Varoluşlarımız, kimliklerimiz kadar farklı özlemlerimiz de var elbet. Bir de ortaklaştığımız hasretlerimiz… 19. İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü benim için tam da böyle bir anlam taşıyor.
Kendi sokaklarımızı, dağlarımızı, ovalarımızı bizlere yasaklayan, savaş ve pandemi ile bizleri sokaklarımızdan alıkoyanlara karşı tekrar sokağa dönmek, zırıldamak, madilenmek, çark atıp gullüm alıkmak güç ve umut vericiydi. Her geçen gün mafya-devlet ilişkisi teşhir olan ve giderek saldırganlaşan iktidarın yasağına rağmen LGBTİ+’lar için tüm sokaklar onurdu.
Bir yürüyüşümüz değil her yürüyüşümüz onur yürüyüşüydü. Bizlere taksimi yasaklayanlara karşı bir sokağı değil tüm sokakları, gettoları değil tüm şehri istiyoruz demek için naşlamıştık.
Şimdi düşünüyorum da verdiğimiz bu mücadele bir patika gibi. Peki nedir patika? Engebeli bir araziden mi ibaret, yoksa… benim için patika tam da verdiğimiz mücadelemiz. Çünkü mücadeleyi varettiğimiz gibi patikayıda biz varederiz. Israrla attığın adımların toprağı aşındırır. Aşındıra aşındıra varedersin. Bazen önüne engeller çıksada ezer geçersin, hiç durmazsın. Ve sonuç olarak bir yol açmış olursun, ısrarla attığın o adımlar aşındırır toprağı ve o patika sonradan gelecekler için bir yol olur.
Mücadelemiz de böyle değil midir? Bizden öncekillerin kaldığı yerden devam etmiyor muyuz bu kavgaya? Tıpkı onlar gibi inatçı ve ısrarlı. İsyanımızdadır hala Stonewall’ın ateşi, Esat-Eryaman’nın öfkesi…
İşte pride böyle bir anlam taşıdı bende. Ben o gün sokakta değil patikada yürüdüm. Tıpkı hala patikalarda yürümeye devam eden lubunyalar gibi. Engelimiz belki bir yabani ot, bir kaya parçası değildi, devletti ama onu aşacak irade de vardı.
Mis Sokak’tan Tarlabaşı’na, Tarlabaşı’ndan Odakule’ye, Odakule’den Şişhane’ye, Cihangir sokaklarına, Tophane’ye kadar tüm sokaklardaydı pride.
Bundan sonra biraz kişisel deneyimlerim ve gözlemlerimden bahsederek devam etmek istiyorum. Çağrıdan saatler önce taksime gittiğimde bir korkunun vücut bulmuş haliyle karşılaşmıştım. Adeta savaşa gelinmiş gibiydi, savaşı kaybedeceğinden habersiz iktidar.
Ben en çok öfkeyi gördüm. Her sokak başında, her arkama dönüp baktığımda, her slogan attığımda bir öfke gördüm. Yaşam alanlarından kovulan sex işçisi transların, kesişimsel noktada mücadele eden Kürt LGBTİ+’ların, her geçen gün hedef gösterilen lubunyaların, Deniz Poyraz’ın, Gülistan Doku’nun, Alevilerin, Ermenilerin, göçmenlerin… öfkesi vardı kitlede. Bu öfke karşısında hiç bir gücün de duramayacağını göstermiş oldu LGBTİ+’lar.
Tabi ki buraya kadar her şey çok güzeldi. Ama anlatmadan geçmek istemediğim bir konu daha var. Oda yıllardır bu hareket içerisinde varolan. Yüce Honos aktivistlerin göz yumduğu, sessiz kaldığı bir kürtfobi. Sistematik bir şekilde süre gelen bu şiddet kendini pride günüde ayrıcalıkları ile varetti.
İlk saldırıdan sonra Odakuleye oradan da Asmalı Mescit’ten Şişhane’ye doğru yürüyüş gerçekleştiriyor, basın açıklamamızı okuyorduk. Tünel meydana vardığımızda ise kitle her adımda daha da kalabalıklaşıyordu.
Tünelde açıklamamız okunuyor, kitle slogan atıyor, herkes gullüm atıyordu. Tam o esnada ‘Kürdistan vardır, lubunyalar vardır’ sloganı atıldı ve kitle tam atmaya başlayacekken megafon ile başka bir slogan attırılarak sansürlendi.
Bunun üzerine Kürt lgbti+’lar sloganı tekrar tekrar attırdılar ve bu sansürü boşa düşürmüş oldular. Ve daha sonrasında video sosyal medya üzerinden hem faşistler tarafından hem de Türk-beyaz lubunyalar tarafından linçlendi, sloganı atan Kürt lgbti+’lar hedef gösterildiler.
Bu olaydan sonra bir çok insan sormuş ‘Kürdistan ne alaka?’ diye. Çok alaka aşkım, çok. O gün devletin yasağı da, saldırısı da o slogan atıldığı için olmadı. Bu nefret varoluşumuza, kamusal alanda ki görünürlüğümüze yönelik bir nefret ama birbirinden bağımsız şeyler de değil.
LGBTİ+ fobinin de, ataerkinin de, faşizimin de beslendiği yer egemen ulus ve devlet yapısının kendisi. Bu gerçeklik ortadayken bunları birbirinden bağımsız ele de alamayız.
Ve bu slogan yürüyüşlerde ilk defa atılan bir slogan değildi. Savaş öncesinde herkesin “Kürtçü” olduğu, onur haftası ve derneklerin bas bas ‘Kürdistan’ dediği o günlerden bu günlere nasıl değişip geldik. İşte tam da bu nokta da turnusol kağıdı görevi gören savaş araya giriyor.
Çözüm sürecinin bitmesi ve devletin kirli savaş politikalarını devreye soktuğu bu dönemde karşılıklı vazgeçilmelerin yaşandığı bir döneme girdik. Devrimci kurumların LGBTİ+’lardan, LGBTİ+’ların Kürtlerden vazgeçtiği bir süreç.
Bu süreçte tüm yük tabi ki bu kesişimsel noktada mücadele verenlere yani biz Kürt LGBTİ+’lara kalıyor. Mesele yıllardır devletin kendine tehdit olarak gördüğü ve her fırsatta terörize ettiği Kürt ve LGBTİ+ varoluşlarının verdiği mücadelenin tüm yükünün bizim üzerimizde kalmasıdır.
Ben bir Kürt lgbti+ olarak bu mücadeleyi vermek zorundayım, ama bu sadece benim sorumluluğumda değil, egemen ve onun getirdiği konfora sahip olanın da sorumluluğudur. Ama buna rağmen beyaz-Türklerin tekeline girmiş bu hareketin buna kulak tıkaması da doğalında sistemeatik bir şiddeti doğurmaktadır.
Ama tabi tüm bu şiddete rağmen Kürt LGBTİ+’lar sadece Pride’ta değil sosyal hayatta da birbirlerini buluyor, yan yana geliyor ve örgütleniyor. O sansüre rağmen Kürt LGBTİ+’lar tüm sokaklarda sloganlarını attı.
‘Biji berxwedana Lubunya’, ‘Kürdistan vardır lubunyalar vardır’ ve ‘Rojavada direnen lubunyaya bin selam’ sloganı beni o an yükselten, güvende ve iyi hissettiren sloganlardı.
Tüm nefrete, yasaklara, devlet-polis şiddetine ve kürtfobiye rağmen “Sokaklar Bizim!” dedik. Varoluşlarımız, kimliklerimiz, renklerimiz, hüznümüz, hasretimiz, gullümümüz, madiliğimiz, zırıllığımız ile yürüdük bu patikadan.
Yolu açtık ve bu yol sadece bizimle yürüyenlere değil bir sonra ki senelerde yürüyeceklerin öğreneceği bir yol olacak. Belki kötü hissedeceği için belki de başka bir sebepten gelemeyenlerimizle yürümeye devam edeceğiz.
Yan yana yürüyemesekte o patikanın aşınmasında emeği olanlar ile tekrar yürüyeceğiz, kaybettiklerimiz ile, onların düşlerini gerçek kılıp yürüyeceğiz ama yürüyeceğiz.
Özgür kıldığımız sokaklarımızdan özerk topraklarda mücadele veren lubunyalar ile yürüyeceğiz, bu sistemin üstüne.
Selam olsun her yerde direnen lubunyalara aşko.