7 Ekim günü Hamas ve aralarında FHKC gibi örgütlerin olduğu çok sayıda örgütün başlattığı direniş hamlesi gerek Ortadoğu’da gerekse de dünyada bir anda Filistin’i başlıca gündemlerden biri haline getirdi. Filistin direnişinin “görünür” ve “öne çıkarılan” yüzünün Hamas olması, direnişin ilk birkaç gününde basına yansıyan görüntüler pek çok parti, örgüt, hareketin dahası geniş kamuoyunun bu başlıkta ciddi anlamda farklılılaşmasını da beraberinde getirdi. Burjuva Kemalist muhalefetin önemli bir kısmı Hamas’ın karakterinden dolayı direnişe mesafeli durdu. Kürt demokratik hareketi de benzer şekilde ilk haftada sürece temkinli yaklaşmayı tercih etti.
Özgür Gelecek olarak Filistin direnişini, gelişmeleri HEDEP İstanbul milletvekili Çiğdem Kılıçgül Uçar ile konuştuk.
– Başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın birçok yerinde emperyalist ve işbirlikçileri tarafından sürdürülen savaşlar devam ediyor. Bu savaşlara, işgal ve katliamlara dair nasıl bir değerlendirmeniz var?
– Başta Ortadoğu olmak üzere kendi öz değerlerini tam yitirmemiş, kapitalist modernite için “tehlike” arzeden halkların emperyalistler ve işbirlikçileri için tehlike arzettiği doğrudur. Bunun için kendi sistemlerine dahil etme, uzantısı haline getirme, sömürü halkasını derinleştirme çabaları devam etmektedir. Bu şimdi birçok yerde açık savaş şeklinde sürüyor. Kapitalist modernitenin kriz yaşadığı bir gerçek. Bu krizleri aşmanın ve ayakta kalmanın yegane yolu üzerinde yoğunlaştıkları alanda kargaşa, yandaş, savaş çıkararak tahakküm altına alma ve pazar olarak kullanmadır. Hem doğal ve beşerî kaynaklarını sömürme hem de açık bir pazar haline getirme durumu söz konusudur. Bunu yaparken de şimdiye kadar birikilen tüm insani değerler ayaklar altına alınmaktadır.
– TC’nin yer yer Rusya ile ve yer yer ABD ile birlikte Roiava coğrafyasına dönük saldırıları boyutlandırmaktadır. TC başta Amerika olmak üzere emperyalistlerle nasıl bir plan içerisinde sizce? Buna dair öngörünüz nedir? Nasıl bir tutum takınmak gerekiyor?
– Türkiye her ne kadar “yurtta sulh, cihanda sulh” düsturunu bir politika olarak benimsediğini ifade etse de bu hiçbir zaman uygulanmadı hatta halklar için bir örtü olarak kullandı ve tam tersini yaptı. Hep güç dengelerini kolladı ve kendine alan açmaya çalıştı. Hiçbir zaman derdi halk ve haklar olmadı.
Türkiye hiçbir zaman Rojava’yı üzerinde yaşayan halkların yurdu olarak görmedi. Hatta bunu zaman zaman da ifade etmektedir. Osmanlı toprağı ve temsilen de kendini görmektedir. Bunu da Misakı Millî’ye dayandırmaktadır. Kapitalist modernitenin bölgesel gücü olarak da tüm Ortadoğu’yu özellikle de Misakı Milli hattını ilk halka olarak görmektedir. Bahçeli’nin 82, 83, 84 nolu plakaları bunu ifade etmektedir.
Bir alt emperyal güç olarak bölgede kendi etki alanı içerisine girecek alanlar oluşturma çabasındadır. Kimi zaman Rusya’nın etki alanını batı cephesi etkisine girmemesi için Rusya ile iş birliği yapmakta kimi zaman ise batının ortağı olarak Rusya ve bölge ülkelerine özünde ise bölge halkına karşı ortak çalışmaktadır. Her koşulda ilk hedefi Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye başta olmak üzere bölgede yaşayan halkların yurduna ve kazanımlarına karşı girişim içerisindedir. Bunun için de açıkça ifade ettiği gibi “yeri ve zaman geldiğinde” gereğini yapacağız demektedir.
Nasıl ki Kobani direnişi ile IŞİD barbarlığı ve arkasındaki güçlere karşı bölge halkı ve dünyanın enternasyonalist güçleri güçlü bir karşı koyuş ortaya koyup bu barbarlığı durdurup yeni bir yaşamı inşa etmeye başlamış ise bunu korumak ve geliştirmek de aynı mücadele ve dayanışmadan geçer. Kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite perspektifi ve kurumlaşması geleceği inşada yegâne yoldur. Ulus devlet modelinin yarattığı tekçilik, dincilik, ırkçılığın ve bunun sonucu boğazlaşmanın panzehiri demokratik ulustur. Bu çerçevede kısa sürede bir modelin görünür olmaya başladığını da müjdelemek gerek.
“Filistin halkının davası meşru ve haklı bir davadır!”
– Rojava’da TC’nin saldırısı ve katliamı sürerken Siyonist İsrail’in Filistin’e dönük devam eden işgaline karşı Filistin halkı, direnişe bir hamle daha ekledi. Geldiğimiz aşamada İsrail bunu gerekçe göstererek Gazze’de bir soykırım uygulamaktadır. TC’nin Rojava’da emperyalistlerle birlikte yaptığı ile Siyonist İsrail’in TC ve ABD işbirliğinde Filistin’e yaptığı bir ve aynı şey değil midir, siz Filistin’in işgal karşısındaki direnişini nasıl görünüyorsunuz?
– Ortadoğu’nun en önemli sorunların başında gelen Filistin ve Kürt sorunu acil çözüm bekleyen, ulus devletçi anlayışların sürekli şiddetle çözümsüzlüğe mahkûm ettiği konulardır. Filistin halkının davası meşru ve haklı bir davadır. İsrail’in işgal saldırıları karşısında direnişi de temel bir haktır.
Hamas’ın kullandığı yöntemler ve dayattığı toplum düzenini doğru bulmak mümkün değil. Özü itibarıyla farklı bir sonuç doğurmayacaktır. Ama bu Filistin halkının meşru direnişini ve taleplerini yok saymaya da yol açmamalı. Filistin davası sadece Hamas değil. Filistin halkının ve Ortadoğu halklarının eşit, özgür bir yaşam ve adil/demokratik çözüm talepleri ve mücadelesi, demokratik ulus perspektifi ile hayata geçirilebilir.
Ulus devletçi yapıların ortaklığıyla İsrail tam bir katliam saldırısı yürütüyor. Hiçbir gerekçe bu saldırıları meşru kılmaz. Öncelikle bu saldırıların durması gerekiyor. Filistin halkının meşru taleplerinin kabul edildiği, adil ve demokratik bir çözümün elbirliğiyle oluşturulması lazım.
İsrail’in bu saldırıları Rojava’ya saldırılarından farklı değil. AKP-MHP iktidarının ikiyüzlü yaklaşımı bu gerçeği örtemez. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “Birinin toprağını işgal ediyorsunuz, evini alıyorsunuz, sonra o eve başkasını yerleştiriyorsunuz ve buna da tanım koyup yerleşimci diyorsunuz. Bunun adı hırsızlıktır” sözleri halklarımızın veciz bir sözünü hatırlatıyor: “Kişi en iyi kendinden bilir işi!”
Bu nedenle bu sorunu çözecek yegâne güç, çıkar ilişkileri içinde olan devletler değil, örgütlü halklar olacaktır.
“Filistin de kendi kaderini eline almalıdır!”
– Kamuoyunda Filistin direnişine ve İsrail işgaline karşı birçok tartışmalı bakış açısı var. İsrail devletinin Filistin’e dönük katliamcı soykırımcı tutuma karşı “ateşkes” çağrısı yapılabilir mi? Yaşanan bir eşitler savaşı veya iki gücün savaşı değil, İsrail işgali ve Filistin direnişi söz konusu iken bunu “İsrail-Filistin”, “Hamas-İsrail” gibi tariflemeler doğru mudur? Sizce nasıl görmek gerekiyor İsrail’in işgalini?
– İsrail işgalini ve soykırıma varan saldırıları ile Filistin halkının direnişini eşitlemek doğru bir yaklaşım değil. Elbette bir ateşkes çağrısı ve durumu öncelikli bir konudur. Bunu güçlerin konumu, gücü, haklılığı veya haksızlığı üzerinden tanımlamıyoruz. İnsani dramın derinleşmemesi ve farklı bir çözüme kapı aralamak için öncelikli görmek gerek.
Filistin davası işgale karşı direnişin meşru olduğu bir davadır. İki şiddet aynı değildir. İsrail en basit savaş kurallarını yok sayan bir hukuksuzlukla işgal saldırısını sürdürüyor. Tüm dünya halkları bu gerçeğin karşısında durmalı, biz de duruyoruz. Filistin direnişini Hamas’ın ilk hedef olarak sivil insanlara yönelik eylemini de doğru bulmak mümkün değil. Direniş bir haktır ama direnişin biçimi de işgalcinin kirli sicilinin üzerini örtecek bir biçimde olamaz.
Ortadoğu halkları ulus devletçi yaklaşımın yol açtığı bu savaş, işgal ve katliamlara karşı kendi çözümünü geliştirmeli.
Burada Rojava’da hayat bulan demokratik ulus çözümü, başta Filistin sorunu olmak üzere tüm Ortadoğu’da bir alternatif çözüm modeli olarak daha görünür olmaktadır.
Ulus devletçi yapılar, emperyalist güçler ve bölgesel işbirlikçi güçler bu çözüm gelişmesin diye savaşta, işgalde ısrar ediyor. İşte tam da bu nedenle Ortadoğu’nun geleceğini halkların lehine geliştirdiği demokratik ulus çözümü paradigmasının sahibi olan sayın Öcalan bu nedenle uluslararası bir anlaşmayla tutsaklığı devam ediyor ve yıllardır da tecrit altında tutuluyor.
Ortadoğu halkları kendilerine dayatılan savaşa karşı demokratik çözüm temelinde bir araya gelmeli ve Rojava’da olduğu gibi Filistin de kendi kaderini eline almalıdır. Yahudi ve Filistin halkı demokratik ulus temelinde bir arada, eşit bir yaşamı inşa edebilirler. Tüm Ortadoğu halkları devletçi anlayışları aşarak geliştireceği çözümle egemenlerin kendilerine reva gördüğü bu savaş ve işgal saldırılarını durdurabilir, yeni bir yaşamı kurabilirler.