Dersim, geçmişten günümüze nüfusunun tamamına yakın bir oranında Kürt/Alevilerin yaşadığı önemli kent merkezlerindendir. Coğrafi olarak yüksek dağların çevrelediği, ulaşımın hayli zor olduğu “doğal bir kale” biçimindedir.
Dersim, Osmanlı döneminde de ordunun giremediği dolayısıyla devlet gücünün nüfuz edemediği, kendi içindekiler bakımından korunaklı, egemen güç tarafından bilinmez, iç tehdit unsuru olarak görülmüştür.
Özerkliğini doğal coğrafi yapısıyla oluşturduğu gibi, kültürel olarak bağlılık ile vergi toplayan, zorla askere almak istenen, bölgeye gönderilen Kaymakamlar aracılığıyla para ile yıldırılmak istenen Dersim halkı, özerkliğini korumayı kendine misyon biçmiş ve Dersimliye çocuğu, genci, kadını, yaşlısıyla direnme zamanı gelmiştir.
Yüzyıllardır Dersim’de doğan herkes kendisine bırakılan doğa, kültür, inanç mirasını koruma ile doğal bir görevle karşı karşıya kalmıştır. Osmanlıdan TC’ye katliamcının adı değişmiş, zihniyet Mustafa Kemal ve güdümündeki faşist güruh ile vücut bulmuştur. Dersimliye yine katliam, sürgün, asimilasyona karşı direnmek kalmıştır. TC’nin ’38’deki bu katliamından sonra doğan herkes Osmanlı’da olduğu gibi yine doğal olarak gelişen doğayı, kültürünü, dilini, inancını koruma içgüdüsüyle büyümüştür.
Tarihler ilerlese de faşizm Dersim’e yüzünü göstermekten hiç vazgeçmemiştir. Darbeler ile birlikte gelen işkenceler, nice baskılar ’90’lı yıllara gelindiğinde faili meçhuller, köyleri boşaltılan, evleri yakılan aileler… Tarihi kanlı, direnişlerle dolu Dersimliye sürgünler düşse de sürgünün çocukları topraklarını unutmamıştır.
Devlet, geçmişten günümüze birçok algı ile hala “tehlike arz” eden Dersim’i sözde kontrol altında tutmayı denemektedir. Özellikle uzun vadede bu politikalarını güçlü kılacak kesim şüphesiz ki gençliktir. Gençliğin, eğitim sistemiyle dili, inancı yok sayılıyor. Şehirde çalışma alanları yaratılmayarak başka şehirlere zorunlu sürgünler ile topraklarından koparılıyorlar. Yine uyuşturucu ile düşünce sistemlerini sorgulamaya kapatmaları, maddi kaynak yaratamayacak gençliği ajanlaştırmak, hırsızlığa yönlendirmek gibi kirli politikalar izleniyor.
Halk gençliğinin Dersim bölgesinde direniş ile karşıladığı gericiliğe, yozlaşmaya karşı durduğu diğer bir nokta ise yıllardır süren birahaneler ve buradan doğru geliştirilen yozlaşma politikasıdır.
Sistemin metalaştırıp, kadına biçtiği misyon ile gençliğin zaaflarını kullanarak yozlaştırılmak istenmesine karşı sisteme karşı direndiğini tarihinden aldığı misyon ile göstermiştir. Sistemin yaratmaya çalıştığı kadın ve karşısında olması gereken erkek profil algısına karşı durmuştur.
Kültürüne, diline, doğasını yok etmek isteyenlere karşı yürüttüğü şanlı direnişin arkasında şüphesiz ki adil, eşit, dünyayı yeniden yaşanabilir kılmak için mücadele eden Devrimci neferler vardır Zalimlerin zulmüne halk ile karşı gelmektedirler. Gelecekleri sistematik bir şekilde karartılmak istenen gençler için militanlar halkının mermisi olup namluya sürülmüştür.
Gençlerin, sistemin istediği bireyler olmaktan çıkabileceğini ve bununla mücadele etmenin nasıl gerçekleşeceğini göstermişlerdir. Yaşamlarını yeniden yaşanılabilir kılmak, sadece kendinin değil bütün halkı sararcasına düşünen gençler geleceksizleştirmeye son vermek, eşit adil yaşanılabilir bir dünya için halkının sesi olmuş dağlarda partizanca hesap sormuştur.
Kendinden sonraki gençlerin asimilasyona, sürgüne, katliama uğramaması için umut olmuştur.
Gençlik, sistemin saldırılarına karşı Dersim halkının direniş meşalesi olmuştur. Yeni kuşağın uğrayacağı he türden asimilasyon ve yok etme politikalarına en iyi cevabı, “Devrimci mücadele ne kadar güçlenirse düşlenilen eşit, adil bir yaşam o kadar çabuk gelecektir” olmaktadır.
Dersim’den bir YDG’li