DerlediklerimizGüncel

DENİZ ARAS | Ayşe tatilden dönmedi!

Kıbrıs’ta 50 yıldır süregelen işgal gelinen aşamada “iki devletli çözüm” söylemleriyle ilhaka evrilmiştir. Kuzey Suriye’de gerek İslamcı çeteler aracılığıyla ve yetmediği koşullarda doğrudan Türk Silahlı Kuvvetleri’yle işgal edilen bölgelerde atılan adımlar, bu bölgelerin ilhak edilmesi amaçlıdır.

TC devletinin Kıbrıs’ı işgal etmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yıldönümü nedeniyle işgal edilen topraklarda kurulan ve TC’nin dışında kimsenin tanımadığı “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” (KKTC) denilen ve “yavru vatan” olarak tanımlanan göstermelik devletin kuruluşu, “yurtta ve dış temsilciliklerde ve yavru vatan”da “coşku”yla kutlandı.

Türk hakim sınıfları açısından “yavru vatan”daki işgal kutlamaları, son dönem “normalleşme” söyleminin ürünü olarak iktidarı ve muhalefetiyle “tam kadro” katılıma sahne oldu.

TC devletinin “Barış Harekatı” adını verdiği Kıbrıs’ın işgalinin gerçekte bir işgal ve ilhak harekatı olduğu, aradan 50 yıl geçtikten ortaya çıkan somut durumdan hareketle kanıtlanmış durumdadır. “Ayşe tatile çıktı” parolasıyla başlatılan ve Adaya “barış getirme” iddiasıyla propaganda edilen “Kıbrıs Barış Harekatı”, gerçekte Kıbrıs adasının işgal edilmesi ve burada yaşayan Rum halkının katledilerek yerlerinden sürülmesinin ve adanın kuzeyinin ilhak edilmesiyle sonuçlanmıştır.

Kıbrıs’ın kuzeyinin işgali ve ilhak edilmesi, TC devletinin kuruluşunun ardından devletin kurucusu M. Kemal’in ölümünden kısa bir süre önce Suriye’nin denetiminde olan ve “İskenderun Sancağı” adı verilen bölgenin “Hatay” adı verilerek ilhak edilmesinden örnek alınarak gerçekleştirilmiştir.

Dahası Kıbrıs’ın işgal ve ilhakının “Barış Harekatı” olarak propaganda edilmesi, sonradan örneklerini sıklıkla gördüğümüz; TC hapishanelerdeki tutsakları katletmek için yapılan katliam saldırısının “Hayata Dönüş”, Kuzey Suriye’de Afrin’i işgal saldırısının “Zeytin Dalı Harekatı”, Azez-Cerablus hattının işgal edilmesinin “Barış Pınarı Harekatı” olarak adlandırılması vb. örneklerinden de görüleceği üzere katliam, işgal ve ilhak saldırıları gerçeklikle tam tersi tanımlamalarla propaganda edilmiştir.

Devrimci tutsaklar katledilerek “hayata döndürülmüş”, Kıbrıs işgal edilerek “barış getirilmiş”, Kuzey Suriye ve Irak Kürdistanı işgal saldırıları “güvenliğin sağlanması” olarak gerekçelendirilmiştir.

Gelinen aşamada “barış getirmek” iddiasıyla işgal edilen Kıbrıs’ın kuzeyinin TC tarafından ilhak edildiği açıktır. Bu işgal ve ilhak nedeniyle TC devleti tarafından Kıbrıs’ın yerli Türk halkının “federal çözüm” talebi dahi reddedilmektedir.

Türkiye’nin Kıbrıs’a askeri müdahalesinin 50. yılı dolayısıyla TBMM’de kabul edilen tezkerede “iki devletli çözüm”ün yegane yol olduğu öne sürülmekte ve dünyaya KKTC’yi tanıma çağrısında bulunulmaktadır. Bu durum TC devletinin Kıbrıs’ın kuzeyini ilhak ettiğinin ilanı olarak görülmelidir.

“Kıbrıs davası” iktidarı ve muhalefetiyle Türk hakim sınıflarının ortaklaştıkları bir konudur. Böyle olduğu içindir ki ana muhalefet partisi CHP’nin lideri mecliste kabul edilen tezkereye ilişkin yaptığı açıklamada, “50’nci yılda dünyanın gözünün önünde de Kıbrıs meselesinde iktidar-muhalefet ayrışmak da doğru bir yaklaşım olmaz” diyebilmektedir.

Dahası Kıbrıs işgalinde izlenen siyaset günümüzde Suriye’nin kuzeyinde ve Irak Kürdistanı’nda gerçekleştirilen işgal ve ilhak saldırılarının hedefi hakkında da net bir fikir vermektedir.

İktidarıyla muhalefetiyle TC devletinin Kıbrıs’ta izlediği politika, geleneksel devlet politikasıdır. Bu politika işgalci ve ilhakçıdır. 50 yıldır Kıbrıs’ta sürdürülen politika son yıllarda Kuzey Suriye’de ve Irak Kürdistanı’nda işgal edilen bölgeler açısından da izlediği ve izleyeceği politikayı açık etmektedir.

Suriye’de “normalleşme” açıklamaları da bu politikaya hizmet etmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Kıbrıs’ta federal bir çözümün mümkün olmadığına inanıyoruz” derken aynı zamanda B. Esad’a da mesaj vermektedir. “Fiili olarak işgal ettiğimiz topraklardaki hakimiyetimizden mecbur bırakılmadıkça vazgeçmeyiz.  Tam tersine fırsat bulursak resmi olarak da ilhak ederiz” demektedir.

Ana muhalefet partisinin bir önceki liderinin Ekim 2021 tarihinde İstanbul’da Suriyeli sığınmacılarla buluşmasında vatanlarına dönecek mültecilerin güvenliği için “Kuzey Kıbrıs modeli”ni önerdiği bilinmektedir. CHP’nin yeni liderinin “siyasette normalleşme” adına Kıbrıs tezkeresine “iktidarla ayrışmak doğru olmaz” diyerek onay vermesi ve dış politika konularında “yurtdışında Türkiye partisiyiz” açıklamalarının da göstereceği üzere; TC devleti iktidarıyla muhalefetiyle Kuzey Suriye’de ve Irak Kürdistanı topraklarında işgal ettiği bölgeler için “Kuzey Kıbrıs Modeli” politikası izlemektedir.

Kıbrıs’ta 50 yıldır süregelen işgal gelinen aşamada “iki devletli çözüm” söylemleriyle ilhaka evrilmiştir. Kuzey Suriye’de gerek İslamcı çeteler aracılığıyla ve yetmediği koşullarda doğrudan Türk Silahlı Kuvvetleri’yle işgal edilen bölgelerde atılan adımlar, bu bölgelerin ilhak edilmesi amaçlıdır.

Federe Kürdistan Bölgesi’nde KDP aracılığıyla gerçekleştirilen askeri işgal, bu bölgenin ilhakını amaçlamaktadır. Kısaca TC devletinin geçmişte “İskenderun Sancağı” ve Kıbrıs’ta izlediği politika günümüzde Kuzey Suriye’de ve Irak Kürdistanı’nda hayata geçirilmektedir.

(31 Temmuz 2024. Yeni Yaşam)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu