H. Merkezi: Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında seçime ilişkin tutumunu ve DİSK-AR’ın hazırladığı “AKP Döneminde Emek” raporu ile işçilerin seçim bildirgesini açıkladı. Toplantıya, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, DİSK Genel Başkan Yardımcısı Cafer Konca ve DİSK’e bağlı sendikaların temsilcileri katıldı.
İlk olarak, iktidarın rejim değişikliğini bir an önce hayata geçirebilmek için baskın seçim kararı aldığını belirten Arzu Çerkezoğlu, hükümetin OHAL’den istifade ettiğini belirterek, “grevlerin yasaklandığı, sendikal hak ve özgürlüklerin gasp edildiği, imza toplamaktan meydanlara çıkmaya kadar her türden hak arama yönteminin baskı altında alındığı, mahkemelere başvurma hakkının bile kısıtlandığı bir ortamda işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarını korumak ve geliştirmek oldukça zorlaştırılmıştır” dedi. “İşçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarını gerileten sermaye yanlısı politikalara ise 16 yıldır tanığız!” diyen Çerkezoğlu, 16 yılda işçilerin neler kaybettiğinin geniş olarak DİSK-AR’ın hazırladığı “AKP Döneminde Emek” başlıklı raporda yer aldığını söyledi.
“AKP Döneminde Emek” başlıklı raporda, işçilerin 16 yılda neler kaybettiği kapsamlı bir şekilde aktarılıyor. 42 sayfalık rapora göre, Türkiye’de 16 yılda sendikal haklar zayıfladı, sendikalaşma ve toplu sözleşme kapsamı dibe vurdu.
Raporda, “16 yıllık AKP iktidarı sonunda gelinen tablo yüzde 10 civarında sendikalaşma oranı ve yüzde 7 civarında toplu sözleşme kapsamıdır. Özel sektörde toplu sözleşme kapsamı ise yüzde 5 civarındadır. Diğer bir ifade ile özel sektörde işçilerin yüzde 95’i sendikal korumadan yoksundur” denildi.
Rapora göre, Türkiye yüzde 7’lik toplu iş sözleşmesi kapsamı ile OECD’nin en kötü ülkesi.
Raporda, Türkiye’de sendikalı işçilerin önemli bir bölümünün toplu iş sözleşmesinden yararlanamadığı belirtilirken, şu bilgiler aktarıldı: “Ocak 2017 verilerine göre sendikalı işçi sayısı 1 milyon 546 bindir. 457 bin işçi sendika üyesi olduğu halde toplu iş sözleşmesinden yararlanamamaktadır. Bu oransal olarak sendikalı işçilerin yüzde 30’unun toplu iş sözleşmesinden mahrum olduğu anlamına geliyor.”
Sendikalı işçilerin üçte birinin toplu iş sözleşmesi kapsamı dışında kalmasının en temel nedeninin işkolu, işletme ve iş yeri barajları ile anti-demokratik yetki mekanizması olduğu belirtilen raporda, “Sendika üyeliği sonrası yetki sürecinin uzaması, sendikanın yetki alamaması, toplu iş sözleşmesi sürecinin uzaması, sendika üyesi işçinin işten çıkarılması gibi nedenlerin yanında, ayrıca işsiz kalan işçinin bir yıl süre ile sendika üyeliğinin devam etmesi toplu iş sözleşmesi kapsamının sendika üyeliğinin altında kalmasına yol açmaktadır” denildi.
Grev hakkı ayaklar altında
Raporda, grev hakkına yönelik ihlaller de aktarıldı. Buna göre, AKP döneminde 15 grev erteleme kararnamesi yayımlandı ve 193 bin işçinin grevi ertelendi. DİSK-AR, grev ertelemeyi “fiili yasaklama” olarak tanımlarken, yasaklanan 15 grevden 7’sinin OHAL döneminde gerçekleştiği bildirildi.
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’na göre ertelenen grevlerin 60 günlük erteleme süresi sonunda yeniden başlatılamadığı vurgulanan raporda, grev yasaklamaların büyük bölümünün “milli güvenlik” gerekçesiyle yapıldığı aktarıldı. Raporda, “Ancak ertelenen grevlerin kapsamına ve uygulandıkları sektörlere bakıldığında milli güvenlikle ilgili olmadıkları ve milli güvenliğin bahane olarak kullanıldığı kolaylıkla anlaşılabilir” denildi.
