Maraş Pazarcık ve Elbistan merkezli gerçekleşen iki depremde Türkiye, T.Kürdistanı ve Rojava’da 10 binlerce kişi yaşamını yitirdi. Yüzbinlerce insanın doğup büyüdüğü mahalleler, köyler, şehirler yerle bir oldu. Devlet, Türkiye ve T.Kürdistanı’nda 11 ilde yaşanan büyük yıkım karşısında halkı enkaz altında ölüme mahkûm ederken, depremden kurtulanları ise büyük bir yoksulluğa ve zorunlu göçe terk etti.
Depreme dayanıksız çürük çok katlı binalardan rezidanslara, otellere, hastanelere kadar bilinçli bir rant politikasının yarattığı büyük yıkımla karşı karşıyayız. Doğrudan yıkımların sorumlusu devlet sistemin çarklarını bu talan politikalarıyla döndürmektedir. Havaya, toprağa, suya neredeyse bir bütün doğaya düşman olan bu zihniyet; deprem bölgesini ellerini ovuşturarak imara açtı.
Devlet, 2023 yılını Cumhuriyetin 100. yılı çıkışıyla Rojava’ya dönük “sınır ötesi” operasyonlarla karşılarken, 6 Şubat günü Maraş merkezli gerçekleşen iki deprem sonrası da aralıksız bölgeyi bombalamaya devam etti. On binlerce insanın enkaz altında kalması dahi devletin kirli savaşını kesintiye uğratmadı. TC, depremin ardından (depremde büyük yıkım yaşayan, yardımlara ambargo koyulan) Rojava’ya yönelik 2 hava ve 18 kara saldırısıyla birlikte toplamda 20 kez saldırı düzenlendiği Kürt haber kaynaklarında ifade edilmekte.
TC’nin bekaasını korumak adına ülke kaynaklarının büyük bir bölümünü savaş ve işgal politikalarına harcadığı, beraberinde rant politikalarıyla da egemenlerin sermaye düzenini koruduğu gerçeklikte; deprem sonrası halkı enkaza ve yoksulluğa terk etmesi ideolojik ve siyasi bir tutumdur.
Sözkonusu Kürtler ise devlet müdahaleye geç kalmaz
Deprem bölgesindeki halkı enkaz altında bırakan, enkazdan kurtarmayan devlet, deprem bölgeleri için ilk günden itibaren seferber olan ilerici, devrimci, demokratik kurumların ördüğü dayanışmayı ve en çok da HDP’nin yürüttüğü dayanışma çalışmalarını engelleme çabasına girmiştir. Devrimciler-demokratik güçler ve HDP, dört bir yanda kurduğu dayanışma koordinasyonlarıyla halkın ihtiyaçlarını örgütlemeye çalışmasına, devlet yine hiç geç kalmadan müdahale etmeye çalışmaktadır.
Deprem bölgelerinde halkı enkaza terk eden devlet, deprem bölgesiyle dayanışmak için yola çıkan tırları engellemeye, el koymaya başlayarak politik tavrını net ortaya koydu. Deprem bölgesi iller için OHAL ilan eden, mültecilere dönük işkence ve saldırılarla ırkçılığı örgütleyen devlet, yıkımlardaki siyasi sorumluluğunu örtbas etme çabasına girmiştir.
Depremin ilk gününden itibaren Pazarcık’ta olup 116 köye yardım ulaştıran, köylülerin ihtiyaçları üzerinden dayanışma koordinasyonu kuran HDP’nin çalışmaları yine devletin kayyum politikasıyla engellenmeye çalışılmıştır. Deprem’in ikinci haftası HDP’nin Pazarcık’ta yürütmüş olduğu dayanışma çalışmaları hedef alınarak, Hasankoca Cemevi’ndeki koordinasyona, Pazarcık Kaymakamlığı tarafından kayyum atanmıştır. Cemevine uzun namlulu silahlı askerlerle yığınak yapan Kaymakamlık, tırlar dahil tüm yardım malzemeleri ve Cemevi binasına el koymuştur. Tam da buradan hareketle deprem sonrası bölgede olmayan devlet ve kurumları, söz konusu Kürtlerin ve Alevilerin dayanışması ve birlikte seferber olması olunca gerçek kimliği ile halkın karşısına silahlı askerleriyle dikilmektedir.
S.Soylu katıldığı canlı yayında “Kendimin hazzetmediği, terör örgütüyle ilişkilendirdiğim bir partinin belediyesine de ‘burada çadır kurabilirsin, engellemiyorum’ dedim” ifadesiyle HDP’nin kayyum atanmayan son 5 belediyesinden biri olan Silopi Belediyesi’ni hedef göstermektedir. Depremin ikinci gününden itibaren Pazarcık’ta kurduğu aşeviyle binlerce kişiye yemek dağıtımını organize eden HDP belediyesi olan Silopi Belediyesi’nin bölgede yürütmüş olduğu çalışma o kadar zoruna gitmiş olacak ki “terör örgütü” gördüğü bir partinin çalışması İçişleri Bakanı’nın gündemine girmekte. Bir yandan Kürt düşmanlığını bir yandan da devletin deprem karşısındaki acizliğini itiraf etmekte.
Devletin Kürt düşmanlığı her koşulda baki… Savaş ve işgal politikaları deprem öncesinde olduğu gibi sonrasında da Rojava’ya dönük saldırılar devam ederken HDP’nin dayanışma çalışmalarına yönelik hedef gösterme ve engellemelerle, kayyum politikasıyla sürmektedir. Enkaza, büyük bir yıkıma terk ettiğiniz halkın acılarını sarmak için seferber olan emekçilerin, devrimcilerin, Kürt halkının dayanışmasını OHAL’le, kayyumla, baskı politikalarınızla engellemenize izin vermeyeceğiz. AKP- MHP faşist iktidarının yarattığı yıkım yüzbinlerce insanı etkiledi. Tam da buradan hareketle devletin yıkımı karşısında tarihsel bir sorumluluğumuz bulunmakta. Bu sorumluluğun omuzlarımıza yüklediği misyonla hareket ederek, bizlere dayatılan sömürü düzenini yıkacağız.