Dünya tarihi faşist yönetimler ve onlara karşı direnen halkların mücadelesi ile dolu bir tarihtir, bu tarihin ve mücadelenin orijininde her daim gençler yer almıştır. Bu mücadele geleneği ve mirası insanlık tarihine sayısız kazanımlar ve isimsiz kahramanlar kazandırdığı gibi gençliğe de mücadelede öncü rolü vermiştir. Gençlik her daim toplumu diktatörlüklere karşı koruma, faşizme karşı yürütülen mücadeleye öncülük etme ve özgür-eşit bir gelecek kurma ile mükelleftir.
Bugün bu tarihi görev ve misyon her zamankinden daha çok kendini hatırlatmakta ve dayatmaktadır. Faşizmin kurumsallaştığı, toplumu ve tüm muhalif kesimleri nefessiz bırakmaya çalıştığı bir dönemden geçmekteyiz. AKP-MHP bloğunun toplumu baskı, ölüm, tutuklama, açlık ve yoksullukla terbiye ettiğini, faşizmin yelpazesini her geçen gün genişlettiğini görmekteyiz. Şüphesiz ki faşizm, bir bütün olarak toplumu sindirme ve sessiz bırakmaya çalışmaktadır ama bu emelini gençler ve kadınlar şahsında gerçekleştirmeye çalışmaktadır. İlk hedef alınan ve sindirilmeye çalışılan gençler olmaktadır.
Toplumun öncüsü, mücadelenin motor gücü, halkların ve hakikatin sesi olan gençler iktidarın baskı politikalarına sürekli maruz kalmaktadır ve bu baskı politikaları her geçen gün artarak devam etmektedir. Gençlerin kendini var edebildiği bütün yaşam alanları yok edilmektedir, sokaklar, mahalleler, akademiler yani kısacası gençliğin olduğu bütün alanlar faşizm tarafından kuşatılmış durumdadır. Kürdistan ve Türkiye’de gençlik; yoksulluk, uyuşturucu, fuhuş, asimilasyon ve eğitim sisteminde izlenen politikalarla kimliksizleştirilmeye ve geleceksizleştirilmeye çalışılmaktadır.
İktidarın amacı tamamen sinmiş, kendi kültürel kodlarından ve gerçeğinden uzak, apolitik bir gençlik yaratmaktır ve bu istediğini yapmak için yıllardır devletin aygıtları ile tüm gücünü seferber etmiş durumdadır. Yıllardır eğitim sisteminde izlenen politikalar ile sistemin içinin boşaltılması, akademilerin iradesiz ve işlevsiz bir hale getirilerek kampüslerin kolluk ile doldurulması, milyonlarca gencin işsizliğe mahkum edilmesi, örgütlü bütün gençlik yapılanmalarına sabah-akşam operasyonlar düzenlenmesi gençliğe ve muhalif sesleri sindirme politikalarıdır. Yine gençlerin tutuklama, taciz-tecavüz, kaçırılma ve ölüm ile yüz yüze bırakılması bu politikalardan bağımsız düşünülemez.
Dersim’de kaybettirilen Gülistan Doku, Batman’da uzman çavuşun tecavüzüne uğradıktan sonra intihar eden İpek Er, erkek arkadaşı tarafından vahşice katledilen Pınar Gültekin, yoksulluk nedeniyle hayatına son veren Sibel Ünli ve daha ismini sayamadığımız yüzlerce genç bu politikaların kurbanı olmaktadır. Yine onlarca genç kendisini istihbarat olarak tanıtan kişilerce kaçırılmış ve tehditlere, ajanlık tekliflerine, şiddete maruz kalmıştır. İktidar bizleri göz göre göre sindirmekte, öldürmekte veya ölüme mahkum etmektedir. Sadece son aylarda yaşananlara dahi bakarsak hepsinin alt metninde iktidarın derinlikli kirli politikalarını çok rahat bir şekilde görebiliriz.
İktidarın gençlere dönük bu denli derinlikli politikalar izlediği bir dönemde var olan tüm devrimci gençlik örgütlerinin kendilerine dönmesi ve mücadele pratiklerini sorgulaması gerekmektedir. Böylesi zorlu bir dönemde özelde gençlerin, genelde de toplumun sorunlarına ne kadar cevap olabiliyoruz, faşizme karşı yürüttüğümüz mücadelede ne denli başarılı olabilmekteyiz? Bu soruların cevaplarını düşünürken mücadele geleneklerimizin tarihsel okumalarını iyi bir şekilde yapmak, günümüz koşullarını, siyasetini ve konjektürel yapısını iyi analiz etmek ve geleceğe dair sağlam temellendirmeler ile sağlıklı öngörüler oluşturmak zorundayız. Bu sorular ışığında kendimize döndüğümüz anda faşizme karşı başarılı olmanın yolunun birlikte mücadeleden geçtiğini çok rahat bir şekilde görebiliriz.