Raporda, AKP döneminde grev yasaklarının kapsamının genişletildiği de belirtildi. Anayasa Mahkemesi’nin bankacılık ve şehir içi ulaşımda grev yasağını iptal etmesine rağmen, AKP’nin bu alandaki grev yasağını yeniden getirdiği hatırlatıldı.
Asgari ücret eridi
Raporda asgari ücretteki erime de değerlendirildi. Asgari ücretin sosyal devletin en önemli göstergelerinden birisi olduğu belirtilen raporda, asgari ücretin, genel ücret seviyesini etkilemesinin yanında, emekli aylıklarından sağlık hakkına kadar asgari ücretli çalışanlardan çok daha geniş bir kesimi ilgilendirdiği vurgulandı.
Rapora göre, AKP döneminde asgari ücret ülkedeki ekonomik büyümeden pay alamadı. Tersine reel asgari ücret artışı reel milli gelir artışının gerisinde kaldı. 2004 yılı 100 kabul edilirse 2017’de reel asgari ücret reel milli gelir artışı karşısında yüzde 30 kayba uğradı.
Rapora göre, 2004 yılı baz alındığında asgari ücret 2017’ye kadar reel olarak yüzde 36 artarken reel Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (milli gelir) yüzde 95 oranında arttı. AKP döneminde asgari ücret enflasyona göre artmış olsa da asgari ücretle çalışanlar büyüyen pastadan pay alamadı.
Öte yandan, asgari ücret döviz karşısında da ciddi oranda eridi. 2018 yılının ilk günlerinde 3,75 TL olan dolar kuru 25 Mayıs 2018 tarihi itibariyle 5 TL’ye yaklaştı. 1 Ocak 2018 itibariyle asgari ücret ile çalışan bir işçi 427 dolar alabilirken bugün 340 dolar alıyor. Yani, 2018 ocak ayına göre bir asgari ücretli bugün 93 dolar daha az kazanıyor. Sadece 2018 yılında asgari ücret dolar karşısında yüzde 28 eridi. Raporda, “Kurlardaki artışın fiyat artışlarını tetikleyeceği dikkate alınırsa asgari ücret reel olarak da düşmeye devam edecektir” denildi.
İşsizlik arttı
Rapora göre, AKP iktidarı işsizliği düşüremedi. İşsizlik oranlarının AKP iktidarı açısından önemli bir başarısızlık göstergesi olduğu belirtilen raporda, işsizliğin ölçme yöntemlerinde yapılan ve oranın düşmesine yol açan değişikliklere rağmen yüzde 10’lar düzeyinde çakılı kaldığı aktarıldı. Rapora göre, TÜİK tarafından açıklanan dar tanımlı mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik AKP’nin iktidara geldiği dönemde yüzde 10,8 seviyesindeydi. 2012 yılında 9,2 olan işsizlik oranı 2013 yılında yüzde 9,7’ye, 2017’de yüzde 10,9’a yükseldi. Şubat 2017 döneminde ‘istihdam seferberliği’ adı altında yapılan uygulamalar da başarısız oldu ve teşviklere rağmen işsizlik düşmedi.
Geniş tanımlı işsizliğin de yükselişte olduğu belirtilen rapora göre, 2014 yılında 5 milyon 932 bin olan işsiz sayısı, 2017 yılında 6,2 milyonu geçti. Rapora göre, 2017 yılı itibariyle gerçek işsiz sayısı 6 milyon 223 bin.
Gelir dağılımı bozuldu
Rapora, Türkiye gelir dağılımının en bozuk olduğu ülkelerden birisi. Gelir eşitsizliği ölçüm yöntemlerinden biri olan Gini katsayısında AKP döneminde bozulma yaşadı.
AKP iktidarının ilk yıllarında 2005’te 0,380 düzeyinde olan Gini katsayısı 2006’da 0,428’e yükseldi. 2014’de 0,391’e gerilese de tekrar bozularak 0,404 seviyesine yükseldi.
Diğer bir gelir eşitsizlik ölçütü olan nüfusun en düşük yüzde 20’lik ve en yüksek yüzde 20’lik dilimlerinin milli gelirden aldıkları pay arasındaki fark 2016 yılında 7,7 kata ulaştı. 2014 yılında bu fark 7,4 kat idi. Yani en zengin yüzde 20, en yoksul yüzde 20’den 7,7 kat daha fazla gelir elde ediyor.
Türkiye gelir eşitsizliği açısından OECD’nin en alt sıralarında yer alıyor.
