önderliği siyasal açıdan Rus Sosyal Emperyalizmi tarafında yer almış ve revizyonist bir tutuma sahip olmuş, Maoistleri ve devrimcileri dışlamak için her türlü çabayı göstermiştir.
Kemal Türkler’in ölümünün ardından CHP çizgisi hakim olmuş ve cuntaya kadar CHP’nin yönetimi altında dönemin sistem içi iktidar kapışmasında bir taraf ve gelişen toplumsal muhalefet karşısında da gerici bir tutum sergilemiştir.
1990’larda DİSK yeniden açıldığında 1980 sonrası oluşan çalışma rejimine uygun bir tutum almış, “çağdaş sendikacılık” gibi kavramlarla geçmişteki hattını takip etmeyeceğini açıkça ilan etmiştir. İkinci kuruluşundan bugüne sistem içi bir kurum olarak, CHP çizgisinde hareket etmiştir. 80 cuntası sonrası bahar eylemleri, kamu emekçilerinin gelişen mücadelesi, büyük madenci yürüyüşü, deri ve metal işçilerinin gelişen mücadelesi ve devrimci güçlerin toparlanması gibi birçok faktör sınıfın kendisine dayatılan baskı rejimine karşı biriken öfkesini açığa çıkarmaktaydı.
Özelleştirmelerin gündemleşmesi, izlenen ekonomi politikasının sınıfı giderek yoksullaştırması, sendikalı işçilerin ağırlıklı kısmının kamu işçisi olması, sendikalarda hareketlenmeye neden olmuştur. Bu dönemde DİSK’in yeniden açılması sınıfın mücadelesinin bölünmesi açısından sistemin işine gelmiş, hatta Özal açıkça sendikal rekabetten sermayeye zarar değil fayda geleceğini de belirtmiştir.
DDSB bu duruma işaret ederek Türk İş içinde devrimci ve demokratik güçlerin etkinlikleri altındaki sendikaların DİSK’e taşınmasına ve sınıfın gelişen gündemi yerine sendikal rekabetin öne çıkmasına karşı çıkmıştır.
Gelinen aşamada DDSB’nin tespiti ve eleştirisi haklı çıkmıştır. Genellikle CHP’ye dayanan Genel İş, geçmiş mücadelesi üzerinden tarihsel birikimini kullanan Maden İş ve Otomobil İş’in birleşmesiyle kurulan Birleşik Metal İş ve yine geçmiş birikimini değerlendiren Lastik İş ve DİSK Tekstil dışında kitlesel bir karakter alan, kurumsal bir yapı oluşturan, istikrarlı bir örgütsel yapı oluşturan sendika yoktur.
Sosyal İş ve Dev Sağlık İş’in dönemsel ve farklı mücadele süreçlerine bağlı sendikalaşma çabası ayrı bir çerçevede değerlendirilmelidir. Bunun dışındaki çok sayıda sendika tabela sendikası niteliğindedir. Kitle temeli ve kurumsal bir yapısı yoktur. Limter İş, Gıda İş, Tümka İş, Cam Keramiksen, Dev Turizm İş, Dev Yapı İş, Basın İş gibi sendikaların bir varlığı yoktur. Bu sendikaları kurmak için mevcut kazanımlarını DİSK’e taşıyanlar kazanımlarını ileriye götürmek bir yana tümünü kaybetmişlerdir.
DİSK: Farklı Bir Sendika Mı?
Ayrıca geçmişe dayanan birikimleriyle kurumsal bir sendikal yapı ve kitle temeli oluşturabilen saydığımız 4-5 sendikanın da Türk İş’e alternatif, ilerici bir sendikal anlayış ortaya koymadığı da açıktır. Devrimcileri tasfiye eden, iç muhalefetleri yok eden, pazarlık-şantaj vb Türk İş ve Hak İş’teki her türlü olumsuz örneğe bu sendikalarda da rastlamak mümkündür. Tabanın söz ve karar hakkı bu sendikalarda da hakim değildir.
Bunları söylememizin sebebi, bugün hala, her şey bu derece açığa çıkmışken, DİSK’i devrimcilikle, ilericilikle tanımlayan, geçmişine ve bugününe bu nitelikleri yükleyen ve karşılaştıkları anti-demokratik tutumlarda da bu yönlü feryat eden siyasal anlayışların olmasıdır.
Türk-İş’i eleştirirken onun sistem kurumu olmasından yola çıkarak beklentilerini belirleyen ve Türk İş içindeki ilerici, demokratik sendikacıların çabalarını bu açıdan destekleyen siyasal yapıların benzeri tutumu DİSK için de alması gerekirken DİSK’e “büyük muhalif”, “ilerici” misyonlar biçip beklentiler karşılaşmayınca sanki bir devrimci veya demokratik yapıyı eleştirir gibi kalem oynatmak doğru değildir.
DİSK sistem içi bir kurum olarak, sınıfa dair konumlanışta Türk İş ve Hak İş gibi farklı rolleri üstlenmektedir. Sistem içi klik mücadelesinde de CHP çizgisindedir. Geçmişte birçok DİSK yöneticisinin kendilerine devrimci veya sosyalist tanımlar yapmaları sebebiyle beklentileri buna göre belirlenmiştir denilebilir. Ancak bugün DİSK içinde kendisini sosyalist ve devrimci olarak tanımlayan, herhangi bir devrimci demokratik güçte örgütlü olan sendikacı sayısı da oldukça azdır.
Çoğunluk zaten kendisini açıkça, hiçbir saklamaya gerek duymadan CHP’li veya sosyal demokrat olarak tanımlamaktadır. Açıkça MHP’li olan sendika yöneticileri de vardır. Türk İş içinde olduğu gibi, DİSK’te de devrimci, demokrat, örgütlü, mücadeleci sendikacılar vardır.
Bu güçlerin yönetiminde etkin olduğu sendika yönetimleri ve şubeleri vardır. Ama gelinen aşamada bir bütün sendikal hareketi kendi çalışmalarımızı da içine katarak sert bir eleştiriden geçirmeli ve yeni işçi sınıfını örgütlerken inşa edilmesi gereken yeni sendikal hareketi tartışıp harekete geçmeliyiz.
DİSK’in kuruluşunu eleştirmek başka bir şeydir, DİSK kurulduktan sonra içindeki sendikalarda çalışmak başka bir şeydir. Bizler mevcut konfederasyonların sarı-bürokratik, sistem içi karakterini biliriz ve koşullara uygun şekilde her sendikada çalışmayı zorlarız. Sınıfın ekonomik-sosyal taleplerini dile getiren sendikaların kitle karakterinin devrimcilerin sınıfla bütünleşmesi ve taleplerini politik iktidar mücadelesine kanalize edebilmesi için önemli buluruz.
Özellikle asgari, biçimsel olarak demokratik mekanizmaların olduğu, işçilerin örgütlenme taleplerine cevap veren, baskılar karşısında direnişler-mücadeleler örgütleyen sendikalarda çalışmaya öncelik veririz. Sınıf sendikacılığı anlayışını tabanda oluşturduğumuz örgütlülüğümüz üzerinde savunur ve sendika yönetimlerine taşımak için çaba gösteririz.
Devrimci hareketin genel güçsüzlüğü ve şehirlerde çalışmaya dair politikalarımızı göz önüne alarak sınıf içinde örgütlenme çalışmasına yoğunlaşmayı önümüze koyarız, güvencesiz şartlarda çalışan işçilerin ekonomik demokratik mücadelesini sahiplenir ve öncü işçilerin saflarımızda örgütlenmesi için çaba gösteririz.
Zaten içinden geçtiğimiz dönemde sendikal hareketin dibe vurduğu, özel sektörde sendikalı sayısının % 3’ün altına indiği, % 3’ün büyük çoğunluğunun dahi sendikal bilincinin asgari düzeyde olmadığı bir gerçeklikte; hemen her sendikanın özel sektördeki örgütlü gücü yalnızca 5-15 bin üye civarındayken, her üç konfederasyonun özel sektördeki örgütlü gücü birbirine oldukça yakınken ve politik konumlanışları ortadayken, yalnızca bir konfederasyonda çalışmaya öncelik vermek anlamlı değildir.
Yeni bir sendikal hareket inşa edilmelidir. İşçi sınıfının gelişen öfkesi ve hareketliliği gerekli nesnel şartları sunmaktadır. Bu hareketliliği AKP’nin temsil ettiği hakim sınıflar genellikle Hak İş üzerinden denetim altına almaya çalışmakta, CHP de DİSK üzerinden varlığını geliştirmeye çalışmakta, Türk İş içindeki sendikalar da politik duruşlarına göre iki yöne yanaşmaktadır, bir kısmı Hak İş’e, diğer kısmı DİSK’e doğru yönelmektedir.
Bu yönelimlerden birine kapılmak sistem içi hareketliliğe kuyrukçuluk yapmak anlamındadır. Bu durumda sendikal hareket içinde mücadeleci, devrimci, demokratik güçlerin ve kişilerin sınıfın genel çıkarları kapsamında ortak mücadele etmelerine ve sürece dair genel bir politik hatta ortaklaşması için çabamızı yoğunlaştırmalıyız.
