Makaleler

Çok Bilinmeyenli Koalisyon Denklemi

Çok Bilinmeyenli Koalisyon Denklemi; Klik Dalaşında, İşçi ve Kürt Düşmanlığı Esas Çelişkiler Talidir!

7 Haziran üzerinden bir ay geçmiştir ve seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı karasızlık ve belirsizlik durumu önemli oranda varlığını devam ettirmektedir. En yüksek oy alan partinin yenildiği, en düşük oy alan partinin ise büyük bir zafer kazandığı seçimlerin, ortaya çıkardığı ve artık tek parti iktidarına cevaz vermeyen politik panoramanın nasıl bir şekil alacağına dair ilk ipuçları çıkmış olsa da düğüm henüz bir bütün olarak çözülebilmiş değildir.

ğüm çözül(e)memiştir ancak nasıl çözülebileceğini dair güçlü verilerde çıkmaya başlamıştır. AKP adayı İsmet Yılmaz’ın meclis başkanlığına seçilmesi, taşların popüler deyimiyle yavaş yavaş yerine oturmaya başladığını dahası, sürecin gidişatına dair de esas halkayı göstermiştir. Erdoğan’ın, “meclis başkanı seçildikten sonra en fazla oyu alan partiye hükümet kurma görevi vereceği” açıklaması, ilk tahkimat ve mevzinin nerede kurulacağına dair işaretlerdi. Nitekim öyle de olmuş, Erdoğan meclis başkanlığına sahip olarak ilk inisiyatifi ve üstünlüğü ele geçirmiştir. Bunun devam edeceğine de şüphe yoktur.

7 Haziran’da ağır bir darbe alsa da bunun AKP’nin devlet organlarındaki etki gücünü ve inisiyatifini kıracak bir noktaya ulaşmadığı, henüz böyle bir sonucun ortaya çıkmadığı da bir gerçektir. AKP, 7 Haziran’da geniş yığınlar nezdinde özellikle de T. Kürdistanı’nda önemli bir prestij kaybına uğramıştır ancak devletin kilit kademelerindeki işgali devam etmekte ve sürece yön verecek gücü elinde bulundurmaktadır. Bunu hâkim sınıf kliklerinin diğer temsilcileri olan CHP ve MHP’nin durumuna bakarak da anlamak mümkündür. 7 Haziran’da ne CHP ne de MHP, mevcut durumun üzerine çıkan bir performans sergileyememiş, yığınlar nezdinde bir teveccühe mazhar olamamıştır.

Bugünkü kriz ve istikrarsızlık ya da başka bir deyimle yönetme kabiliyetindeki zorlanmalar, tamamen Kürt Ulusal Hareketi’nin temel omurgasını oluşturduğu ve devrimci, ilerici güçlerin bir parçası olarak büyüttüğü demokrasi güçlerinin, HDP’nin sayesindedir.

AKP’nin Siyam İkizleri; CHP-MHP

Gerek meclis başkanlığı adına yapılan pazarlıklar gerekse de koalisyon olasılıklarına yönelik tasarruflarda dile getirilen, CHP ve MHP’nin AKP’nin karşısında olduğu ve farklılığına ilişkin vurgular eksik ve çoğu zaman yanlış yapılmaktadır. CHP ve MHP’nin AKP’nin karşısında olduğu doğrudur ancak bu onların halkın yanında oldukları anlamına da gelmemektedir. Zira, düzen partileri varoluşları gereği sistemin devamlılığını, hâkim sınıflar adına garantilemekle mükelleftir. Bunun dışına çıkma gerçeklikleri yoktur. Bu onların varlık nedenlerine aykırıdır. Bu bakımdan onların karşıtlığı ya da amiyane tabirle muhalefeti, işçi sınıfı ve emekçiler adına değil temsilcisi oldukları egemen sınıflar içindir. Anlaşmazlıkları ve çatışmaları bu başlıklardadır. Halka yönelik sömürü ve zulüm politikalarında, hak ve özgürlüklere yönelik yaklaşımda esas itibariyle aralarında tek fark, ton farkıdır. Bu da iletişim halinde oldukları, seslendikleri kitle tabanı ile ilgilidir ve esasa rengini vermez.

Politikasını HDP karşıtlığı üzerine kuran MHP’nin AKP’ye meclis başkanlığını altın tepsi de sunması bu bakımdan şaşırtıcı değildir, onun karakterine uygundur. Kürt ulusal sorunu bahis konusu olduğunda, tüm düzen partilerinin devlet-i âli’nin kırmızı çizgisinde saf tuttuğuna sayısız defa tanık olunmuştur. Gerçek ayrışmayı belirleyen, turnusol işlevi gören Kürt ulusal sorunudur. Saflar ve pozisyonlar buna göre belirlenmektir. Bu hususta en azından kısa vadede, ana yönelimin giderek gerilimi artırma ancak aktif savaşa doğrudan girmekten kaçınma, “çözüm sürecini” değişik isimler altında süründürme ve oylama olacağa benzemektedir. Kuşkusuz Kürt Hareketinin tavrı bu noktada belirleyici olacaktır.

7 Haziran sürecinde Erdoğan’a yönelik yüksek perdeden yapılan hakaretlerin söz konusu devletin yüce çıkarları olduğunda hafıza yitimine ne kadar kolay bir şekilde uğradığı/uğrayacağı TC tarihinde sabittir. Bu bilimsel gerçek CHP’yi de teğet geçmez. Erdoğan’a en sert muhalefeti yapan, bununla ne kadar iftihar edeceğini bilemeyen CHP’nin tükürdüğünü yalaması ancak söz konusu partilerin niteliğini yanlış tespit edenleri şaşırtabilir.

AKP ve Erdoğan’da ifadesini bulan hâkim sınıf klikleri kolay kolay pes etmeyecektir. Söz konusu kliklerin, sürecin tüm olasılıklarına ilişkin bir hazırlık içinde olduğu anlaşılmaktadır. Bunun ana yönü ise erken ya da Erdoğan’ın deyimiyle “yeniden” seçim için uygun ortamın hazırlanmasıdır. Bunun için tüketilmesi gereken ilk seçenek, ülkeyi hükümetsiz bırakmama adına koalisyon hükümetinin, imaj tazeleme operasyonu eşliğinde kurulmasıdır. İbreler AKP’nin yeniden iktidar olasılığını gösterdiğinde koalisyonun ipi çekilecektir. Erdoğan’ın, bir an önce hükümet kurulması gerekliliği ile başlayıp, azınlık hükümetlerinin zararları ile devam eden ve gerekirse millete “yeniden” gidileceği ile noktalanan demeçlerinin temel mesajı budur.

Parlamento Değil Fiili-Meşru Mücadele

Bu anlamda kimi ilerici çevreler tarafından AKP-MHP koalisyonuna ilişkin savaş hükümeti analizleri karşılıksız değildir. Ancak savaş hükümetinin MHP ve onunla yapılacak koalisyonla onunla sınırlı bir şekilde tartışılması eksik ve tek yanlıdır. AKP’nin kullanışlı aptalları tarafından, daha zor ama daha uzun ömürlü olarak takdim edilen, olası bir AKP-CHP hükümeti de, coğrafyamızın politik iklimi içinde savaş hükümeti olmanın dışına çıkamayacaktır. Elbette belli zorlanmalar olacaktır ancak bunlar esasa dair çıkmazlar ve sorunlar olmayacak, medya ve basın desteği, şovenizmle örülü Kürt düşmanlığının körüklenmesiyle kotarılması muhtemel engeller olacaktır.

Bugüne kadar “sınırların” içinden dışına doğru etki gücünü arttıran Kürt ulusal hareketinin, bunu Rojava ile birlikte, tersine çevirdiği ve denklemi giderek daha boyutlu ve karmaşık hale getirdiği, ana yönelimin etki gücünü arttırma ve kazanım olduğu bir coğrafyada kurulacak her hükümetin temel gündemi bu başlık olacaktır.

Bu bağlamda hangi şekli alırsa alsın kurulacak koalisyonun hükümetinin ömrünü uzatacak, “yeniden” seçimin sonucunu belirleyecek yegâne hamle devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerin zayıflatılması, etkisinin sınırlanması olacaktır. Bu bakımdan özellikle son dönemde, devrimci, ilerici ve yurtsever güçlere yönelik, Kobanê gündemiyle gerçekleştirilen gözaltı, baskın ve tutuklamaların devam edeceği görülmektedir. Avrupa’da ATİK’e dönük operasyonları da kapsamda değerlendirmek gerekir. Düşman konumunu korumak ve güçlendirmek, eski gücüne kavuşmak için daha etkili saldıracaktır. Faşizmin saldırganlığı sürgit devam etmektedir. Sözgelimi, Kobanê’de TC’nin komutasında 250 insan katledilmiş, Roboski’de asker halka savaş açmış, Osman Karadeniz açıkça kışlada kaybedilmiş, Gebze’de LG Metal direnişini bastırmak üzere polis fabrikanın içine konuşlanmış, TC açıkça işgal ve savaş boruları çalmakta, geleceğimize ilgilendiren çok önemli başlıklar gündeme gelmektedir.

Gelinen aşamada, ezilenler adına siyasetin negatif anlamda, seçim sonuçları, yüzdeler, rakamlarla iç içe geçtiğinden, siyasetin parlamento duvarlarına gereğinden fazla odaklandığından, fiili-meşru mücadelede ivmenin düştüğünden söz etmek gerekir. Seçimin özgün durumu geride kalmıştır, artık devrimci, ilerici güçlere bu başarıyı kazandıran ana aktöre yani sokağın, fiili meşru mücadeleye, direnerek, dayanışmayı büyüterek, düşmana darbeler vurarak, yığınların eylemle alazlanan ve büyüyen gücüne daha fazla yönelmek, sarılmak vakti gelmiştir. 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu