TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği(KKB) adına, aynı zamanda KBDH Konsey üyesi olan Çiğdem Vartinik, tkpml.com adlı sitede yer alan açıklamada, güncel politik gelişmelere ve de özel olarak AKP iktidarının kadınlara, LGBTİ+’lara ve ezilenlere yönelik saldırı politikalarına yönelik değerlendirmelerde bulundu.
Çiğdem Vartinik, 31 Mart seçimleri öncesi, seçime yükledikleri merkezi misyon gereği saldırılarını tırmandıran ve en ufak muhalefete dahi göz açtırmayan faşist AKP iktidarının, İstanbul seçim sonuçları ve seçimin iptalinin ardından hızlıca yeni bir kaosa sürüklenmiş ve gözlerini 23 Haziran’a çevirdiğini dile getirdi.
Açıklamada Çiğdem Vartinik, “31 Mart’ın hemen ardından seçim sonuçlarının şekillenmeye başlaması ile birlikte önce “kazandık” açıklaması yapılmış ardından “hiçbir şey olmasa bile kesin bir şeyler oldu” zırvası ve hırsızlık iddiası, sonrasında “hırsızlık hukuki bir ifade değildir, siyasidir” söylemi ortaya atılmış, Yüksek Seçim Kurulu’nun o güne kadarki açıklamalarla çelişkili raporunun devamında Pontus söylemi ile ırkçılık körüklenmiş, her dönem sahaya sürülen kadın, LGBTİ+ ve Kürtlere yönelik saldırgan ve aşağılayıcı tutum ve ifadeler; cinsiyetçi söylemler gündeme gelmiş ve son noktada A. Öcalan’ın seçimleri de konu edinen mektubu kamuoyuna sunulmuştur. Ancak tüm bu argümanlar AKP’nin seçimlerden istediği sonucu alabilmesi için yeterli olmamış, AKP’nin kendi içinde ve AKP-MHP bloğu içinde de kriz ve çatlağın işaretleri hemen seçimlerin ertesinde verilmeye başlanmıştır…
İçerde en yakıcı sorunların başında ekonomik kriz gelmektedir. Kuşkusuz emperyalizmin yarı-sömürgesi durumundaki TC’nin, emperyalist kapitalist sistemin krizinden etkilenmemesi düşünülemezdir. Emperyalist-kapitalist merkezlerde yaşanan kriz hali, Türkiye gibi ülkelere daha korkunç boyutlarda yansımıştır/yansımaktadır” sözlerini kaydetti.
Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi:
“Başkanlık sistemi ile yönetilen bu bir yılda Türkiye ekonomisine dair veriler incelendiğinde bu gerçek rahatlıkla görülebilir. Oysa henüz o günlerde, AKP İstanbul 6. Olağan İl Kongresi’nde konuşan R.T.Erdoğan “bu yeni sistemde istikrar kalıcı hale gelecek. Hızlı karar, gecikmeyen icraat ve etkili yönetimle ekonomik büyüme ivme kazanacak” diyordu. Tek yetkili olarak kendisinin seçilmesi ve onaylanmasının anlamını “hızlı karar, gecikmeyen icraat” olarak propaganda eden RTE, bunun ekonomide de sıçrama yaratacağı iddiasındaydı. Ancak yaşananlar tam tersi oldu. Başkanlık sisteminin ekonomik karnesi bu alanda RTE/AKP’nin sınıfta kaldığını ve geri dönüşü olmayan bir yolda hızla yol aldığını gösteriyor”
“AKP neyi kaybetmek istemedi?”
Çiğdem Vartinik, 17 yılda alabildiğine pisliğe, batağa ve yolsuzluğa batmış AKP iktidarının, İstanbul üzerinden Ankara da dahil olmak üzere ekonomisi güçlü şehirlerin yerel iktidarını da elinde bulundurduğu için “merkez ve yerelin iktidarlaşması”ndan alabildiğine faydalandığını, bu durumun özellikle İstanbul’un yüksek rantını kullanmada büyük bir kolaylık sağladığını, bu açıdan İstanbul’da yerel yönetimin kaybedilmesinin, AKP faşizmi açısından büyük bir ranta veda etmek demek olduğunun altını çizdi.
