Doğal, iklimsel ve düşünsel açıdan böylesine verimli Ege topraklarda ortaya çıktığından beri felsefe; her zaman sistematik, disiplinli ve üretken düşünen toplumsal insanın eylemi olmuştur. Felsefe zihinsel bir aktivite olsa da, özünde aklın sorulara doğru ve gerçek cevaplar arayarak eyleme geçmesidir.
Bilimsel teorik kuramlarda da olduğu gibi; teorik ve pratik sorgulama olarak felsefe; bir “düşün-bilim-eylem”dir. Bilim gibi felsefe de, toplumsal ve üretken insan pratiğinden çıkar ve gelişmiş biçimiyle, yeniden ve yine, insan pratiğine döner. Öyleyse insan; doğru bir düşünme yöntemi üzerinden, evrendeki bütün varlıklara dair ve toplumsal yaşama içkin gerçek olguları, olayları, hareketi, değişimi, en doğru, en gerçekçi somut bilgiye erişerek, öğrenebilir. İnsan doğası her şeyi merak eder, sorgular, eleştirir ve gerektiğinde bilinçli teorik ve pratik müdahaleler yaparak her şeyi kendisi için değiştirir.
Ben kimim, neyim? Dünya nedir ve neden var? Evren nelerden oluşur, sonlu mu, sonsuz mudur? Varlık nedir, nasıl oluşmaktadır? Madde nedir? Düşünce mi, madde mi esastır? Doğa ve toplum yasaları nedir, bunlar neden bu kadar güçlüdür? Doğa, toplum, insan birbirleriyle uyuşabilir mi? İnsan nasıl mutlu ve huzurlu olur? İnsanı insan yapan özellikler nelerdir? İnsanın insanı ezmesi, baskı altına alması, sömürmesi doğru mudur? Varlık, varoluş nedir? Maddi varlıklar ile manevi varlıkların ilişkisi-etkisi nedir? Felaketler, savaşlar neden vardır? Haklı-haksız savaşlar var mıdır? Barış nedir, gerçek barış nasıl olur? Yaşam ve ölümün anlamı nedir? İnsan özgürlüğü, eşitliği, dayanışması ve kurtuluş mücadelesi ne anlama gelir? Bu gibi sorular felsefi düşünmeyi başlatan ve ilerleten sorulardır.
Ancak, başlıca iki farklı temelde ayrışan ve sonradan birçok dallara ayrılan felsefe; idealist eğilimler üzerinden daha çok insanı, materyalist eğilimler üzerinden ise daha çok varlığı sorgulamayı geliştirmiştir. “Obje” ve “subje”nin, yani “nesne” ve “özne”nin sorgulanması, bunların karşılıklı etkileşimi, hangisinin daha etkin olduğu, birbirini nasıl etkilediği sorusuna verilen cevaplar, felsefe ve bilim dallarını da ortaya çıkarmıştır. Kendiliğinden değil de kendisi için bilgi ve bilinç oluşturan üretken insanın, özellikle felsefeyi, bilim dallarını ve bunların karşılıklı ilişkisini tanımlama çabası, onun tarihsel, toplumsal ve bilimsel ilerlemeciliğini yansıtmaktadır.
Başlıca felsefe dalları olarak; varlık felsefesi, doğa felsefesi, bilgi felsefesi, tarih felsefesi, bilim felsefesi, toplum felsefesi, ekonomi felsefesi, kültür felsefesi, matematik felsefesi, siyaset felsefesi, bio-kimya felsefesi gibi örnekler verilebilir.
Tarihsel ve modern felsefe akımlarına örnek olarak; İdealizm-İdealistlik, Materyalizm-Özdekçilik, Realizm-Gerçekçilik, Pragmatizm-Faydacılık, Natüralizm-Doğacılık, Varoluşçuluk-Existenzializm, Rasyonalizm-Akılcılık, Empirizm-Deneycilik, Kritisizm-Eleştiricilik, Sensualizm-Duyumculuk, Sensüalist Septizm- Duyumcu Kuşkuculuk, Entuisyonizm-Sezgicilik, Pozitivzm-Olguculuk, Neo-Positivizm-Yeni Olguculuk-Analitik Düşünmecilik, Hedonizm-Hazcılık, Nihilizm-Hiçcilik, Fenomenoloji-Görüngü-Öz-Bilim, Sofizm-Kuşkuculuk, Septizm- Şüphecilik, Moralizm-Ahlakçılık, İmmoralizm-Ahlak Redçiliği, Egoizm-Bencillik, Anarşizm- Baştanımazlık, Teizm-Tanrıcılık, Ateizm-Tanrı Tanımazcılık, Diyalektik Materyalizm-Eytişimsel Özdekçilik gibi tarzlar verilebilir.
Felsefe yapan insanın işlevi
Doğa-insan gerçekliğini ve ilişkisini, madde-özne gerçekliğini ve ilişkisini, insan-toplum gerçekliğini ve ilişkisini, insan-tarih gerçekliğini ve ilişkisini, bütün bunların karşılıklı etkileşim içinde birbirleri üzerindeki etkisini merak etmek ve sonuçlar bulmak filozof insanın işidir.
Bütün bunları en gerçekçi ve en doğru bilgi eşliğinde tanımlayabilmek için, felsefi düşün-eylem, bu bağlamda kaçınılmaz bir zorunluluktur. Tabiat ve evrendeki her maddi çelişkinin, nesnel hareketin, göreceli dengenin, akan zamanın, andaki verili ortamın ve süreğen değişimlerin kendine özgü somutluk ve soyutluklarını anlamak felsefeyi ve bilimleri gerekli kılar. Var olan her şeyi, her süreci, her gelişmeyi kendi özgünlüğü ve özgüllüğü içinde anlamak veya yeniden anlamlandırmak; varlığı değiştirebilmenin ve dönüştürebilmenin de önkoşuludur.
Günlük ve pratik yaşamdaki basit anlama kazanımı ile yetinmeyen insan, akli sorgulama yöntemi geliştirerek felsefeyi yaratmıştır. Buradan hareketle bilinçli sorgulama, inceleme, araştırma, gözlemleme, deneyimleme ve sentezleme yöntemleriyle de insan bilimsel doğrulara ulaşabilmiştir. Böylesine üretken bir yaşam elbette çok değerlidir.
Ünlü Antik Çağ Düşünürü Sokrates’in de dediği gibi; “Sorgulanmayan yaşam, yaşanmaya değmez”dir. Aynı filozof Atina’da yargılandığı ve idama mahkum edildiği mahkemede felsefi ve hukuki savunmasının temelini şu cümle üzerine kurmuştur: “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir”. Bu sözler onun bedenini idam infazından kurtarmasa da, felsefesini binlerce yıl yaşatmıştır. Bilimsel ve felsefi sözlerin eleştirel gücü iktidarın gücünden on kat, yüz kat fazladır. Bu dahiyane sözler, felsefecinin bilgi-düşün eylemini tanımlayan muazzam anlamlar taşır. Ne kadar bilirsen bil, o bilgi yeni bilinmeyenler karşısında hükümsüzdür.
Bilinmeyenleri öğrenmek, mantıklı merak ve kuşku üzerinden doğru, gerçek ve bilimsel bilgiye erişmek için eleştirel ve üretken düşünmek her insana gereklidir.
Doğru bir teorik ve soyut düşünme yöntemi üzerinden insan, çevresinde olup bitenlere karşı eleştirel bir gözle bakabilmeyi öğrenir. Bununla birlikte olay ve olguların neden ve sonuçlarını analiz edebilmeyi özümser. Yine doğru düşünme yöntemi üzerinden insan, yaşamsal hareketin istikametini çözümleyebilmeyi, hatta gerektiğindeyse akıntıya karşı yüzebilme cesaretini kuşanarak, devrimci anlamda yenilenmeyi de öğrenir.
Felsefe yaparken insan, zihnini, aklını, diğer düşünme ve duyu yetilerini ve deneyimlerini kullanarak var olanı kavramaya, açıklamaya ve ihtiyacı doğrultusunda onu değiştirmeye çalışır. Yani doğru bir düşün-yöntem olarak felsefe, genelde insana bilinçli, eleştirel ve üretken olmayı öğretir.
Özcesi; fikri insan etkinliği olarak felsefe; üreten her insan için zorunlu bir zihinsel ihtiyaçtır. Soru sormadan, merak etmeden, düşünmeden yaşayamaz insan. Hayatının daha yaşanabilir tarzda güzelleştirmeden yaşayamayan insan, doğaldır ki, her zaman felsefi düşün eylemine ihtiyaç duyacaktır. Ancak bu felsefi düşün eylemi devrimciler açısından maddi gerçekçi olmalıdır.
Devrimci felsefe, insana sistematik-teorik olduğu kadar maddi gerçekçi düşünmeyi, çevresinde olan bitenlere eleştirel gözle bakabilmeyi, dahası ve en önemlisi de var olan her şeyi değiştirebilme gücüne erişebilmeyi öğretir. Devrimci felsefi düşün tarzına vakıf insan; düşün-eylem ehliyetine sahip insandır. Böylesine üretken ve eğitimli bir kadronun öncülüğünde sınıf mücadelesi sosyal kurtuluş istikametinde yol alabilir ve menzile ulaşabilir.
O halde devrimci bir düşün-eylem olarak felsefe; sadece kendiliğinden ve zorunlu bir düşünsel teorik hareket değil, var olan her şeyin somut ve soyut yönleri, karşılıklı zıtlıkları, birbirlerini etkileyen ilişkileriyle bütünlüklü olarak kavranmasıdır. Bu şekilde kavrandığında maddi gerçekçi felsefe, var olanı değiştirme iradesi gösteren bilge insanın, iradi bir fikirsel eylem pratiğidir.
Bu anlamda, bir filozofun süreğen düşünsel yolculuğu boyunca gerçekleştirdiği iradi ve bilge eylem, kendisinin en sadık yoldaşıdır. Doğaya, topluma, tarihe içkin ve insana dair her yaşam; bazen durağanlaşsa da, hatta bazen durağanlaşıyor ya da geriye akıyor gibi görünse de, aslında süreğen bir akıntıdır.
Maddi dünyamızda olduğu gibi; manevi dünyamızda da her şey hareket halindedir. Her şey akar, her şey değişir, hatta koşulları oluştuğunda her şey kendi zıttına dönüşür. Mutlak olan tek şey, hareketin dinamiği olarak, “değişim”dir. Bütün bilimsel doğrular, ilkeler, teoremler maddi doğadan, üretken insan emeğinden ve sosyal pratikten fışkırır ve tekrar oraya dönerek yeniden somut karakter kazanırlar.
İnsan bilincini belirleyen şey onun toplumsal-sosyal varlık koşullarıdır. İnsan bilinci de andaki somut toplumsal ve tarihsel koşullardan beslenerek şekil alır ve yeniden ona dönerek sınanır ve gelişim gösterir. Bu bağlam kavranmadan, felsefi düşün-yöntem tarzı bu çizgide özümsenmeden devrimci bilinç ve tavır diyalektiği gerçek anlamda gelişim gösteremez.
Öyleyse devrimcilere hangi felsefe gereklidir, içeriği ve işlevi ne olmalıdır?
Devrimci siyaset felsefesi insana, her şeyden önce kendini, akabinde çevresini, toplumu, sistemi ve bütün dünyayı değiştirme mücadelesine korkmadan girmeyi öğretir. Oysa bu çok zor ve meşakkatli bir iştir. Çünkü değiştirebilmek için, ilk başta kendini değiştirme cesaretini kuşanmak gerekir. Kendimizi değiştirebilmek için bütün bildiklerimizi sorgulamayı, öğretilmişliklerden kuşku duymayı, zihnimizdeki tabuları parçalamayı, eskimiş olanı yıkmayı, yeniyi pratikleştirmeyi ve en zoru da bunlar için bedel ödemeye hazır olmayı gerektirir.
Devrimcinin değiştirme mücadelesi, her şeyin var olduğu evreni, dünyayı ve içinde yaşadığı toplumsal koşulları ve ilişkileri ilk başta anlayarak, akabinde anlamlandırarak ve sonucunda eleştirerek dönüştürmeyi kapsar. Değiştirilecek bu dünya, sadece doğa-toplum ilişkilerden oluşan maddi dünya değildir. İnsanların birbirleriyle kurdukları sosyo-ekonomik, sosyo-politik, sosyo-kültürel ilişkilerin sonucu olarak ortaya çıkan ideoloji, siyaset, felsefe, teori, bilim, inanç, kültür ve alışkanlıklardan oluşan bütün üst yapı dünyaları da değişmenin-değiştirmenin kapsam alanındadır.
Dolayısıyla çok yönlü, çok unsurlu, çok taraflı, çok karmaşık, çok çelişik durumların veya ortamların dönüşümünü gerçekleştirmek, somut bir tarihsel süreç içindeki bütün nesneleri, özneleri ve bunlar arası ilişkileri, yine onları etkileyen dış güçler gerçekliğini de çok iyi bilmekle olasıdır.
Değişmenin-dönüştürmenin ön koşulu, bir süreç içindeki nesnelerin ve öznelerin varlık ve doğasını anlamaktır. Doğal, toplumsal, tarihsel gerçeklerin farkındalığı ve bunların zihinde billurlaşması olarak; insan pratiğinin ve bilincinin hareket yasalarını, birbirinden farklı ve özel durumlarını öğrenme alanıdır felsefe. Sınıf bilinçli devrimci için felsefi düşünebilmek bir kaçınılmazlıktır ve ideolojik-teorik, politik-pratik anlamda değişim-dönüşüm yetkinliğidir.
Üretken emeğimiz ve bilinçli iradi eylemimiz sayesinde, kendimizi, çevremizi, dünyamızı, bireysel ve toplumsal bütün ilişkilerimizi çözümleme-değiştirme-dönüştürme mücadelesinin felsefesi nedir; İşte bu felsefe, diyalektik ve tarihsel materyalizmdir. (Yazının ilkini okumak için burayı tıklayın)