OHAL emeğe karşı
Raporda, OHAL’de yaşanan hak ihlalleri de aktarıldı. OHAL’in sendikal hakların ve işçilerin diğer haklarını kullanımını olumsuz etkilediği belirtilen raporda, OHAL döneminde en yaygın ihlal edilen hakkın çalışma hakkı olduğu ve 140 bine yakın kamu görevlisinin ihraç edildiği aktarıldı. Raporda, “Kamuda yaşanan tasfiye 12 Eylül dönemiyle kıyaslanmayacak kadar kapsamlıdır” denildi.
Borçlanma arttı
Rapora göre, AKP döneminde çalışanların, dar gelirlilerin borç yükü arttı. 2002’de hane halkı borcunun harcanabilir hane halkı gelirine oranı yüzde 4 civarında iken, bu oran AKP döneminde (2012) yüzde 50’nin üzerine çıktı. 2015 itibariyle hane halkları harcanabilir gelirlerinin yüzde 51’i oranında borçlu. Bankalar arası Kart Merkezi (BKM) verilerine göre, 2011 yılında 27 milyar olan kredi kartı nakit avans çekimi 2017 yılı sonunda yaklaşık yüzde 150 artarak 67,2 milyara yükseldi.
Özelleştirme rekoru
Rapora göre, AKP, halkın tüm birikimini 47 milyar dolara sattı. Özal döneminde başlayan vahşi özelleştirme ve devletin ekonomiden çekilmesi politikasının AKP döneminde daha da vahşileştiği belirtilen raporda, şu bilgiler aktarıldı:
“-AKP dönemi özelleştirmelerin toplam özelleştirmeler içindeki payı yüzde 88. 1986-2002 döneminde 8 milyar dolar, 2003-2016 döneminde 60 milyar dolara yakın özelleştirme gerçekleştirildi. 1986’dan bu yana 220’den fazla kamu kuruluşu satıldı ve bu özelleştirme uygulamalarının toplam tutarı 68,4 milyar dolar düzeyinde.
-Özelleştirmelerden elde edilen kaynağın yaklaşık yüzde 30’u (20,4 milyar dolar) özelleştirilen kuruluşlara yapılan (sermaye iştirakleri, verilen krediler, çalışanlara yönelik iş kaybı ve özelleştirme sonrası tazminatları ile emeklilik primi gibi) ödemeler oldu. Özelleştirmelerden 47 milyar dolar Hazineye ve Kamu Ortaklığı Fonuna aktarıldı. 47 milyar dolar iç ve dış borç ödemesi ile baraj ve otoyolların finansmanına harcandı.
-Sadece mal üreten kamu işletmeleri değil kamu hizmeti üretimi de özelleştirildi (Sağlık, eğitim ve sosyal güvenlik alanlarının ticarileştirilmesi).”
Vergi adaletsizliği arttı
Rapora göre, AKP döneminde vergi adaletsizliği giderek arttı. 1990’da yüzde 48 olan dolaylı yani tüketimden (mal ve hizmetlerden) alınan vergiler yüzde 65’e ulaştı. Doğrudan (kazanç üzerinden) alınan vergiler ise yüzde 35’e geriledi. Bu oran, 1990’da yüzde 52 idi. Çalışanlar bir yandan yüksek gelir vergileri, öte yandan tüketim vergileri ile vergi yükü altında ezildi.
OECD ülkelerinde doğrudan vergilerin oranı yüzde 74 iken dolaylı vergilerin oranı yüzde 26.
Rapora göre, asgari ücretten vergi alınması vergi adaletsizliğini arttırıyor. 2029 TL brüt asgari ücretten 122 TL vergi alınıyor, 284 TL SGK, 20 TL işsizlik sigortası primi kesiliyor. Asgari ücretten yapılan toplam kesinti 426 TL’ye ulaşıyor.
İş cinayetleri arttı
Raporda, iş cinayetlerine dair veriler geniş bir şekilde aktarıldı. Rapora göre, Türkiye’de iş kazası ve meslek hastalıkları sonucu ölümler AKP döneminde arttı.
SGK verilerine göre AKP’nin ilk yılı olan 2003’te 811 işçi iş cinayeti sonucu yaşamını yitirirken, bu sayı 2016’da 1405’e yükseldi. 2003-2016 arası dönemde resmi verilere göre yaklaşık 17 bin işçi iş cinayeti sonucu yaşamını yitirdi. Yani AKP döneminde yılda ortalama 1132 işçi hayatını kaybetti.