“…AKP’nin kaybedeceği şey çoktur. Mahrum kalacağı hegemonya, inşaata dayalı birikimdeki tökezleme, bu birikimin parti aygıtına getirdiği katkının (kadro, militan aktarımı, maddi finans vb.) da azalması demektir. İstanbul bizzat AKP için bir tahkimat alanı gibi istihdam edilmektedir. Yaklaşık 80 bin personelin çalıştığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde sadece 20 bin kişinin aktif çalıştığı, sayısı net olmayan binlerce personelin belediyeye uğramadığı, aydan aya bankadan maaşını çektiği, bizzat AKP teşkilâtları, sadece İstanbul’u da değil farklı illeri de buradan nemalanarak örgütledikleri basına yansıyan bilgiler arasında.” sözlerine yer verilen açıklamada, AKP’nin sadece İstanbul’u değil, neredeyse tüm Türkiye’yi İstanbul Büyükşehir Belediyesi üzerinden finanse etttiğine, ekonomik ve siyasi krizle boğuşan AKP iktidarı açısından tüm bunların yeri doldurulamaz ve yıkıcı boyutlarda olduğuna dikkat çekildi.
Açıklamada, T. Kürdistanı’na yönelik şu ifadeler yer aldı:
“Bunların yanısıra Kürt illerinde seçimin ardından kayyum atanan belediyelerdeki yıkım ve borç da kokuşmuşluğun bir başka göstergesidir. Kayyum Diyarbakır’da 7 milyon 536 bin TL ve sıfır borçla aldığı belediyeyi 3 milyon 586 bin TL; borçsuz Siirt Belediyesi’ni 115 milyon 622 bin TL; Sur Belediyesi’ni 151 milyon 743 bin 819 TL, Mardin Büyükşehir Belediyesi’ni 620 milyon TL, Batman Belediyesi’ni 307 milyon 328 bin 305 TL borçla terk etmiştir.”
“Devletin kadına karşı gerçek yüzü: İşkence!”
“Bir yanda bunlar yaşanırken diğer yandan ise İstanbul seçimini kazanmak için türlü manevralar devreye sokulmuş, vaatlerde bulunulmuştur. Adeta bir yalan teşkilatı gibi çalışan AKP, dün söylediği ve yaptıklarını unuturcasına özellikle Kürt halkına, kadınlara ve gençlere olumlu bir mesaj vermeye çalışmış, ancak bunda da “Derviş’in fikri neyse zikri de odur” misali kötü bir piyes sergilemekle sınırlı kalmıştır… Kadınlara bakıcılık görevini layık gören Yıldırım (“Bakan olabilirsiniz, Başbakan olabilirsiniz, Cumhurbaşkanı da olabilirsiniz ama size bakan bir bakanın olduğunu unutmayın”) ayrıca şiddet meselesinde de aynı basitlikteki çözüm önerisini “Eskiden bizim zamanımızda evliler arasına girilmezdi. Aileler taraf olduğu zaman evliliğe katkı değil, olumsuz sonuç doğuruyor. Onun için evlileri tek başına bırakacaksın, kendi aralarında meselelerini halledecekler. Öbür türlü duygusal oluyor, ‘benim kızım, benim oğlum’ giriyor. Hepsi bizim kızımız, hepsi bizim oğlumuz. O yüzden karışmamak gerekiyor. Evliliğin sırrı ‘itaat et rahat et’. ‘Peki’ demesini mutlaka başarmamız lazım” sözleriyle sunmuştur.” denilen açıklamada AKP iktidarının kadınların nafaka hakkına göz diktiği özsavunma hakkını kullanan kadınları müebbet hapis cezalarıyla yargıladığı ve cezalandırıldığı belirtildi:
“Sanki kadınların nafaka hakkına göz diken; boşanmayı imkansızlaştırmak için uğraşıp didinen, Öcalan üzerindeki tecritin kaldırılmasını talep eden analara-tutsak yakınlarına hapishane önlerinde şiddet uygulayan, özyönetim direnişleri sırasında Kürt illerini yerle bir eden, Silopi’de Taybet ananın cenazesini 7 gün yerde bırakan, kayyumlarla ilk elden kadın kurumlarına saldıran ve faaliyetlerini durduran, kadın katillerini salıveren, özsavunma hakkını kullanan kadınları müebbet hapis cezaları ile yargılayan ve de cezalandıran kendileri değilmiş gibi kadınlara akıl vermekten geri durmamış, oy istemekten de utanmamışlardır.
Oysa daha geçtiğimiz Haziran ayında Riha’nın (Urfa) Halfeti ilçesinde gözaltına alınan ve işkence edilen 51 kişi içerisindeki biri 18 yaşından küçük bir çocuk olmak üzere kadınlara “Dört çocuğun var, beşincisi benden olsun ister misin” diye sorarak, meme ve cinsel organlarından elektrik vererek cinsel işkence uygulayanlar da aynı devletin, aynı erk hegemonyanın “adamları”ydı, bu devletin “iyi çocukları”ydı.
Tüm bu süslü ve aynı zamanda kendi içerisinde kadını itaate zorlayan eril cümleleri sarf edenler aynı zamanda DHKP-C üyesi olduğu gerekçesi ile Lübnan’da kaçırılıp yakınlarına haber bile verilmeyen Ayten Öztürk’e 6 ay boyunca işkence edenlerdi… Çünkü Ayten Öztürk, devrimci bir kadındı ve Ankara’nın ortasında bir kamu kuruluşunun bodrumunda kendisi gibi kaçırılan ve süngerli işkence odalarına hapsedilenlerle birlikte altı ay boyunca işkencenin her çeşidi ile “itaat ettirilmeye” çalışılmıştı.
Tüm bu örnekler, devletin kadına karşı gerçek yüzüdür kuşkusuz!”
“Birleşik kadın mücadelesinin eşitlik ve varoluş mücadelesini silahların hesap soruculuğunu kuşanması ile mümkündür”
Açıklamanın son bölümünde Çiğdem Vartinik egemenlerin tüm kadınlar ve LGBTİ+’ları ve tüm ezilenleri yok etme saldırısına karşı birleşik kadın mücadelesinin yükseltilmesi gerektiğine dikkat çekti:
“Her türden gerici ideoloji ve bu ideolojinin taşıyıcılığını üstlenen egemenlerin, biz kadınlar ve LGBTİ+’ler başta olmak üzere tüm ezilen kesimleri yok etme saldırısına karşın devrimimizi, mücadele deneyimlerimizi ve erkek egemenliğinin saldırılarına karşı kendimizi savunmamız ancak birleşik örgütlü mücadelenin güçlendirilmesi ile mümkündür. Birleşik kadın mücadelesinin eşitlik ve varoluş mücadelesini silahların hesap soruculuğunu kuşanması ile mümkündür.
Asla umutsuzluğa kapılmak yok!
Ölümsüzleşen kadın yoldaşlarımızın bize emaneti, Flormar’da yüzlerce gün kadınlara güç veren, intihara sürüklenen trans kadın Didem’e zorla kaybettirmek istedikleri, kendini savunan Nevin üzerinden cezalandırmak istedikleri o umut biziz! “Önce kadınları vurun” zihniyetinin taşıyıcısı TC’nin Başur Kürdistanı’nda ve Rojava’daki işgal planlarına saldırılarına karşı bu coğrafyadaki kızkardeşlerimizle dayanışmanın, bunun da ötesine geçerek birlikte mücadele etmenin tam zamanıdır.
Bugün ya da yarın… Bu erkek egemen düzen değişecek, onu biz değiştireceğiz!”
Açıklamanın tam metni için: tıklayınız