Makaleler

İdlip meselesi, Kürt meselesinin dışa vurumudur

Suriye iç savaşı gelinen aşamada oldukça farklı boyutlar, parametreler kazanmaktadır. Özellikle Rojava’nın kurulması kapsamında ardı ardına gelen zaferler başta TC’nin dış politikasını sarsmıştır. Bunun yanında İran da bu gelişmelerden hoşnutsuzluğunu sürekli ama kapalı bir şekilde dile getirmektedir. Bu iki ülkenin ortak düşünüşü tarihsel bir haksızlıktan beslenmektedir. Kürdistan’ın 4’e parçalanarak kendi sosyo-ekonomik yapılarının bir parçası haline getirmiş olmaları bugün “toprak bütünlüğü” adı altında burjuvazinin ve toprak ağalarının pazar çıkarlarının korunmasına yöneliktir.

Nasıl ki ülkemizde Kürt meselesi söz konusu olduğunda sistem partilerinin, çeşitli kliklerin ortaklıkları söz konusu oluyorsa, Ortadoğu’da da Kürt meselesi söz konusu olunca Irak, İran, Türkiye ve Suriye kardeşlik bildirgelerini ilan edip askeri operasyon tehditleri eşliğinde bir masada buluşuyorlar. Bu konuda TC’nin DAİŞ vb. tekfirci grupları semirtmesi karşısında hop oturup hop kalkan İran, Kürt meselesi söz konusu olunca TC ile 1 ve 4 Ekim tarihlerinde görüşmeler gerçekleştirmiş ve askeri anlaşmalar imzalamıştır. Bu kapsamda iki devlet Irak Kürdistanı’yla olan sınırlarında ortak devriyeler gerçekleştirecek, PKK ile PJAK arasındaki bağlantının kesilmesi için operasyonlar yapacak ve masraflar TC’ye ait olmak üzere Türkiye-İran sınırına duvar örülecek. Anlaşmalardan birisi de Türk jandarmasıyla İran’daki Devrim Muhafızları arasında bir istihbarat paylaşımı, her iki ülkenin limanlarının kapılarını karşılıklı olarak savaş gemilerine açması ve harp okulu öğrencilerinin eğitim amaçlı değişimleri de öngörülüyor.

TC ve İran arasında süregelen bu anlaşmalar esas olarak Ortadoğu’da alanını genişleten Kürt ulusal hareketini hedef alırken bir yandan da ABD’nin bölgesel politikaları ile TC’nin çeliştiği bir durum açığa çıkıyor. ABD’nin Avrasya politikası kapsamında NATO’nun gücünü mutlak ve tek olarak tesis etmek, Rusya ve Çin’i çevrelemek gibi bir projesi söz konusudur. Uzun süredir dile getirilen böl parçala yönet politikasının en net halini gördüğümüz ve adı Genişletilmiş Ortadoğu Projesi olan bu politika ABD’nin tarihten bugüne kadar emperyalist kutuplar arasında pazar hakimiyetini genişletmek amacını taşımaktadır.  Bu açıdan Ortadoğu’da birçok devletin parçalanması kadar Kürdistan’ın kurulması da söz konusudur. Ancak buradan ABD tarafından bir Kürdistan’ın kurulduğu sonucu çıkmamalıdır. Gerçek olan Kürt Ulusal Hareketinin ulus kimliği ve mücadelesi dünya tarafından kabul görülmüştür. Tıpkı Filistin gibi. Bu açıdan bu gerçeklik bir mücadele üzerinden yükselmekte ve yapısı da geleceği de bu mücadele üzerinden şekillenmektedir.

