28 Haziran’da Cizre’de tutuklanan 4 YDG’li yoldaşın duruşmasına katılmak üzere 19 Ağustos’ta Cizre’deydik. Daha önce T. Kürdistanı’nın pek çok iline defalarca gitmiş, bu bölgelerde belli dönemlerde faaliyet yürütmüş biri olarak her şeyden önce söylemem gerekir ki gördüklerim ve hissettiklerim bu bölgede devletin gerçek yüzüne dair yeni bir güncellemeydi. Suruç katliamından sonra TC devletinin devrimci, ilerici ve yurtsever güçlere yönelik başlattığı saldırganlıkla beraber T. Kürdistanı’nda yeniden açık OHAL günlerine dönüldü. Bölgede açık/ resmi OHAL kaldırılalı epey olmuştu gerçi ama T. Kürdistan’ında gözaltı ve tutuklamalar, operasyon ve katliamlar hiç durmadı.
Belki OHAL “yoktu” ama devlet, sokak ortasında çocukları katletmeye, ormanları yakmaya ve “başarılı” operasyonlarla halkı açıkça katletmeye devam etti. Roboski’nin acısı ve öfkesi hala taptaze. İşte adı gözaltı, tutuklama ve özellikle de çocukların katledilmesiyle anılan Cizre’ye idi yolculuğum. Geçtiğimiz aylarda polis kurşunlarının hedefi olan Nihat’ın, Ümit’in dolaştığı, gezdiği, oyun oynadığı caddelere, sokaklara gidecektik. Her gün bir infaz haberine uyandığımız, zulmün ağlarını ördüğü Cizre’nin öteki yüzünü ise, umudu büyüten yanı oluşturuyor.
Cizre: Devlete tarih boyunca itaat etmeyen, sokaklarından isyan türkülerinin hiç dinmediği, dindirilemediği bir asi kent… Benim için Cizre’nin bu yanı daha öne çıkan, daha fazla ağır basan bir yan taşıyordu. Devletin Suruç’tan sonra başlattığı yeni saldırganlığın, ilan edilen geçici güvenlik bölgelerinin, köylüleri zorla göç ettirmek adına yapılan baskıların, yayla yasaklarının, gözaltı ve tutuklamaların bir sonucu olarak Cizre’de ciddi bir göç yaşandığına tanık oldum. Cizre’ye otobüsler neredeyse boş giderken buradan gelenler ise dolup taşıyordu. Şu anda 90’lı yıllar boyutunda değilse de çok ciddi bir zorunlu göç yaşanıyor. Urfa’ya kadar yolculuğumuz rutin bir şekilde devam ederken kent çıkışında yol asker tarafından kapatıldıktan sonra büyük bir patlama meydana geldi. Yaklaşık 20 dakikalık bir bekleyişten sonra yolumuza devam ettik. Devletin sokakta, yol başlarındaki varlığına özelikle Mêrdîn’den sonra tanık olmaya başlıyoruz. Özellikle Kızıltepe’den sonra kavşaklarda panzer, akrep ve yoğun polis yığınağına daha fazla rastladık. Cizre’ye yaklaştıkça devlet, kendini bize göstermekte daha cömert davranıyordu. Cizre’de ilk durağımız belediye oldu. Dibindeki hükümet konağının yanında adeta bir kulübe gibi duran belediye aslında tam da devletle halkın durumunu çok iyi anlatan birer simgeydi. Hükümet konağının devasa yapısı ile halkın belediyesi arasındaki uçurum bir belgeselci, film yönetmeni ya da bir yazar için çok iyi bir metafor olabilirdi. “Ben devletim, güç bende, sizi böcek gibi ezerim” demek istiyor diye düşündüm içimden.
Cudi kendini savunuyor
Birkaç görüşmeden sonra yurtsever dostlarımızla birlikte özerk yönetimin ilan edildiği Cudi Mahallesi’nde halk meclisinin binasında soluğu alıyoruz… Mahallenin tüm giriş çıkışları hendeklerle kapatılmış sadece bir yerden ulaşım sağlanıyor. Yolda da gerek bu noktadaki evlerden gerekse de yapılan düzenlemelerle gün boyunca mahalleye düzenli bir şekilde haber akışı sağlanıyor.Yani olası bir düşman yöneliminden, daha mahalleye yaklaşmadan haberdar olunuyor. Gerçi devletin mahalleye ancak binlerce polis ve askerle yaklaşabiliyor olması da işi biraz kolaylaştırmıyor da değil. Halk meclisinde yaptığımız sohbetlerin ardından çağrısı yapılan eyleme katılmak için mahalleye çıkıyoruz. Çatışmalı geçmesi beklenen eyleme dâhil olmak için çıkmıştık; ancak devlet bizi şaşırttı ve ortalıkta hiç görülmedi. Mahallenin stratejik noktalarına çuvallardan mevziler yapılmış durumda, burada kamuflajlı, keleşli militanlar nöbet tutuyor. Mevzideki hevallerle sürece, devletin yönelimine dair sohbet ediyoruz.