Birlikte olmanın, her şart ve koşulda beraber mücadele etmenin efsununu ve başarısını daha önce defalarca tatmış halkların gençleri olarak bizlerin de faşizmin üstüne beraber yürüme noktasında ısrarcı olması gerekmektedir. Gençliğin mücadele tarihi ve belleği kolektif mücadelelerin tarihi ve belleğidir. Devrimci gençlikteki beraber mücadele etme ruhunu Filistin’de, Küba’da, 68 kuşağında, Amed zindanında, Gezi’de, Kobanî’de ve daha sayısız birçok yerde gördük. Nitekim Birleşik Gençlik Meclisi’ni oluşturmaya dönük yapacağımız çalışmaların startını verdiğimiz açıklamaya da 3 defa saldırı oldu ve 60 genç yoldaşımız gözaltına alındı. Bu da bizlere faşizmin kimden, neyden korktuğunu çok açık bir şekilde gösterdi.
Faşizm birlikten korkuyor, o vakit daha çok birleşmemiz, Birleşik Mücadele’yi büyütmemiz gerekiyor. Bu tarihi misyon ve görev bizlere Denizlerin, Mahirlerin, Mazlumların, İboların, Paramazların, Ethemlerin, Arinlerin bıraktığı bir mirastır. Bugün bu geleneği sürdürmek ve ortak bir mücadele hattı örmek en büyük sorumluluğumuz. İşte böylesi tarihsel referanslar ışığında bir araya gelmenin kıymetini açığa çıkarmanın, bu muazzam gücü herkese göstermenin anahtarı ve adıdır “Birleşik Gençlik Meclisi”. Bu meclis gençliğin, faşizme karşı sistemli ve doğru bir mücadele yürütmesinin adresi ve yoludur. Faşist bloğun, devletin tüm aygıtlarını seferber ederek topluma ve gençliğe saldırdığı böylesi bir dönemde gençlerin de mücadele geleneklerinde olan, kültürel kodlarında olan birlikte yürüme ve mücadele etme pratiklerini sergilemesi gerekmektedir. Bu yönüyle bir araya gelmek, faşizme karşı ortak bir mücadele hattı kurmak örgütlü gençliğin son dönemlerde almış olduğu en isabetli ve faşizmi korkutan hamlesidir.
Faşizme karşı halkların söz kurma hakkının engellendiği, topluma karamsarlığın çökertildiği, biat kültürünün oturtulmaya çalışıldığı bir dönemde, gençlik örgütlerinin her birinin ayrı dar mücadele alanlarında sıkış(tırıl)ması kabul edilecek veya izah edilecek bir durum değildir. Gençliğin böylesi dönemlerde kendi gündemini yaratması ve bunun ışığında topluma nefes aldırarak faşizmi geriletmesi gerekmektedir. Ancak son dönemde tüm gençlik örgütleri bir bütünen topluma sirayet etmiş söz kuramama ve etkili bir mücadele yürütememe açmazından kaçamamaktadırlar. Söylemler ve pratikler örtüştürüldüğünde içine düştüğümüz açmaz sert bir kaya gibi yüzümüze çarpmaktadır. Bu açmazdan çıkmanın yolu geçmişi iyi okumak ve dönemin ruhunu doğru bir şekilde yakalayabilmektir. İşte tam da bu noktada içinde bulunduğumuz şartlar bize birlikte yürümeyi, mücadele yürütmeyi dayatmaktadır.
Bizler bu gerçekliği es geçtiğimiz anda faşizm karşısında yenilmeye mahkum oluruz ve gençlerin şahsında bu coğrafyada yaşayan halklar faşizmin kılıcından geçer. Bu gerçekliklerin farkında olarak ördüğümüz ortak mücadele hattını genişletmek ve faşizmi yenilgiye uğratmak yegane amacımız olmalıdır. Birleşik Gençlik Mücadelesi’nin “Özgürlüğümüz için Faşizme Karşı Birlikte Yürüyoruz” şiarı ile başlattığı bu mücadeleyi büyütmek; umudu, özgürlüğü, barışı ve zaferi büyütmektir. Tüm gençlerin, faşizme karşı örülen bu mücadele hattında kenetlenmesi gerekmektedir; kendimiz için, geleceğimiz için, toplumumuz için bizlere atfedilen olan bu tarihsel sorumluluğu yerine getirmek ile mükellefiz. Bu sorumluluğu layıkıyla yerine getirmediğimiz anda er ya da geç tarih bizi sorgulayacaktır, bizlere devredilen bu köklü mücadele mirasını yükselterek sürdürmeliyiz.
Biz gençler daha önce defalarca faşizmi yenilgiye uğrattık ve yine uğratacağız. Bu zaferi hep birlikte mücadele ederek kazanacağız ve halklarımıza armağan edeceğiz.
*HDP Diyarbakır Milletvekili (13.11.2020, Yeni Yaşam)