Olağanüstü Genel Kurul: Görünen Köy Kılavuz İstemez
DİSK’in sorunu kamuoyuna yansıyan kişisel anlaşmazlıklardan ve farklı sendikal çizgilerden öte yapısal bir sorundur. DİSK bu haliyle başlı başına sorun içindedir ve sınıfın ihtiyaçlarına cevap vermemektedir. Bizzat kendi varlığını hedefleyen yeni sendikalar yasasına karşı bir duruş sergileyememekte, gelişen kendiliğinden işçi hareketi için bir umut olamamakta, mevcut üyelerinin temel ekonomik çıkarlarını korumakta zorlanmakta, geçmişte DİSK’i büyüten ücret sendikacılığını dahi yapamamaktadır. Çalışma rejimini işçiler için çok daha kötü şartlara götüren yeni saldırı paketlerine karşı da etkili bir çıkış sergileyememektedir.
Bu temel gerçeklik içinde aidat ödeyebilen güçlü sendikalarının hakimiyetinde yapısal sorunlarına cevap verememektedir. Kadrolu kamu işçilerine dayanan ve CHP’li ve BDP’li belediyelerde örgütlü olan Genel İş Sendikası ortalama bir sendika olarak sürece cevap verememektedir.
MHP’lilerin yönetimde olduğu ve faşist bir disiplin anlayışıyla DİSK’e bağlı diğer sendikalardan ayrılan Lastik İş, 7 bin üyesi ve 60 delegesi ile bu olağanüstü genel kurulda açıkça görüldüğü gibi yönetimde söz sahibidir. 10 bini aşkın üyesi olmasına karşın işçiden aidat alamadığı için DİSK’e aidat ödeyemeyen Dev Sağlık İş 2 delegeyle, 10 bin üyesi olmasına karşın daha az üye karşılığı aidat ödeyen Tekstil 22 delege ile temsil edildiği için de delegelik sisteminde genel bir adaletsizlik vardır.
Mevcut duruma sebep olan ve bu durumdan beslenen, politik bir vizyonu ve çizgisi olmayan, yeteneksiz yöneticiler aidat ve delege gücüne dayanarak kendi aralarında koltuk pazarlığına dayalı, içine şantajların da dahil olduğu, zoraki mutabakatlar sağlayarak ortak listeler hazırlamakta ancak hem önceki olağan genel kurulda hem de olağanüstü kurulda olduğu üzere tüm bu çabalar orta yere saçılmaktadır.
Meselenin politik özü göz ardı edilerek dedikoduya dayalı, kişisel anlaşmazlıklar üzerinden DİSK’in sürecini anlamak mümkün değildir. Yapısal soruna işaret edilmelidir. Bu olağanüstü kurulda da bu gerçeklik dikkate alınmadığı için Cuma akşamı oluşan mutabakat sabah bozulmuş ve Cumartesi günü gerçekleşen kurulda hiçbir hesap tutmamış, yeni seçilen yönetimin daha ilk dakikasında Sosyal İş örneğinde olduğu gibi istifa haberleri açığa çıkmıştır. Kimse DİSK’in bu son kurulundan sonra göstermelik ve biçimsel bir birlik görüntüsü alamamış, umut çıkaramamıştır.
Delegenin Tutumu Ve “Mutabakat”ın Yıkılışı
Ancak mevcut duruma ve pazarlıklara bir tepki ve oluşan gerici mutabakata güçlü bir darbe de delege tarafından indirilmiştir. Bu da mutabakat dışı kalarak tecrit edilmek ve DİSK içinde de görülmemek istenen Dev Sağlık İş Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun 2 delegesine karşın 181 oyla genel sekreter seçilmesi ve bunun ardındaki mesajdır.
DİSK’in delege yapısının Türk İş ve Hak İş’ten ciddi bir farkı vardır. Türk İş ve Hak İş genel kurullarındaki delegelerin hepsi profesyonel yöneticilerdir, işçi temsilcileri ve işçiler genel kurula delege olamaz. Yıllardır delegelik yapan ve varlıklarını genel başkana bağlılıkları ile koruyabilen bir kast vardır.
Buna karşın DİSK’in delegelerinin ezici çoğunluğu işçi temsilcileri ve işçilerdir. Fabrikalardan, işyerlerinden gelmişlerdir. Bunun olumlu bir yanı olmasına karşın delegelerin ağırlığının işçi sınıfı aristokrasisi sayılabilecek kesimden oluştuğu açıktır.
Genel İş’in 140’ı aşkın delegesi, sayısı giderek azalan, maaşı oldukça yüksek olan kadrolu belediye işçileridir. Özel sektörden gelen delegelerin çoğunluğu da genellikle 90’lı yıllarda örgütlenen ve sendikal örgütlülüğünü koruyan, temel haklara sahip olan, ücretleri çok yüksek olmasa da görece daha iyi seviyede olan işçilerden oluşmaktadır. Yakın dönemde örgütlenen, güvencesiz ve taşeron çalışma koşullardan gelen işçi delegeler vardır ama sayıca azdır. Ancak bu haliyle dahi DİSK’in delege yapısının özgünlüğü ve olumluluğu vardır.