Kürdistan’ı ilhak eden devletlerin ulusal sorun karşısındaki tutumları onları Ortadoğu meselesinde bir araya getirirken Rusya da bu çelişki kapsamında bunu politik fırsatçılığa çevirmekte ve ABD’nin bölgesel politikalarını tıkamaktadır. Kuşkusuz Rusya, Kürt meselesi karşısında net karşıt bir tutuma girmiş değildir. Ancak bu çelişkiyi kullanarak Ortadoğu’da net olmayan, liberal ve pragmatist bir politika hayata geçirmektedir. TC’nin İdlip meselesinde Ortadoğu’nun içine daha fazla çekilmesi onu hem iç politikada hem de dış politikada yıpratacak bir özellik taşıyor. Afrin konusunda tehditler savuran TC devleti tam da bu noktada her an yalnızlaşabilecek ve askeri anlamda bertaraf olacak bir stratejik noktaya giriş yapmıştır. Öyle ki TC devleti İdlip’te kalıcı bir güç olmayı başarırsa bir sonraki planı kuşkusuz DAİŞ ve Nusra gibi örgütlere koridor açmak ve Rojava’nın varlığına ilişkin provokasyonlar gerçekleştirmek. Bunun ilk hedefi ise Afrin’dir.

 

İdlip’te güç dengesi

Astana ve Cenevre görüşmelerinin ardından İran, Rusya ve TC arasında Suriye’de hayata geçirilmesi planlanan politikanın ilk durağının İdlip olacağı biliniyordu. Bu açıdan bu görüşmede İdlip’te bir güç dengesi oluşturma politikası izlendi. 2017 başında ilan edilen ve başını eski Nusret Cephesinin (El Nusra) çektiği Şam’ın Kurtuluşu Örgütü (ŞKÖ) bu güç dengesinin en önemli aktörü oldu. Diğer gruplardan sağladığı katılım, disiplin ve örgütlenme becerisi, onu diğer gruplara karşı sayısal ve askeri olarak üstün konuma getirdi. Güç dengesinin en önemli dengeleyicisi ise Ahrar Eş Şam oldu. Ahrar da ŞKÖ gibi birçok grubun biatını elde etti. Ancak, en büyük rakibine göre nitelik ve niceliksel olarak geride kaldı, iki önemli aktör arasında bazen bildiriler üzerinden siyasi atışmalar, bazen de küçük çaplı askeri çatışmalar yaşansa da bu gerilim geniş çaplı bir çatışmaya dönüşmedi.

Bu iki temel aktörün dışında Astana’ya katılan grupların başını çektiği ve bunlara diğer irili ufaklı yeni oluşumların da eklendiği “yeni” bir Özgür Suriye Ordusu oluşumu ortaya çıktı. Bu son grup sayıca ve nitelik olarak ilk ikisinden zayıf olsa da Türkiye başta olmak üzere bölgesel güçlerin desteğini almaktadır. TC’nin başını çektiği bu Ulusal Ordu Projesi’nin temel nüvelerinden biri olan ÖSO esas olarak El-Kaide’nin resmileştirilmesidir.

 

TC’nin İdlip üzerinden planladığı savaş stratejisi

Şunu belirtmek gerekir, TC devleti matruşka bebeğe benzer bir biçimde bir savaş stratejisi planlamıştır. Bu gerçeklik TC’nin dış politikada düştüğü çıkmazdan kurtuluş planı olarak gözükmektedir. “Savaş içinde savaş” “yenilgi içinde savaş” ve bu şekilde politika üretme konusunda bir çizgisi olan TC devleti, esas olarak provokasyona dayalı bir çizgi izlemektedir. Özellikle IKBY’nin bağımsızlık referandumu sonrası TC devleti Ceyhan Limanına boru hattının vanasının kesilmesi ve IKBY’nin bu şekilde ambargo ile terbiye edilmesini planlamaktadır. Bugün Kürt petrolünün büyük bölümü Fransız Total şirketi tarafından çıkarılmaktadır. Bu petrol, iç tüketimin hemen hemen tamamına karşılık geldiği Avrupa Birliği, Ukrayna ve İsrail’e satılmaktadır. TC’nin bu politikası aynı zamanda onu batı ile karşı karşıya getirecek bir yerde duruyor. TC devleti Suriye ve özellikle İdlip’teki varlığının nedenlerini Kürt meselesi oluşturmaktadır. Kaçınılmaz bir şekilde belirttiğimiz gibi bir sonraki aşamanın Afrin olması TC devletinin faşist-işgalci saldırılarına karşı takınılması gereken tavrı ve üretilmesi gereken politikayı bizlere göstermektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu