Devlet baskı, katliam, sokağa çıkma yasakları, kadın bedenine dönük saldırılar, gözaltında kaybetme ve daha birçok yönteme başvurarak halk üzerinde korku iklimini hakim kılmaya çalışıyor. Örneğin bir Kürt anadilini öğrenmek ve konuşmak isterse devletin tekçi zihniyeti devreye girer gözaltı, tutuklama, kaybetme ya da katliamla devam edecek olan süreci işletir. Kadın mücadelesinde de tablo aynı. Kadının eril zihniyete karşı verdiği emeği hedef gösterir, erkeklere “mırıldanır” geçersin diye akıl verir.
Bu ve benzeri örnekler yaşadığımız toplumda karşılaşılması çok zor örnekler değil. Özellikle güncel ve hatırlanabilir olmasından dolayı 7 Haziran seçimlerinin ardından emeğe-emekçiye, kadına, doğaya, köylüye, Kürde dönük topyekun saldırının vardığı boyutu örnek verebiliriz.
İşçiye ve emekçiye…
Kiralık işçilikten tutalım da, OHAL ile birlikte başlatılan cadı avında 12 bine yakın eğitim emekçisinin açığa alınarak topyekun saldırının bir ayağı yaşama geçirilmesi, istihdam bürolarından eylemlerin yasaklanmasına, krizin faturasının emekçilere kesilmesine kadar bir dizi saldırı gündemdedir.
Kadın ve LGBTİ’lere…
Kadına yönelik saldırılar ise kadın bedeninin teşhir edilmesinden tutalım tacizci, tecavüzcü zihniyetin pratik- lerinin meşrulastırılmasına ve gericiliğin beslenerek yaşamın her alanında kadına yönelik bir saldırı furyasına çevrilmesine tanık olduk bu süreçte. Toplumun tüm erkeklik hallerinin devlet katından yapılan açıklamalarla nasıl teşvik edildiğini, yargının giderek daha da nasıl erkekleştiğini gördük. Homofobik-transfobik saldırıların nefret cinayetlerinin bu dönemde artışı ise heteroseksist erkek yapının bir yansıması oldu bu süreçte.
Doğaya…
Doğa katliamında TC devletinin eline su dökebilecek az devlet vardır. Satılmadık toprak parçası bırakmayarak, özel şirketlerle yağma ve talanı garantileyerek yapıyorlar bunu. Direnen köylülerin, çevre mücadelesi verenlerin mücadelesine de benzer bir yaklaşım izlememekte.
Kürde…
7 Haziran seçimlerinin ardından saldırıların en yoğunlaştığı alan T. Kürdistanı. Burada Kobanêli çocuklarla savaşın travmasına dokunmak isteyenlerin 20 Temmuz’da katledilmesi saldırıların da startını vermiş oldu. Mahallelerini, ilçelerini artan polis terörüne karşı öz savunma ile koruyanlar, en doğal hakları olan özyönetim direnişi geliştirilenler katledilerek bedenleri buzdolaplarında bekletildi. Cesetlerinin sokak ortasında alınması günlerce engellendi, olmadı toplu olarak Cizre’de vahşet bodrumlarına imza atıldı. Bununla yetinilmedi boyun eğdiremediğini gözaltında “kaybetti”. Bunlar devletin 1.5 yıllık icraatlarının sadece bir kısmı. Daha geçmişe gitmeye gerek yok…
#HurşitKülterNerede #FailTCDevleti
Çünkü bu devlet, faşizmle kurulmuş ve öyle yönetilmeye devam ediyor. Kendinden olmayana, ona biat etmeyene her türlü yolu reva gören bir anlayışla… Onun içindir ki bu anlayışa direnenler, boyun eğmeyenler ya katlediliyor ya da gözaltında kaybediliyor. 27 Mayıs Cuma gününden bu yana haber alınamayan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Şırnak il yöneticisi Hurşit Külter de boyun eğmeyenlerdendi. Özel harekatçılara ait olan sosyal medya hesaplarında gözaltına alındığı kabul edilmesine rağmen devletin makamları, Hurşit Külter’i kaybetmedeki ısrarını sürdürüyor. Tıpkı ‘90’larda işlediği 17 bin faili meçhuldeki ısrarını koruduğu gibi. 17 bin faili meçhulün yakını ise her cumartesi başta Galatasaray Lisesi olmak üzere birçok alanda bir araya gelmeye, çocuklarını devletten istemeye devam ediyor.
“Kayıplarımızı istiyoruz”
Geçtiğimiz Cumartesi Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelerek 600. buluşmalarını gerçekleştiren Cumartesi aileleri, 21 yıldır bu ülkenin gerçekliğine tanıklık ederek mücadelelerini sürdürüyor. Onlar eşlerinin, çocuklarının, annelerinin, babalarının veya bir yakınlarının akıbetini sorarak, devletin 21 yıldır işlediği suçları nasıl gizlediğine tanık oldular.
600 haftadır gözaltında kaybedilenlerin fotoğraflarını taşıyarak bu suçla yüzleşilmesi, hesaplaşılması ve adaletin sağlanması için Galatasaray Lisesi önünde bir araya geliyorlar. 21 yıldır süren acının kuşaktan kuşağa geçtiği, direniş bayrağının devralındığı, karanfillerin elden ele dolaştığı, umut yüklü yüreklerin direnişi devletin kendi işlediği suçların soruşturamayacağı gerçeğinin farkında olarak “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” diyorlar.
Her şeyin bilincinde olan direnenler, devletin korkusunu büyütenler olarak, ısrar ve inadını koruyarak mücadele ediyor. Korkuya karşılık korku yaratarak, bedel ödeyerek, devlet gerçeğini bilerek, boyun eğmeyerek ve “katili tanıyoruz, katil devlettir” diyerek…