Zaten bu durum yönetimlerdeki yaşlı, 20 yıldan 40 yıla kadar profesyonel sendikacılık yapan kastın pazarlıklarının bozulmasına sebep olmuştur. Delege hoşnutsuzluğunu açıkça göstermiştir. Bu Arzu Çerkezoğlu’nun haricinde yapılan diğer konuşmalara ilgi olmasına karşın coşkulu bir tepki verilmemesinde ve seçimlerde yönetimlerin istedikleri listeye oy verilmemesinde kendisini göstermiştir.
Olağanüstü genel kurula damgasını vuran iki sendika vardı. Biri Dev Sağlık İş, diğeri Lastik İş. Dev Sağlık İş 2 delegesine karşı taşeron işçiler arasındaki mücadelesi ve siyasal yaklaşımıyla öne çıkarken, DİSK’in genel sendikal yapısından çok, herhangi bir Türk İş sendikasına benzeyen ve MHP’li bir yönetimi ile hakim “sol” bürokratik sendikacılığa karşı sağ bürokratik sendikacılığa hayat veren Lastik İş ise 60 delegesiyle delege sayısına dayanarak süreci yönlendirmiştir. 12 delegesiyle Tümka İş de Lastik İş ile beraber hareket etmiştir.
Lastik İş delege sayısını bir şantaj aracı olarak kullanmak için Tümka İş’le beraber seçimlerin ilk turunda oy kullanmamıştır. İlk turda Kani Beko 206, Ali Rıza Küçükosmanoğlu 68 oy almış ve yeterli çoğunluk sağlanamadığı için başkanlık seçimi ikinci tura kalmıştır. Lastik İş ve diğer delegelerin boş oy vermesi ile genel başkan daha baştan prestij açısından zayıflatılmış ve mutabakat ve birlik görüntüsü parçalanmıştır.
Genel sekreterlik seçiminde ise ilk turda Birleşik Metal İş Başkanı Adnan Serdaroğlu 169 oy alırken Dev Sağlık İş Başkanı Arzu Çerkezoğlu 119 oy almıştır. Çerkezoğlu’nun Lastik İş haricinde yönetimi paylaşan diğer sendikalardan 117 oy alması büyük bir sürpriz yaratmış ve gün boyu konuşmalara temkinli yaklaşan delegenin mevcut pazarlıklara ve mutabakata tepkisini göstermiştir. Delege, yönetimlerin istediklerini yapmamış, konuşmasını ve mücadelesi beğendiği Dev Sağlık İş’in yanında olmuştur.
Normal şartlar altında ilk turda Dev Sağlık İş’in aldığı oyun protesto etkisinin yeterli olacağı ve ikinci turda salt çoğunluk aranacağından Serdaroğlu’nun genel sekreter seçilmesi, hatta Arzu Çerkezoğlu’nun çekilmesi gerekiyordu. Ancak ikinci tur öncesinde Lastik İş sendikasının bir önceki gün sağlanan ve sabahında parçalanan mutabakata uymayıp Arzu Çerkezoğlu’nu destekleme kararı alması ile tüm planlar bir kez daha altüst olmuştur. Lastik İş’in sol sendika olarak değerlendirdiği Dev Sağlık İş’i yönetime istemediği bilinmektedir.
Ancak bir başka sol sendika olarak gördüğü ve hazzetmediği Birleşik Metal İş’e de özellikle kimseye haber vermeden genel sekreterlikten istifa etmeleri ve olağanüstü kurulun önünü açmaları sebebiyle özel bir tepki besledikleri de açıktır. Bunun yanı sıra Dev Sağlık İş’in delegesinin olmaması, aidat vermemesi sebebiyle genel sekreterlik görevini güçlü şekilde yerine getiremeyeceğini düşünmeleri, Birleşik Metal İş’in Mess ve Bosch üzerinden Türk Metal ile verdiği mücadele sebebiyle Türk Metal’e politik yakınlığıyla önünü kesmek istemeleri de bu kararlarında etkili olmuş olabilir. Ancak sonuçta Lastik İş 60 delegeye sahiptir ve Çerkezoğlu diğer sendikalardan 121 oy alarak toplam 181 oyla genel sekreter seçilmiştir.
Bir gün öncesinde Lastik İş’le beraber ortak liste hazırlayanların Lastik İş kendilerini “satınca” onun faşistliğini hatırlamaları ve Çerkezoğlu’nun aldığı 121 oyu yok saymaları hiçbir değer içermemektedir.
Bu durumun bir başka göstergesi de Genel Başkanlığa Kani Beko seçildiğinde kendi delegeleri de dahil delegelerin alkışlamaması iken Çerkezoğlu genel sekreter seçildiğinde salonun alkış ve sloganlarla kararı karşılamasıydı. Bu da asıl mutabakatın delegelerce nasıl sağlandığına işaret etmiştir. Bu durum karşısında yeni genel başkan teşekkür konuşması dahi yapamamış ve yaşlı kast yüzleri asık salonu terk etmiştir. Biz de DDSB olarak etkimiz oranınca yalnızca Arzu Çerkezoğlu’nu desteklemek için çaba gösterdik.
Birleşik Metal İş’in durumu
Birleşik Metal İş Sendikası (BMİS) ülkemizin önemli sendikaları arasındadır, ciddi mücadelelere yön vermektedir. Önemli ve nitelikli çalışmalara imza atmaktadır. MESS ve Türk Metal karşısında sürekli bir kuşatma altındadır. Buna karşın kurumsal ve büyük bir örgütlülük kurmayı başarmıştır. İç demokrasisini asgari oranda da olsa işletmektedir. Metal işkolunda sürekli direniş ve mücadele içindeki bir sendikadır.
Geçen yıl Bosch örneğinde olduğu gibi Alman devletiyle eşdeğer tutulabilecek bir tekelci firmada, ülkemizde komprador burjuvazinin ve emperyalist tekellerin Türk Metal çetesi yoluyla kurduğu kuşatmayı yaracak ciddi bir girişimde bulunmuşlar ve halen tüm engellere ve saldırılara karşı bu mücadelesini sürdürmektedir.
Bu mücadelenin etkisi ülke genelindeki sınıf mücadelesi açısından çok daha kapsamlı sonuçlar doğuracaktır. BMİS’in mücadelesi, Türk Metal’e karşı geçtiğimiz aylarda birçok kentte işçilerin kitlesel tepkisinin önünü açmıştır. Türk Metal’i işçi temsilciliği için seçim yapmaya ve son süreçte olduğu gibi ülke genelinde eylemler yapmaya zorlamıştır.
Bu nedenle DİSK içinde sokağa çıkan, işçi örgütleyen, mücadele ve direnişler örgütleyen, iki demokratik sendikanın hem de biri metal işkolunda MESS’e ve Türk Metal’e, diğeri sağlık işkolunda sağlıkta ticarileşmeye ve özelleştirmeye, taşeron çalışmaya karşı önemli mücadeleler örgütleyen iki sendikanın aynı göreve aday olup yarışması iyi bir durum olmamıştır. Ancak bu duruma yol açan BMİS’in tutarsız, benmerkezci ve Dev Sağlık İş’i ciddiye almayan ve aidat gücüne dayanan sendikalarla işbirliğini yeğleyen bürokratik yaklaşımıdır.
Genel sekreterlikten manalı bir şekilde ayrılmayan ve kamuoyunu ikna edemeyen Serdaroğlu 2 gün kalana kadar genel başkan adayı olarak bilinmekteydi. Bu çerçevede kendisinin genel başkanlığında, Dev Sağlık İş’in sekreterliğinde, diğer sendikalarla beraber bir yönetim kurulması gündemdeydi. Dev Sağlık İş de zaten genel kuruldan 1 hafta öncesinde buna dayanarak adaylığını açıklamıştı. Ancak BMİS istifa ettiği genel sekreterliğe son 2 gün kala yeniden aday olurken, Dev Sağlık İş ve diğer sendikaları bilgilendirmemesi ve Serdaroğlu yaptığı adaylık konuşmasında tek gerekçe olarak Kani Beko’nun kendisiyle çalışmak istemesini göstermesi ciddi bir tepki çekmiştir.
Serdaroğlu da bu zor durumun farkındaydı ki genel kurulda yaptığı konuşması kendisinin önceki konuşmalarına nazaran hem çok kısa hem de çok duygusuzdu ve kendisine yönelik kişisel sataşmalara cevap verir nitelikteydi. BMİS yönetimi ve delegesi de genel kurul sürecinde önceki dönemlerde olmayan şekilde coşkusuz ve sıkıntılıydı.
BMİS’in benmerkezci, tutarsız ruh hali verdiği oldukça önemli ve değerli mücadelelerin geleceğini de riske atmaktadır. BMİS ancak mücadele birlikteliği ile mücadeleci sendikalarla ortak hareket ederek engelleri aşabilir. Yoksa koltuk pazarlığına çekildiğinde Lastik İş’in delege sayısı üzerinden yaptığı şantaja maruz kalır, oynadığı oyuna malzeme olur hem de Genel İş’teki CHP çizgisinin iki mücadele eden, görece DİSK’in solundaki iki sendikayı karşı karşıya getirme planına alet olur.
İş bu hale gelince de BMİS delegeleri seçimlerden önce görüşmelerde açıkça Dev Sağlık İş’le kendi sendikaları arasında böyle bir seçim yapmak zorunda kalmalarından duydukları rahatsızlığı dile getirmekteydiler.
BMİS’in de, BMİS’i desteklediği için yönetimden ayrılma kararı alan ve DİSK içindeki bir diğer işçi örgütleme çabası içinde olan Sosyal İş’in, Dev Sağlık İş’in hiçbir meşruiyet sorunu olmayan genel sekreterliğine tavır almadan, Genel İş ve Lastik İş’in DİSK’i kontrol altında tutma çaba ve oyunlarını sürdürmesine fırsat vermeden ortak çalışmalar yürütmesinin sınıf mücadelesine olumlu etkisi olacaktır. Bu vizyona ve olgunluğa sahip olup olmadıkları yakında açığa çıkacaktır.
Genel Kurulda yapılan vurgular…
DİSK’i yeniden kurmak ama hangi yönde?
Genel kurulda herkes DİSK’i yeniden kurmaktan ve “eski” günlerine döndürmekten bahsetti. DİSK’i yeniden kurmanın arka planı bellidir. DİSK tarihinin en güçsüz dönemindedir. Politik etkisi zayıftır. Baraj altında kalarak mevcut etkisini de kaybetmekle karşı karşıyadır. O halde DİSK’i yeniden kurmak hayatını sürdürmesi için şarttır. Ancak bu konuda anlaşmak yetmeyecektir. Asıl soru şudur: Nasıl bir DİSK, nasıl bir kuruluş?
Açıktır ki Genel İş yönetimiyle Dev Sağlık İş’in, BMİS ile Lastik İş’in kafalarındaki yeni DİSK oldukça farklıdır. O halde verilen mesajlara biraz daha dikkatle bakmakta fayda vardır.
İlk sözü alan Kani Beko AKP hükümetini tek adam diktatörlülüğü kurmakla eleştirmiş, artık burjuva demokratik yasa yapma yöntemlerinin dahi kullanılmadığına değinmiş, olağanüstü bir dönemden geçtiğimizi vurgulamış ve demokrasi sorununu öne çıkarmıştır. Ayrıca devletin eskisi gibi “denge unsuru” olmadığını, “artık” “tamamen” sermayenin tarafında yer aldığını öne sürmüştür. Bu haliyle CHP çizgisinde bir tutum sergilemiştir.
Ancak Genel İş’te BDP’nin de güçlü olması ve akil insanlarda Genel İş Bölge Başkanının da olması üzerine Kürt sorununda kalıcı barışa dair genel değerlendirmelerde bulunmuştur.
Beko, istihdam ilişkilerinin tamamen değiştiğini, yeni rejimde sendikalara yer verilmediğini, bunun sonucu olarak üye sayısının büyük oranda düştüğünü belirterek yeniden kuruluş döneminde olunduğunu belirtmiştir. Buna göre üç görev belirlemiştir. Birincisi taşerona, ulusal istihdam stratejisine, özel istihdam bürolarına karşı çıkmak, ikincisi yeni DİSK için genç kadrolar yetiştirmek için eğitime öncelik vermek ve üçüncü olarak devlet kurumlarıyla daha planlı, ciddi ve yeni bir çalışma ilişkisi kurmak demiştir.
Devlet kurumlarıyla yeni bir ilişki kurmak diyerek ve bunu birkaç kez vurgulayarak Kani Beko aslında eleştirir göründüğü AKP’ye ve devlete mesaj vermiş ve kendilerini daha fazla baraj vb şartlarda yok etme çabası içine girmemeleri karşılığında değişebilecekleri mesajını iletmiştir. Bunun gibi ifadeler aslında yönetim seçiminde Dev Sağlık İş ile BMİS’i karşı karşıya getirme çabasının arka planını göstermektedir.
Ayrıca sonbaharda yapılması halinde “erken genel kurul” olarak yeni delege seçimiyle bir kurul düzenlemek yerine, olağanüstü genel kurul yapılarak eski delegelerle ve delege paylaşımı ile yönetimin alelacele seçilmesi ve 1 Mayıs afişini bastıracak zamanın bile bulunmaması gibi meselelerin sebebi de daha net anlaşılmaktadır.
Beko konuşmasında ayrıca hiçbir siyasi gücün DİSK’in yönetiminde hakim olamayacağı net şekilde vurgulayarak hakim sınıflara bir başka mesaj daha iletilmiştir. Beko’nun konuşmasının heyecansız dinlenmesinde ve Beko’nun ikinci turda ve görece az bir oyla seçilmesinde yaptığı konuşmanın işçilere değil de devlete yönelik mesajlar içermesinin etkisi göz ardı edilmemelidir.
Son gün “mutabakatta” yer almadığı için başkanlığa aday olan Nakliyat İş Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu da emperyalizme yönelik vurguları altında şovenist, Kemalist mesajları dile getirdi. Ucuz ve çiğ eleştirilerle Serdaroğlu’nu hedefledi ve kendi mücadele yaşamını anlatarak oy istedi.
Ardından genel sekreter adayları söz aldı. Arzu Çerkezoğlu, ülkemizde işçi sınıfı bu kadar önemli sorunlar yaşarken DİSK’in de temsiliyet sorunu yaşadığını, görevlerini yerine getiremediğini belirtti. Geçen kurulda da yine “mutabakat” dışı aday olan kendisine çıkan yüksek oyu veren delegelerin mutabakatı bozan değil DİSK’in değerlerine sahip çıkan delegeler olduğuna değindi.
Çerkezoğlu sendikal hakların gerilediğini, üye sayılarının artık ortaya çıktığını, ayrıca Kürt sorununda yeni gelişmeler olduğunu, önümüzde üç seçim olduğunu ancak DİSK’in tüm bu konularda etkisiz kaldığını vurguladı.
Çerkezoğlu ayrıca son 1 yılda taşerona karşı mücadelede daha güçlü olduklarını, Dev Sağlık İş’in son 1yılda 2 bin yeni üye kazandığını, 58 hastanede, Hakkari’den Diyarbakır ve Van’a, Trabzon ve Samsun’dan Kocaeli ve Bursa’ya kadar örgütlü olduklarını, direnişler gerçekleştirdiklerini, asgari ücrete ve taşerona karşı özel kampanyalar düzenlediklerini anlattı. DİSK’in mücadelesinin kendi içinde değil sermayeye karşı olması gerektiğini, asıl hedeflerinin TÜSİAD, MÜSİAD, TUSKON, TİSK ve sermayenin iktidarı olduğuna değindi.
Sermayenin politikalarını sınıf içinde Türk İş ve Hak İş’in savunduğunu, Çalışma Bakanının önümüzdeki iki yılda sendikalı sayısını 2 milyona çıkarmak istediğini söylediğini, amaçlarının Hak İş’i büyüterek sınıfı örgütsüzlüğe mahkum etmek olduğunu anlattı. Çerkezoğlu ayrıca 27 Nisan’da Sheraton otelde bakanlık tarafından düzenlenecek olan ve Bakanın bizzat katılacağı “İşten Çıkarma Stratejileri Eğitimi” başlıklı toplantıyı protesto etme çağrısında bulundu.
Çerkezoğlu; Mart ayında tespit edilebilen 55 işçinin iş cinayetine kurban gittiğini, bunlar arasında Adana’da 13 yaşında bir çocuk işçinin olduğunu, Trabzon’da taşeron işçisi işini kaybettiğinde kendini yaktığını, işte böyle bir ülkede yaşadığımızı, oysaki Başbakanın Türk Metal Kongresinde çıkıp taşeronu sendikalar da istedi diyebildiğini ve buna karşın Türk İş ve Hak İş’in sessiz kaldığını, bu nedenle DİSK’e ihtiyaç olduğunu ancak DİSK’in de kapalı kapılar ardında, pazarlıklarla, kadro paylaşımıyla, bir önceki yönetimi oluşturma anlayışı ile geliştirilemeyeceğini, yenilenmeye ihtiyaç olduğunu anlattı.
Çerkezoğlu taşeron işçisinin Türkiye’de varlık sorunu yaşadığını, görülmediğini, taşeronları örgütleyen Dev Sağlık İş’in ise DİSK içinde varlık ve temsiliyet sorunu yaşadığını vurguladı.
Bakanlığın 10 bin üyelerini saymadığını, hastanelerde çalışan taşeron işçilerinin inşaat işçisi vb. olduğunu söylediğini ama bu işçiler Taksim İlkyardım Hastanesinde olduğu gibi iş bıraktıklarında ameliyatların olmadığını, sağlık hizmetinin durduğunu, bu işçilerin sağlık işçisi olduğunu belirtti ve davanın sürdüğünü, mahkemenin 58 hastaneye yazı göndererek bu üyelerin o hastanelerde çalışıp çalışmadığını sorduğunu açıkladı. Üyelerinin taşeron işçisi olarak zor şartlarda yaşadıklarını ama 30 TL noter parası için 3 ay kenara 10’ar lira biriktirip üye olduğunu, bu mücadelelere karşın DİSK içinde yeterli desteği göremediklerini söyledi.
Çerkezoğlu DİSK içinde kadın temsiliyetine de değindi ve kadın işçilerin değişen işçi sınıfı içindeki önemini anlatarak yönetimlerde kadın olmasının yetmeyeceğini, kadın politikası olması gerektiğini, kendisinin de iddia edildiği gibi kadın olduğu için değil, bir mücadele arkadaşı olarak aday olduğunu dile getirdi.
Ardından söz alan Adnan Serdaroğlu da kendisine yönelik eleştirilere dair kendilerinin rüştlerini ispat eden sendikacılar olduğunu belirtti, herkesin siyasal düşüncesinin olduğunu ama kimsenin kimseye bu sebeple baskı kuramayacağını dile getirdi. Serdaroğlu DİSK’in işyeri temsilcilerinin diğer konfederasyonlardaki birçok sendika başkanından daha değerli olduğunu, hiçbir sendika ayrımı yapmadıklarını belirtti.
Genel İş arayıp ortak çalışmak istediklerini belirtince kabul ettiklerini, her türlü görevi kabul edeceklerini, hizmet etmek istediklerini açıkladı. Adaylıklarının bir ihtiras sonucu olmadığını, neo-liberal politikalara ve sendikalara yönelik baskılara karşı DİSK’in birliği için aday olduklarını belirtti.
Genel Kuruldan notlar
- 1.Olağanüstü Genel Kurulun açılışında iki protesto oldu ve genel kurul salonuna girmek isteyenler DİSK yönetimince engellenince kavga çıktı. Protestolardan birini Emekliler Sendikasının bazı şubeleri tasfiye edildikleri gerekçesiyle gerçekleştirirken diğerini yakın zamanda gerçekleşen Genel İş Şişli Şubesi kongresine Belediye Başkanı Sarıgül’ün müdahale ettiğini öne sürerek Genel İş’i patron sendikacılığı ile suçlayan DİH oldu.
DİSK yönetimi bir protesto olacağını tahmin edip genel kurula yalnızca delegeleri alma kararı işe yaramadı ve salon dışında açıklama yapan DİH üyeleri genel kurula girmek için harekete geçince görevlilerle kavga çıktı.
Uzun süren kavga ve sloganların ardından DİH üyeleri salona girdiler ve bir süre daha slogan atıp konuşma yaptıktan sonra genel kurulu izlemeye devam ettiler.
Kendilerine yönelik protesto olacağını “başarılı” şekilde tahmin eden DİSK yönetiminin yasakçı tavrı ise hem Olağanüstü Genel Kurulun kavga ile başlamasına sebep oldu hem de DİSK’in bu kurulunda üyesine ve işçiye yasak koymasını beraberinde getirmiş oldu.
Uzun yıllardır Genel İş Sendikasının yönetiminde yer alan, Genel İş’in izlediği tüm politikalarda sorumluluğu olan, 14 ay önce DİSK Genel Kurulunda yönetimde yer alan ve bir ay öncesine kadar DİSK’in son 1 yıllık sürecinde de sorumluluğu olan, yönetim içinde çıkan tartışmada taraf olan DİH’in son 1 aydaki gelişmelerden sonra Genel İş’i ve DİSK yönetimini patron sendikacılığı ile suçlaması ve kendisini patron sendikacılığına karşı mücadele eden bir hareket olarak göstermesi ne kadar dikkate değerdir? Tabii ki geçen 1 Mayıs’ta bahse konu işyeri olan Şişli Belediyesi işçilerinin Genel İş pankartının arkasında işverenleri olan Şişli Belediyesinin logosu olan bayraklar taşımaları ve işverenin bayrağını sallayan tek şube olması da bu iddiaları dinlerken dikkate alınmalıdır.
- 2.Olağanüstü Genel Kurul’da Genel İş’in T. Kürdistanı’ndan gelen delegelerinin oluşturduğu kalabalık bir BDP’li delegasyon da vardı. Ancak BDP’liler tartışmalara ve gelişen sürece müdahil olmadılar ve bir önceki gün oluşan mutabakata dayalı bir tutum aldılar. Kani Beko’nun DİSK Genel Başkanlığını desteklediler. Yakında gerçekleşecek Genel İş’in olağanüstü kongresinde ise BDP’li bir başkanın aday olacağı beklenmekte.
- 3.Olağanüstü Genel Kurulda işçi mücadeleleri adına Yurtiçi ve MNG kargoda sendikalı oldukları için işten çıkarılan, direnişteki Nakliyat İş üyeleri sloganlarıyla yer aldılar ve genel kitleden de destek aldılar.
Sonuç
DİSK şu an içinden geçtiği en güçsüz anında dahi 80 bini aşkın aidatlı üyesi ile, bağlı sendikaları ve ülke geneline yayılmış örgütlenmeleri ile önemli bir işçi konfederasyonudur.
Birçok sendikası tabeladan ibaret olsa da ciddi mücadeleler veren, örgütlenme çabası içinde olan önemli işkollarında sendikaları vardır. Gidişatın iyi olmadığına ve yeni bir sendikal harekete gerek olduğuna dair konfederasyon düzeyinde tek tartışma yürüten DİSK’tir.
Bu nedenle hem DİSK’in hem de SGBP’nin bürokratik, sistem içi yapısını göz önüne alarak, milyonları örgütleme perspektifiyle sınıf çalışmalarına yoğunlaşmalı ve sürecin sınıf lehine örülmesi için en temel eksik olan devrimci önderliği oluşturmak için çaba göstermeliyiz. Bu, günün görevi olarak karşımızda durmaktadır.
Bir DDSB’li