Genelde Ortadoğu özelde Kürt coğrafyasından hareketle şu gerçeklere her koşulda dikkat çekmemiz gerekir: Emperyalistlerin ve işbirlikçi gerici devletlerin saldırılarına karşı ayakta kalmanın, zaferi kazanmanın tek güvencesi, çeşitli milliyetlerden halkların birleşik mücadelesidir. Bu mücadele ne kadar devrimci ilkelere yaslanarak yürütülürse karşı devrimci güçlerin “böl-yönet” politikaları da o denli boşa çıkarılır. Halkların dayanışma duygusunu güçlü kılarak enternasyonal bilincin gelişmesine ivme kazandırılır.
Yakın tarihimizde Rojava’da IŞİD çetelerine karşı mücadelede halkların ve enternasyonal güçlerin birleşik mücadelesi tam da yukarıda işaret ettiğimiz dayanışmanın, devrimci enternasyonal bilincin güçlü işaretlerini açığa çıkardı. Bu çizgide derinleşmek dün olduğu gibi bugün de güncel bir görev olarak karşımızda durmaktadır. Elbette ki her devrimci görev gibi bu görev de ciddi zorluklar içermektedir.
Şöyle ki; yıllara dayalı emperyalist saldırganlığın, ırkçı milliyetçiliğin yaydığı karanlık, halklar arasında yarattığı düşmanlık, düşünsel planda köleliğe yol açtı. Ne yazık ki, düşünsel plandaki yoksulluğun-köleliğin olduğu her yerde ezilen uluslar cephesinde dar milliyetçi bakış açıları, emperyalistlerle ve gerici devletlerle iş birliği temelinde ilişkiler geliştirmenin zemini de güçlenir.
Yine böylesi dönemlerde ırkçı faşist saldırılar, yıkım, asimilasyon ve inkârcı politikalar zirve yapar. TC tarihi, Kürt ulusu ve Ermeni halkı başta olmak üzere tüm azınlık milliyetlere karşı bu karşı-devrimci icraatla doludur. Ve bugün de bu icraatlar bir bütün olarak Kürt coğrafyasında devam etmektedir.
Kürt halkına düşmanlık bir devlet politikasıdır
Her seçim döneminde “demokrasiye, özgürlüğe”, Kürt ulusal sorununun “çözümüne” dair söylemler havada uçuşur. Bu yerel seçim sürecinde bu yönlü propagandalarda eski tarzda bir yoğunluk yaşanmadı. Bu sonuca ilişkin şu nedenleri sıralamak mümkündür: Seçimlerin yerelliği, iktidar ortağı partilerin yalan propagandalarının kitlelerde yaratmış olduğu karın tokluğu ve ırkçı milliyetçi rekabetin yarattığı pazar darlığı vb.
Buna karşın yine kimi Kürt siyasetçileri “çözüm sürecine” atıfta bulunarak seçim sonrasında yeniden bu sürece dönülmesine dair açıklamalarda bulundular. Bu açıklamaların bu siyasetçilerin düşünceler mi, yoksa genel bir yaklaşımı mı ifade ettiğini bilmiyoruz. Çünkü tersi yönde de açıklamalar oldu.
Ama her dönem Kürt ulusuna karşı izlenen karşı devrimci politikaların bir hükümet veya iktidar değil, devlet politikası olduğunu biliyoruz. Ve devletin bugün Kürt halkına karşı izlemiş olduğu politika da imha ve inkâr üzerine kuruludur. Kürt halkının başta Rojava olmak üzere bir bütün olarak Kürt coğrafyasında can bedeli bir mücadeleyle kazanmış olduğu tüm kazanımları-mevzileri yok etmeye ayarlıdır.