Raporda, bu sayıların sadece bildirimi yapılan sigortalı işçilere ait olduğu ve gerçek rakamın çok daha yüksek olduğu da vurgulandı. Rapora göre, 2005-2016 dönemi verilerine göre bildirim yapılan iş kazası sonucu ölüm sayısı 15 bin 330 iken, iş kazası sonucu ölüm geliri bağlanan vaka sayısı 28 bin 195. Yani iş cinayetleri sonucu ölümler bilinenin ve ilk açıklanan verilerin neredeyse iki katı.
Ayrıca Türkiye’de iş kazası sıklık oranı, AB ülkelerine göre 10 kat daha fazla.
Raporda, SGK verilerinin dışında İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verileri de aktarıldı.
Çalışma süreleri uzun
Rapora göre, Türkiye’de çalışma süreleri OECD ve Avrupa Birliği ortalamasının çok üzerinde. 2016 verilerine göre OECD ülkelerinde haftalık ortalama çalışma süresi 40,4 saat iken Türkiye’de 49,3 saat. Türkiye, Kolombiya’dan sonra haftalık çalışma süresinin en uzun olduğu OECD ülkesi. Haftalık fiili çalışma süresi AB ülkelerinde 37 saate kadar geriliyor.
AB ülkelerinde haftada 40 saatten fazla çalışan işçilerin oranı sadece yüzde 20 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 74. Kısa çalışmada ise ters bir orantı söz konusu. AB’de 35 saatten az çalışan işçilerin oranı yüzde 23 iken bu oran Türkiye’de yüzde 10.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği artıyor
Raporda, AKP döneminde toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren ve kadınları yakından ilgilendiren yasal düzenlemelerin sık sık tartışma konusu olduğu belirtildi.
Raporda, “Kadınların istihdama girmesinin önündeki en büyük engellerden olan toplumsal cinsiyete dayalı çocuk bakımı, yaşlı bakımı ve ev işlerine dönük bütünlüklü bir sosyal politikayı hayata geçirmek yerine, AKP giderek muhafazakarlaşan bir politikayı hayata geçirmiştir” denildi.
Rapora göre, kadınların istihdamına yönelik politikaların merkezinde esnek, güvencesiz ve kayıt dışı çalışma bulunuyor. Neredeyse her iki kadından biri kayıt dışı çalışıyor.
AKP döneminde kadın işsizliği erkek işsizliğine oranla oldukça yüksek seyretti. 2004 yılında kadın işsizliği yüzde 11,2, erkek işsizliği ise 10,8 idi. 2017 yılında ise kadın işsizliği yüzde 14,1, erkek işsizliği 9,4 oldu. Rapora göre, 2015’e kadar olan 5 yıllık dönemde yaklaşık 1 milyon kadın çocuk bakımı, 112 bin kadın ise yaşlı bakımı nedeniyle çalışma hayatından ayrıldı.
Kadınların sendikalaşma oranları da erkeklere göre oldukça düşük. Çalışma Bakanlığı verilerine göre resmi sendikalaşma oranı yüzde 12 iken, kadınların sendikalaşma oranı yüzde 8, erkeklerin ise 14. Yani kadınların en az yüzde 92’si sendikasız. Bu oran kayıtsız kadın işçiler hesaba katıldığında daha da yüksek.
Daha geç ve daha güç emeklilik, daha düşük emekli aylığı
Raporda, emeklilerin hak kayıplarına geniş bir yer ayrıldı. Raporda, emekliliğe erişim hakkının 2008 yılından sonra zorlaştığı, emeklilik yaşının yükseltildiği, emekli aylığı elde etme koşullarının ağırlaştığı ve emekli aylıklarının düşmeye başladığı belirtildi.
SGK verilerine göre, Türkiye’de toplam 8 milyon 402 bin kişi emekli aylığı alıyor. TÜİK verilerine göre ise toplam 4 milyon 401 bin kişi emekli olduğu için işgücüne katılmıyor. Geriye kalan 4 milyon emekli ya bir işte çalışıyor ya da iş arıyor. 2002’de çalışan veya iş arayan emekli sayısı 2 milyondu.
SGK verilerine göre 2000’li yıllardan bu yana asgari emekli aylıklarının net asgari ücrete oranı giderek düştü. 2002 yılında net asgari emekli aylığı ile asgari ücret arasındaki oran yüzde 132 iken 2017 yılında bu oran yüzde 96’ya düştü.
Raporda, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu’nun bugün düzenlenen basın toplantısında dile getirdiği “emeğin talepleri” de aktarıldı.