Egemenler, yaptıkları “işleri” çoğu zaman gizli kapaklı yaparlar. Bu yaptıkları “güzellikleri” nazar değmesin diye geniş halk yığınlarından saklama ihtiyacı duyarlar. Bundan kaynaklı yine kendi çıkardıkları yasa ve kanunlarla medya ve son yılların gözdesi olan sosyal medya üzerinde hummalı sansür uygulamasına girişirler.
Aslında dünyanın tüm ülkelerinde sansür, devletlerin en önemli silahlarından biridir ama bizim gibi “ileri demokrasi” ülkelerinde sansürün tadı daha başka olmaktadır. Herkesin çok iyi hatırlayacağı gibi Gezi İsyanı’nda sanki sokaklara çıkan halklar değil de penguenlermiş gibi meseleyi algılamamız istenmiştir. Gezi İsyanı sürecinde yaşananlar, herkesin yakıcı bir şekilde hissettiği sansür belasına en iyi örnektir. Önemli toplumsal olaylar, katliamlar ve davalar da sansürden nasibini bolca alır ülkemizde. “Güvenlik” adı altında yasaklar gelmeye başlar. Suruç’ta katledilen 31 devrimci ile ilgili yayın yasakları ve mahkemenin “gizliliği” en son örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Evet, sansür bizleri “hakikatten” koruyor.
Canım devletin gücü de, zekası da bir yere kadar
Son yıllarda hızla gelişen, geniş halk yığınlarının örgütlenmesi ve harekete geçmesinde ciddi bir yeri olan sosyal medya, devletin en çok saldırdığı alanlardan biri olmuştur. Zaten büyük medya kuruluşlarının çoğu yandaş olduğundan, devlet enerjisini tamamen kendi kontrolü altında olmayan/olamayan sosyal medyaya harcamaktadır. Özellikle an itibari ile yapılan paylaşımlar ve video çekimlerinin, devletin yalanlarını hem geniş kitlelere duyuruyor hem de insanlardaki tepkiselliği artırıyor olması, devletin sinirini iyice bozmasına vesile olmuştur. Sansür Tayyip boşuna feryat figan etmiyor: “Facebook başımızdaki en büyük beladır” diye.
Sosyal medyayı en fazla kullanan ülkeler arasında yer almamız, devletin işini ve zekasını zorluyor. Gezi ruhuyla beraber sosyal medya üzerinden ironik eleştiri anlayışı da oldukça popüler oldu. Hal böyle olunca, devlet çareyi (karşılık verecek zekadan yoksun olduğu için) sayfaları kapatmakta ve haber sitelerine erişimi yasaklamakta buldu. “Eee onlar kapatır da biz açamaz mıyız?” diyen halkımız, sosyal medyanın kullanışlı olmasından kaynaklı, hemen yeni hesaplar üzerinden savaşa kaldığı yerden devam etmektedir. Böylelikle devletin sansürü halkımız tarafından sansürlenmiş oluyor.
Korkunun ecele faydası yok
Sosyal medyayı en iyi ve yoğun kullanan gençlik ve gençlik örgütleridir. Devlet de doğal olarak en fazla saldırıyı ve sansürü bu alana yoğunlaştırmıştır. Yeni Demokrat Gençlik facebook sayfasının defalarca kapatılması tesadüf değildir, korkunun bir başka adıdır. Yine Suruç Katliamı’nın ardından ETHA başta olmak üzere birçok muhalif facebook sayfası ve haber sitesinin kapatılması bu korkunun açık göstergesidir. Açıktır ki devlet korkuyor. Çünkü, yaptığı katliamların hesabı sorulduğunda kendi inşa ettiği sömürü düzeninin enkazı altında kalacağını çok iyi biliyor. Korktukça saldırıyor, yasakçı zihniyetini ve katliamcı yüzünü daha da belirgin gösteriyor. Ama ne yaparsa yapsın gerçekler için mücadele edenler er ya da geç güneşi halkların yüzüne çevirecek ve devlet aygıtını karanlıkta boğacaktır. İşte o zaman korkunun ecele faydasının olmadığı bir kez daha dünya halkları nezdinde ispatlanmış olacaktır.
Sansür, eski sansür değil
Aslında yazının genelinden de anlaşılacağı gibi devletin yasakçı politikasının ürünü olan sansür, halkımızın çabası ve sosyal medyanın yardımları sayesinde etkisini oldukça azaltmıştır. Bundan 10 yıl önce sansür yüzünden geniş halk yığınları “hakikatten” korunuyorken, şimdi bahsettiğimiz olanaklar sayesinde “iki tuşla” gerçeklere ulaşarak “hakikatten” kaçamıyorlar. İşin güzel ve komik yanı ise görmek istemesen veya araştırmak istemesen bile sosyal medyaya girdiğinde “gerçek” pat diye karşına çıkıyor! Bırakalım isteyenleri, istemeyenler de hakikatten kaçamıyor.
Burada dayanışmayı es geçmemek gerekiyor. Devrimci dayanışma veya komşu, esnaf dayanışması gibi dayanışma örnekleri sıkça karşılaştığımız durumlardır. Sosyal medya alanına saldırı olunca bu sefer “sayfalar arası dayanışma” cümlesini duyar olduk. Devrimci dayanışmanın etkisi kaçınılmaz bu dayanışma meselesinde. Ama devrimciler tarafından yönetilmeyen sayfaların da devreye girmesi ile ortaya yeni bir kavram olan “sayfalar arası dayanışmayı” ortaya çıkarmıştır.
Son olarak, egemenler ne kadar sansür politikalarını kendi iğrenç pratiklerini kapatmak için uygularsa uygulasın, gerçekler ezilen tüm kesimler tarafından ortaya çıkartılacak ve işte o zaman sansür kavramı sonsuza dek “sansürlenecektir!”