Tam da kimi Kürt siyasetçilerinin yeni bir “çözüm”, “Erdoğan muhataplığından” söz ettikleri bu dönemde, Türk devleti Irak Kürdistanı’nda işbirlikçi KDP ve Irak devleti yetkilileriyle PKK mevzilerine saldırmak için haritalar üzerinde planlar yapıyorlardı. Ve görünen o ki, bu güçler önümüzdeki süreçte de gerillaya dönük saldırılarını sürdürecekler. Keza TC, Rojava’da da işbirlikçi bir gücün KDP üzerinden örgütlenmesi için gereken desteği sunmuştu. Ve KDP’nin bu yönlü çalışmaları sürüyor-sürecektir de. Bölgedeki emperyalist güçlerin ve gerici devletlerin bu yönlü çalışmaları önlemeye dönük herhangi bir çabaları olmaz. Bilakis kimi güçlerin aktif desteği olur.
Kürtler içinde düşmanlık yaratmak, Kürt halkını birbiriyle çatıştırarak zayıflatmak, emperyalistlerin ve bölgedeki suç ortaklarının daima başvurdukları kirli politikalardan biridir. Yine TC bugün bölgede yaptığı birçok saldırıyı çeteler vasıtasıyla örgütlüyor. Bu ve benzeri güçlerin, Kürt coğrafyası üzerinde egemenlik kuran faşist ve gerici devletler tarafında, Kürt halkının haklı ve meşru mücadelesine karşı savaş cephesine sürülmeleri her zaman gerçek bir olgu olarak karşımızda olacaktır.
Karşımızda olan diğer bir gerçek olgu da şudur: Kürt coğrafyasında ulusal temeldeki örgütlenmeler esas olarak iki farklı eğilim temelinde şekillenmişlerdir.
Birinci eğilim; esas olarak Kürt burjuva ve feodallerin çıkarlarını savunma temelinde şekillenmiştir. Söylemde ifade edilen ulusal demokratik talepler de, tamamen bu sınıfların çıkarlarını korumaya endekslidir. Bu güçlerin bulundukları alanlarda ilerici ve devrimci güçlere karşı düşmanca bir politika izlemeleri, emperyalizm ile bölge gericiliğiyle işbirliği temelinde bir politika geliştirmeleri tam da bu sınıfsal karakterlerinden kaynaklanmaktadır.
Irak Kürdistanı’ndaki KDP bu işbirlikçi çizginin günümüzdeki en uç temsilcisidir. Kürt ulusal demokratik taleplerinin içini boşaltan Kürt burjuva feodallerin ve emperyalizmin çıkarlarını savunan bir hareket bölgedeki demokrasi güçlerinin değil emperyalizmin ve gericiliğin müttefikidir. Dolayısıyla bu çizginin Kürdistan coğrafyasındaki tüm savunucularının niyetleri ne olursa olsun objektif olarak emperyalizm ve bölge gericiliğine hizmet etmiş olurlar. Hiç kimse ilericilik-yurtseverlik adına Irak hükümeti ve TC ile iş birliği yapan KDP’nin PKK gerillasına dönük saldırısını haklı gösteremez. Elbette ki gerilla bu saldırılara karşı büyük bedeller ödeyerek direniyor ve direnecektir de. Bu coğrafyada emperyalizm ve gericiliğe karşı varlığını sürdürmenin yolu direnmekten-direniş mevzilerini çoğaltmaktan geçiyor.
İkinci eğilim ise tüm yetmezliklerine, eksikliklerine rağmen ulusal demokratik talepleri savunmakta ısrar eden, daha demokratik, özgürlükçü bir çizgidir. Bu çizgi esas olarak Kürt feodallerine ve burjuvazisine değil, yoksul Kürt köylüsüne ve emekçilere dayanmaktadır. Anti-emperyalist mücadele ve bölge gericiliğine karşı tutumda bu çizginin de eleştirilecek yönleri vardır. Ama bu çizgi bugün de ilerici-devrimci güçlerin müttefikidir. Bölgede emperyalizme ve bölge gericiliğine karşı mücadelenin nesnel zemininin güçlenmesi ve genel manada dünyada ve coğrafyamızda devrimci bir dalganın gelişmesi bu çizgi üzerinde olumlu temelde etkiler yaratacaktır.