İstanbul: 653. buluşmalarında bir araya gelen Cumartesi Aileleri Mahmut Doğan’ın akıbetini sordu. Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelen Cumartesi Aileleri 653. buluşmasında 1993 yılında gözaltında kaybedilen Mahmut Doğan için adalet istedi.
Eylemde ilk sözü alan 1993 yılında gözaltında kaybedilen Hüseyin Taşkaya’nın oğlu Şerif Taşkaya, 1993 yılından beri kayıplarını bulmak için mücadele yürüttüklerini belirtti. İstedikleri tek şeyin adalet olduğunu vurgulayan Taşkaya, “Bu süreç zarfında aileleri olarak faillerin yargılanması mücadele ettik ama sonuçlanmadı. Karşımızda olan bu devlet kanlı tarihi olan bir devlet. İnsanları kaybederek, infaz ederek bir çözüm bulamazsınız. Kanla, gözyaşıyla çözüm olmaz. Biz adalet istemeye devam edeceğiz. Korkunun ecele faydası yok, kayıplarımızı istiyoruz” dedi.
“Artık bu topraklarda ölümler yalnızca ecelden olsun.”
Mahmut Doğan’ın kızı Melek Doğan’ın gönderdiği mektup okundu. Doğan, “Babasızlığın ve belirsizliğin nasıl bir duygu olduğunu bilir misiniz? Her kapı çalışında büyük bir sevinçle babamız geldi diye dört kardeş kapıya koşardık. Ama her defasında hayal kırıklığı” diye konuştu.
Doğan mektubunun geri kalan bölümünde şu ifadelere yer verdi: “Neden başımıza bunların geldiğini bilmiyoruz. Babam kimseyi incitmemiş iyi bir insandı. Onun Kürt olmaktan başka bir suçu yoktu. Bizim tek isteğimizi babamızı bizden koparanların tespit edilerek yargılanması. Bize bu acıları yaşatanların yargı önünde hesap vermesi, bizim tek dileğimiz kimse babaannem gibi evlat acısı, kimse annem gibi derin bir matem, kimse bizim gibi babasızlık acısı yaşamasın. Artık bu topraklarda ölümler yalnızca ecelden olsun.”
Yarım saat sonra “burada öyle biri yok” dediler
Basın açıklamasını okuyan Cumartesi Annelerinden Yeter İşler, Türkiye’de yaşam hakkının bizzat devlet tarafından ihlal edildiğini belirtti. İhsan, “90’lı yıllarda Türkiye gözaltında kayıplar, infazlar, katliamlar cehennemine dönüştü. Diyarbakır bu cehennemin en ağır yaşandığı yerlerden biri oldu. JİTEM ve devletle bağlantısı TBMM raporlarında da gözler önüne serilen Hizbullah, Diyarbakır’da yaşam hakkına ağır darbeler vurdu. Yaşam hakkını korumakla yükümlü olan devlet bu yükümlülüğünü yerine getirmedi. Ve Türkiye bu cehennemle yüzleşmediği için bugün de yaşam hakkı tehdit altında olmaya devam ediyor” diye konuştu.
Bu hafta 1993 yılında kaybedilen Mahmut Doğan’ın akıbetini sorduklarını kaydeden İhsan, Doğan’ın 37 yaşında, 4 çocuk babası, Diyarbakır’da yaşadığını ve taksi işlettiğini aktardı. Çalıştığı taksi durağının Bağlar Karakolu’nun yanında olduğunu dile getiren İhsan, “27 Kasım 1993 tarihinde öğlen yemeği için evine geldi. Yemekten sonra aracıyla durağa gitmek üzere evden ayrıldı. Mahmut Doğan akşam eve dönmeyince ailesi telaşlandı önce Bağlar Karakolu’na başvuran aile ardından Emniyet Müdürlüğü’ne gitti. Emniyetteki görevliler Mahmut Doğan’ın arabasında silah yakalandığı için gözaltında olduğunu, isterlerse kendisine yemek getirebileceklerini söyledi. Kısa bir süre sonra yemekle gelen aileye bu sefer ‘Burada o isimde biri yok’ denildi. ‘Yarım saat önce eşimin burada olduğunu söylediniz’ diye itiraz eden Zümrete Doğan hakaret ve küfürlere maruz kaldı” ifadelerini kullandı.
Mahkeme kayıtlarına soyadı belirlenemedi olarak geçti
2000 yılında Hizbullah’a yapılan operasyonlar sonucunda Hizbullah’ın “Karacadağ grubu” olarak bilinen 10 kişi, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya başlandığını anımsatan İhsan, yargılananlardan Tahsin Kara’nın mahkemede 1992-94 yılları arasında isimlerini verdiği 11 kişinin örgüt tarafından öldürülmesi eylemine bizzat katıldığını söylediğini aktardı. Bu kişiler arasında Kara’nın taksi şoförü “Mahmut” dediği kişi olan Mahmut Doğan ile birlikte mağarada bulunan Abdülselam Kızmaz’ın da olduğu bilgisini veren İnsan, Mahmut Doğan’ın mahkeme kayıtlarında soyadı belirlenemeyen kişi olarak geçtiğini söyledi.
Doğan’ın zorla kaybedilmesiyle ilgili bugüne kadar etkin bir soruşturma yürütülmediğine dikkat çeken İhsan sözlerine şu şekilde devam etti: “Aile’nin başvuruları davaya dönüşmedi. 24 yıldır Mahmut Doğan’ı kaybedenler cezasızlıkla korundu. 24 yıldır Devlet, bu suçun açığa çıkartılması ve faillerinin hakkaniyete uygun cezalandırılması görevini yerine getirmedi.”