Geçtiğimiz Haziran ayının 18’i ve 19’un da üniversite sınavına girdik. Bu benim ikinci üniversite sınavı deneyimim. Daha öncekine 2016 yılında girmiştim. Şimdi üniversite bittiği için ilgi alanlarıma yönelik bir bölümü okumak için sınava girdim. Yani sınav benim için fazla bir şey ifade etmiyordu lakin o gün sınava girmek için bekleyenlere çok şey ifade ediyordu; 12 yıllık emek, daha iyi bir gelecek yani hayatının geri kalanının daha iyi geçmesi için her şey önündeki birkaç saate bağlı, sınav iyi geçerse hayatı değişecek, emeğinin karşılığını alacak. Bir öğrencinin 12 yıllık emeği iki gün içerisinde, birkaç saate indirgeniyor. Bu birkaç saatin geleceğimizi belirlediği gerçeği ile yaşıyoruz.
Aslında yukarıda bahsettiğim her şeyin değişeceği gerçeği kapitalizmin bize öğrettiği ya da kabul ettiğimiz bir illüzyon başka bir şey değil. Gerçekte değişen hiçbir şey yok. Eğitim de sınav da sadece bizlerin sistem tarafından daha kullanışlı hale getirmek için var. Bizler rekabetçi, bireysel ve yarışmacı kişiler olarak yetiştiriliyoruz yani hepimizden av peşinde olan bir köpek balığı olmamız isteniyor. Köpek balığı avını elde edebilmek için her şeyi yapar. Avı ile arasına giren her şeyi yok eder. Bizim için av iyi bir üniversite oluyor ve avımıza doğru hareket ederken aramıza giren her şeyi yok etmemiz isteniyor. Yok etmemiz istenilen şeyler arkadaşlıklarımız, sosyal hayatımız vb. Bizi avımızdan alıkoyan her şeyden vazgeçmemiz gerektiğine inandırılıyoruz. Çünkü böyle başarılı olacağımız söyleniyor, gerçekte ise böyle daha kullanışlı oluyoruz.
Aslında yukarıda bahsettiğimiz yaratılan kişilik tipi, bireysel rekabetçi sadece kendini düşünen bir insan tipi. Bu da kapitalist sisteminin istediğini insan tipidir. Herkesin sizin rakibiniz olduğu, sizin asıl yapmanız gerekenin onları geçmek olduğu ve bu ülküyü hayatımızın merkezine koymamızdır. Bizi istedikleri ideal insan tipi haline getirmek için birçok yapı vardır; okul yani tümden eğitim ve öğretim de bunun en önemli yapılarındır.
Amaç sermayenin çıkarları
TC var olduğu günden beri hiçbir zaman düzgün bir eğitim sistemi olmadı. Çünkü eğitim sistemi her zaman hakim olan sermayenin çıkarı doğrultusunda kuruldu. Onun içindir ki her iktidara gelen de kendi ve sermayenin çıkarı doğrultusunda yeni bir eğitim sistemi kurdu. Kurulan hiçbir eğitim sistemi öğrenciyi veya halkı düşünen ya da önceliğine alan sistemler olmadı. Her zaman mevcut iktidarın ve sermayenin çıkarını önceliği haline getirdi. Bunun bariz örneklerinden biri sağlık liseleridir. Sağlık liseleri, sağlık alanında yeterli eleman olmamasından kaynaklı kurulduğu söylendi. Ana hayır, 2008 yılında özel sermayenin sağlık alanına büyük yatırımları oldu. Bu yatırımlar sonucu eleman ihtiyacı ortaya çıktı. Bundan kaynaklı da sağlık liseleri kuruldu.
Ama bugüne gelirsek sağlık alanında yeterli eleman var. Sağlık lisesi mezunları ilk dönemlerinde kendi alanlarında yeterli görülüyordu. Bugün ise görülmüyor. Misal ilk dönemlerde lisede hemşirelik okuyan biri hemşire olarak çalışabilirken bugün hemşire yardımcısı olarak daha az bütçe ve kötü koşullarda çalışıyor.
Hemşire olarak çalışabilmesi için 4 yıl üniversite okuması lazım. Sağlık lisesi ya da herhangi bir meslek lisesi öğrencisi sınava gireceği son yıl hem okula gidiyor hem de staja gidiyor. Aynı zamanda üniversite sınavında sorumlu olduğu dersleri de görmüyor ve biz bu öğrenciden sınavda başarılı olmasını istiyoruz. Sizce bu adil bir istek mi?
