Saray iktidarı 2018’le birlikte yeni bir sürece yöneldi.
Şahin Alpay ve Mehmet Altanla ilgili Anayasa Mahkemesi kararının uygulamayarak ülkede şeklen dahi olsa bir anayasal düzenin olmadığını bütün dünyaya ilan etmiş oldu.
Aslında ağır bir anayasayı ihlal suçu işlendi ama hukuk tümüyle ortadan kaldırıldığı için suçlanan olmadı ve olmayacak.
Buna karşılık aynı gerekçeyle binlerce kişi ağır ceza talepleriyle yargılanıyor.
Türkiye hukukun olmadığı, kanun devletinin ortadan kaldırıldığı bir yolun sonuna doğru ilerliyor.
‘Yolun sonu’ sadece hukuk ve kanun alanında da değil.
Türkiye genelde dış politikada, özelde Suriye’de de yolun sonuna gelmiş durumda.
Sondan başlayalım:
Geçtiğimiz hafta 6 Ocak’ta Rusya’nın Suriye’nin kuzey batısındaki Hmeymim Hava Üssü ile Tartus Deniz Üssü’ne 13 İnsansız Hava Aracı (İHA) saldırısı gerçekleşti. Bunlardan 3’ünün düşürülerek incelendiği açıklandı. İnceleme sonucunda İHA’ların İdlib’de Türkiye’nin gözlem üssü kurduğu Muazzara kasabasından yollandığı iddia edildi. Bunun üzerine Rusya Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a mektuplar göndererek, “Türkiye’nin, kontrolündeki silahlı grupların çatışmasızlık rejimine uymasını sağlamak konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiği” uyarısını yaptı.
10 Ocak tarihli Rusya basınında yer alan haberlerde, geçen hafta içerisinde Suriye’deki Rus askeri üslerini hedef alan saldırıların İdlib’de Türkiye’nin denetlediği çatışmasızlık bölgesinden kalkan insansız hava araçlarıyla (İHA) düzenlendiğini bildirildi.
Rus devletine ait haber kanalı Rossiya 24’de 10 Ocak’ta yer alan bir habere göre, Rusya Savunma Bakanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Türkiye’nin istihbarat örgütleriyle temasa geçerek, çatışmasızlık bölgelerine yönelik sorumluluklarının yerine getirilmesi konusunda uyarıldı.
Interfax-AVN askeri haber ajansına göre de, Rus Savunma Bakanlığı’ndan bir kaynağın, 5-6 Ocak tarihlerinde İHA’larla düzenlenen saldırılarda Hmeymim ve Tartus üslerinin hedef alındığını söylediğı duyuruldu.
Rus basının bildirdiğine göre, saldırılar, 13 İHA ile gerçekleştirdi. Bunların 10’u Hmeymim, üçü de Tartus üssünü hedef aldı.
Rus Savunma Bakanlığı kaynağı, tüm İHA’ların elektronik savunma sistemleri tarafından düşürüldüğünü ve uzmanların enkazlarında incelemeler yaptığını söyledi.
Kaynak, “Yakında, bu enkaz görüntülerini ve yapılan çalışmaların ilk sonuçlarını paylaşacağız. Militanların eline onlarca kilometrelik bir mesafe boyunca yönlendirme yapabilecekleri ve GPS uydu koordinatlarını kullanarak hedef gözeten saldırılar düzenleyebilecekleri teknolojilerin verilmiş olması, artık tüm dünya kamuoyu için çok ciddi bir endişe kaynağıdır” dedi.
Bunlar olurken, Rus basını ve Rus basınından alıntı yapan BBC başta olmak üzere Batı medyası bu saldırıları haber yaparken Türkiye’de Artı Gerçek başta olmak üzere birkaç haber sitesi ve gazete dışında haberi gören olmadı.
Buna karşılık Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın İdlib’teki Esad güçlerinin saldırılarıyla ilgili olarak Rusya ve İran büyükelçilerini bakanlığa çağırıp İdlib’de sınırların ihlal edildiği uyarısı yaptığı açıklandı.
TÜRKİYE İDLİB’DE GİDEREK KÖŞEYE SIKIŞIYOR
Rusya ve İran’ın Türkiye büyükelçileri, Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı. Büyükelçilerin, Suriye hükümetinin gerginliği azaltma bölgelerinden İdlib’in sınırlarını ihlal ettiği gerekçesiyle çağrıldığı belirtildi.
Konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Rejim birliklerinin İdlip gerginliği azaltma bölgesinin (GAB) güneydoğusunda bir süredir yürüttüğü kara harekatı çerçevesinde son günlerde İdlip GAB sınırlarını ihlal ederek, bölge içinde kalan bazı yerleşim birimlerinin kontrolünü ele geçirdiği görülmektedir. Rejim birliklerinin bu şekilde ilerlemesi basit bir ateşkes ihlali olmayıp, Astana’da üç garantörün varmış olduğu mutabakatın hilafına İdlip GAB sınırlarının ihlalidir” denildi.
Duyulan rahatsızlığın Astana’da, Suriye hükümetinin garantörleri olan Rusya ve İran’a iletildiği aktarılan açıklama şöyle devam etti:
“Sözkonusu ihlallerin sürmesi üzerine, son olarak, Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçisi bugün (9 Ocak) Bakanlığımıza çağrılarak bu konudaki tepkimiz ve rahatsızlığımız güçlü ifadelerle dile getirilmiş ve 29-30 Ocak tarihlerinde Soçi’de düzenlenecek ‘Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne giden süreçte gerçekleşen sözkonusu ihlal durumuna ivedilikle son verilmesi için rejime gerekli mesajların verilmesi talep edilmiştir.”
Bu açıklamadan Türkiye’nin iyice köşeye sıkıştığını çıkartmak için uzman olmaya gerek yok. Hatta Türkiye rejim saldırılarının durdurulmaması halinde 29-30 Ocak tarihinde toplanacak olan Soçi Kongresi’ne atıf yapılarak toplantının tehlikeye girebileceği iması da yapılıyor.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da Rusya ve İran’a çağrı yaparak Şam’ı durdurma taleplerini yineliyor. Bakan İdlib’de sivil halkın hedef alındığını ileri sürerken “Bu, basit bir hava saldırısı da değil. Rejim ilerliyor İdlib içinde. Burada niyet farklı.” diyor. Bakan terör grupları yerine sivillere ve ılımlı muhaliflere saldırıldığını da öne sürüyor.
Tabii daha sonra bıkmadan usanmadan tekrarladıkları meseleye gelip konferansta PYD-YPG’yi istemediklerini söylemeyi ihmal etmiyor. “Soçi’de terör örgütleri olursa biz olmayız, süreç baltalanır” diyerek de konuya açıklık getiriyor.
PUTİN: İHA’LARIN TÜRKİYE İLE ALAKASI YOK
Rus üslerina yönelik saldırıya ilişkin Rus medyasındaki iddialara Türkiye’den herhangi bir karşılık verilmezken olaydan 6 gün, Rus basınındaki iddialardan bir gün sonra Rusya Devlet Başkanı Putin açıklaması gergin havayı bir ölçüde de olsa rahatlattı.
Putin, kendi resmi medyasının iddialarını da boşa çıkaracak bir açıklamayla saldırının arkasında Türkiye olmadığını söyledi. “Saldırının arkasında kim olduğunu biliyoruz, Türkiye ile alakası yok.” demekle yetindi.
Sputnik’in haberine göre Putin Erdoğan’ı telefonla arayarak Rusya’nın Tartus ve Hmeymim üslerine 13 İHA ile yapılan saldırı hakkında bir görüşme yaptı. Habere göre Putin, “Rusya’nın Suriye’deki askeri üslerine saldırı girişimleriyle ne Türk askerlerinin ne de Türk yönetiminin hiçbir bağlantısı yok” dedi.
Provokasyonları hangi ülkelerin organize ettiğini bildiklerine vurgu yapan Rus lider, “Onların bu provokasyon için kimlere ne kadar para ödediklerini de biliyoruz” diye ekledi.
Bu açıklama belki gergin havayı biraz rahatlattı ama peşisıra birçok soru işaretini de akla getirmiş oldu.
Putin’in ABD’yi suçladığını söyleyenler çıktı.
ABD de kendisinin suçlandığını anlamış olacak ki 24 saat içinde bir açıklama yaparak olayla bir ilgisinin olmadığını duyurdu. Yalnız bu açıklama olağan şekliyle bir Pentagon sözcüsü tarafından değil, ABD Genelkurmay Başkanlığı sözcüsü tarafından yapıldı.
Kuşkusuz ABD’nin açıklaması Putin’in iddialarına kendilerine ilişkin yanıt veriyor ama soru işaretlerini cevaplandıramıyor.
Bu 13 silahlı İHA’nın Türkiye’nin sorumlu olduğu bir bölgeden Türkiye’nin haberi olmadan havalanıp bu saldırıyı gerçekleştirmesi nasıl olmuş bunu herhalde bir şekilde öğreneceğiz. Çünkü bölge, öyle uçsuz bucaksız bir alan değil ve kimin ne yaptığının bir süre sonra herkes tarafından öğrenildiği bir devirde yaşıyoruz…
CİHATÇILAR TÜRKİYE SINIRINA YÖNELDİ
Biz gelelim Türkiye’nin İdlib’te son bulacak macerasına:
Rusya’nın Suriye’de savaşı bitirip siyasi bir çözüme yönelik olarak başlattığı Astana ve sonrasındaki Soçi süreçlerinde Türkiye önemli bir rol üslendi.
İŞİD’in neredeyse bitirilmesinden sonra Suriye’de cihatçı örgütlerin ve militanların toplandığı İdlib bölgesinin mümkünse kan dökülmeden temizlenmesi işini halledebileceğini hesap etti. Şimdiye kadar cihatçı örgütlerle geliştirdiği ilişkilere güveniyordu. Örgütler de Türkiye’nin kendilerini Şam yöenetimi ve Rusya’dan koruyabilecek bir formül bulabileceğine inanıyorlardı.
Bu nedenle Türkiye askerini sorun yaşamadan İdlib’e sokabildi.
Türkiye görünüşte bu görevi istemişti fakat asıl niyeti, İdlib’in kuzeyinde Kürtlerin hakim olduğu Efrin’i işgal ederek Kürtlerin Suriye’nin kuzeyinde herhangi bir oluşumu gerçekleştirmesini engellemekti.
Türkiye bu amaçla Astana’da ilan edilen çatışmasızlık bölgeleri oluşturma görevi ile Ekim 2017’de İdlib’e girmişti. Türkiye kamuoyuna ise Suriye’nin kuzeyinde Kürt koridorunu engellemek amacıyla İdlib’e girdiklerini, asıl amaçlarının Efrin olduğunu söylüyorlardı.
Nitekim İdlib’e giren kuvvetler merkez dahil 13 bölgede oluşturması gereken gözlem noktalarından sadece Efrin sınırında olan dördünü inşa etmekle yetindi.
Buna karşılık Saray’ın talimatıyla MİT’in İdlib’in temizlenmesi için cihatçılara yönelik manevraları, El Kaideci örgütlerle giriştiği kirli pazarlıklar bir sonuç vermedi.
Bunun üzerine Esad’ın ordusu Rusların da desteği ile güneyden cihatçı güçlerinin üzerine yürüyerek İdlib’i temizleme operasyonlarına başladılar.
Esad da Putin de Erdoğan’ın İdlib’de cihatçılara yönelik bir harekata girişmeyeceğini biliyorlardı. Bu nedenle biran önce operasyona başlayarak hızlı bir şeklide İdlib kırsalında ilerleyerek İdlib merkeze doğru yaklaştılar.
Türkiye’nin telaşı işte bu yüzden. Bu nedenle Türkiye şimdi elindeki bütün olanakları kullanarak Soçi Konferansı’nı erteletmeye çalışıyor. Böylece İdlib için zaman kazanmayı amaçlıyor. Son bir hamleyle belki de cihatçıları kurmayı çalıştığı yeni bir orduya asker yazdırmayı denemek isteyecek.
Ama artık çok geç.
Türkiye şimdi kaçınılmaz olarak İdlib’de sıkışan onbinlerce cihatçının Türkiye sınırına dayanması sürecini yaşayacak. Hatta iddialara bakılırsa daha şimdiden binlerce cihatçı sınırı geçmeye başlamış. Sadece Aralık ayında sınırı geçerken yakalananların sayısı 8500’ü bulmuş. Tabii bunlar yakalananlar.
Kürt düşmanlığı üzerine kurulmuş baştan aşağıya yanlış Suriye politikasının ülkeyi getirdiği nokta bu.
Bu ağır faturanın hesabını birisinin ödemesi gerekir.
*artıgerçek. 13 Ocak 2018