Genel olarak gelişmeleri yakından takip etme durumu olduğuna tanık olduk. Militanların yaşı ortalama 20 civarında. Devlete duydukları büyük öfke, savaşma cesareti, enerji ve coşkularıyla birleşmiş durumda. Bizi, Kaypakkaya geleneğini mevzidekilerin/militanların önemli bir kısmı tanıyor. Daha çok da son dönemde, yoldaşların Kobanê ve Cizir’deki mücadelesinden ve duruşundan tanıdıklarını ve takip ettiklerini dile getiriyorlar.
Neredeyse mahalledeki tüm mevzileri dolaştık, her gittiğimiz mevzi diğerine bizim hakkımızda telsizle bilgi verdi. Bu anlamda oldukça profesyonel bir yapılanma kurulmuş durumda. Bu durumun Şirnex’ten daha gelişmiş olduğu rahatlıkla söylenebilir. Cizre’de bu şekilde dört mahallenin olduğu söyleniyor. İlçede son seçimlerde HDP’ye yüzde 85’lere varan bir oy oranına ulaşılmış. Kalan kesimler ise korucu, asker, polis ve devlet memurlarından oluşuyor.
Devletin ince taktikleri…
Hevallerle yürüttüğümüz tartışmalardan birkaç noktayı aktarmak isterim burada. Hevaller devletin saldırı konsepti karşısında askeri anlamda önemli yanıtlar verildiğini ancak mücadelenin halk ayağının istenilen düzeyde harekete geçirilemediğini dile getiriyorlar. Bunun nedeni olarak da çözüm süreci boyunca halk içindeki özellikle de illegal çalışmalarda ciddi bir rehavet yaşandığından, Kobanê Serhildanı dışında genel olarak halkın geçmişteki gibi kitlesel bir şekilde sokağa çıktığı ve devletle karşı karşıya kaldığı örneklerin azaldığından söz ediyorlar. Bu anlamda belli bir özeleştiri veriyorlar. Gerek Cizre gerekse de Şirnex’te gördüğümüz durum hevallerin bu tespitini kanıtlar nitelikteydi. Son dönemlerde kent merkezi de dâhil olmak üzere, gerilla alanlarında, gece gündüz çatışmaların artması karşısında genel bir kanıksama duygusu yaşanıyor. Yani dağda, vadilerde hatta kent merkezinde sıcak çatışmalar yaşanıyor, köylüler göçe zorlanıyor ama hayat bir yanıyla, olağan akışı içinde devam ediyor. Bölge halkı, yaşananları belli bir düzeyde kabullenmiş ve kanıksamış görünüyor. Mahallede çatışmalar daha çok gençlik ile polis/ asker arasında yaşanıyor.
Devletin T. Kürdistanı’nın birçok ilinde olduğu gibi bu kanıksamayı derinleştirecek, gerilla ve kentteki örgütlü güçlerle, “halkı çok bulaştırmadan” mücadele etme taktiği izlediği anlaşılıyor. Tabii devlet bunu yaparken insanları yine sokak ortasında gözaltına almaktan ya da ateş ederek yaralanmaktan veya infaz etmekten vazgeçiyor değil. Biz de bu uygulamalardan nasibimizi aldık elbette.
Akrepler ve silahlı özel harekâtçılar tarafından çevrildik, devletin “sıcak yüzü” bize de gösterildi. Gördüklerimden söyleyebilirim ki devlet, önümüzdeki süreçte saldırıların dozajını ve ivmesini daha da büyütecek. Özellikle de örgütlü mahallelere yönelik kapsamlı (Varto ve Silvan’da olduğu gibi) katliam hazırlığı yapılıyor. Cizre’de bir olan Ağır Ceza Mahkemesi sayısının ikiye çıkarılması bunun sadece küçük bir adımı… Cizre bu küçücük ilçe, sayısal büyüklüğünün çok ötesinde bir anlam taşıyor, bu bir gerçek. Tıpkı direniş ve umudun bedeller pahasına büyütüldüğü her direniş mevzisi gibi… (Bir Partizan okuru)