20 Temmuz’da açıklanacağı söylenen sınav sonuçları ise 18 Temmuz’da açıklandı. ÖSYM tarafından açıklanan verilere göre TYT’ye başvuran 3 milyon 234 bin 318 adaydan 3 milyon 8 bin 287’si sınava katıldı, 226 bin 31 aday girmedi. TYT adaylarından 3 milyon 8 bin 29’unun sınavı geçerli, 258 adayın sınavı geçersiz sayıldı. Alan Yeterlilik Testine (AYT) başvuran 2 milyon 56 bin 466 adaydan 1 milyon 852 bin 678’i sınava girdi, 203 bin 788 aday sınava girmedi. AYT’de 1 milyon 852 bin 635 adayın sınavı geçerli, 43 adayın ise sınavı geçersiz sayıldı. 100 bin kişi ise sınavdan sıfır çekti
Başarısız olan sistemdir!
Yukarıda olduğu gibi hepimiz birer sayıdan ibaretiz. Ama kimse sayıların birer insan olduğunun farkında değil hayatlarımızın belki de en güzel yıllarını sınav stresi, gelecek kaygısı ve rekabet içerisinde kaybediyoruz. Tüm bunlar verilerin kullanım biçimleri. Çünkü sayılar bizi yönetenler için önemli. Misal üniversiteye girmek isteyen kişi artmış, bu yıl net sayılar artmış vb. Bu verilerdeki gerçek onlar için hiç önemli değil! Neden önemli olsun ki, onlar sınav başı alacakları ücrete bakarlar. Umurlarında mı sınava girenler, çünkü oturum başı 115 TL alıyorlar. (Bu fiyat geçtiğimiz mart ayında belirlendi.)
Verilerin kullanım biçimine geri dönelim; misal, en çok konuşulan verilerden biri de 100 bin kişinin sıfır puan alması yani hiç net yapamaması geçen sene 23 binmiş. Biliyorsunuz üniversite sınavı 10 dersten oluşur ve temel olarak sınava giren herkes, bu 10 dersten sorumludur ama belli liseleri yani Fen ve Anadolu liseleri dışında kalan imam hatip liseleri, meslek liseleri bu dersleri ya yeteri kadar görmez ya da ilk yıl dışında hiç görmez. Bu eğitim sisteminin yarattığı eşitsizliklerden ilki oluyor. Meslek veya imam hatip benzeri liselerde okuyan her öğrenci sınava rakiplerinden geride başlar.
Eğitim sistemi tamamen ezbere dayanması ve okulların verdiği eğitimin yetersiz olması öğrencileri zorunlu olarak paralı eğitimime yönlendiriyor; etüt merkezleri, özel dersler… Tüm bunlar ise aileler için maddi bir külfet yaratıyor. Parası olmayan için sınavda başarılı olma durumu ortadan kalkıyor. Bugünkü koşullarda herhangi bir asgari ücretli bir ailenin çocuğu, değil etüt merkezi parasını test kitaplarının parasını bile karşılayamıyor.
Yani “sıfır sıfır çektiği”ni söylenen ve bilgisizlikle suçlanan o gencecik çocuklar bu koşullar altında o sınavlara giriyorlar. Hayatlarının iki saatle değişebileceği inancıyla, o iki saat onun için bir ölüm-kalım savaşı haline geliyor en küçük bir hata her şeyi mahvediyor. Bunu nereden mi biliyorum, kendimden biliyorum. İlk üniversite sınavına girdiğimde çözemediğim ilk soruda her şeyi bırakmıştım. Ne yapacağım baskısı, her şey bitti buraya kadar, vb. duygulara kapılmıştım.
Onun için de sınavda istediğim sonuçları alamamıştım. Bu durum beni veri olarak bakıldığında başarısız kılar ama gerçekte başarısız olan ben değildim. AKP iktidarı geldiği ilk günden itibaren kendi isteği nesli yaratmak için eğitim sistemi kullanıyor. Tıpkı daha öncekiler gibi sorun sınava giren bizlerde değil sorun sistemin ta kendisinde.
Son olarak döneminde olan eğitim sistemi göre başarısız olan bilim insanı Albert Einstein sözü ile bitireyim; “Aslında herkes dâhidir. Ama siz kalkıp bir balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirecektir.” Yani 100 bin kişi başarısız değil, başarısız olan eğitim sistemi.