Kültür&Sanat

Cevriye, Fosforlu Cevriye

Yürümek, karşıma bir duvar, bir kapı çıkmadan, kimse, “Dur, Geçme, Yasak!” demeden gözüm alabildiğine yürümek, yürümek istiyordum. Tıkanıncaya, nefesim kesilinceye, nefesim kesilip yıkılıncaya kadar kelepçesiz, jandarmasız yürümek istiyordum.”

Bu cümleleri kim mi kurmuştu. Bu soruya yanıt vermeden bu ruh halinin neden oluştuğu karşıma çıkıyordu. Bunları söylerken dışarıda, fakat düşünürken hapishanedeydi. Özgürlüğe özlemini, çamurlu sokakları, köprü altlarına, Galata’ya, denize ve yıldızlara özlemini dile getiriyordu. Toplum tarafından dışlanmış, kendini çoğu zaman bir insan olarak hissetmediğini, kadın olarak saygı-sevgi görmediğini biri ona “Sen” diye seslendiğinde ifade ediyordu. Sınırları benimsememiş, kalıpları ret etmiş, fedakârlığın yaşayan bir örneği konumunda karşımıza çıkar “Fosforlu Cevriye”. Yazarın onu karşımıza çıkardığı yer ise İstanbul’dur.

“Seviyorum seni/ekmeği tuza banıp yer gibi/ Geceleyin ateşler içinde uyanarak/ ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi!/ İstanbul sevgisini böyle anlatır Nazım. Cevriye, Fosforlu Cevriye içinde nefes almak, su içmek kadar değerlidir. Fosforlu Cevriye’nin İstanbul’unda birçok kimliği bir arada görürüz. Rum’u, Ermeni’yi, Türk’ü, Laz’ı… birçok yerinden yıldızların seyredildiği, denizin masmavi olduğu İstanbul. Bu tabloda gökdelenler engeli yoktur. Bahçesinde yemekler yenilen evler vardır. İstanbul, çocukların zorla dilendirildiği karın tokluğuna çalıştırılan kadınların İstanbul’u.

Var olan sınırlar ve kalıpların acısını derinlerde hisseder Fosforlu Cevriye. Bir kadının yaşamı tüm çıplaklığı ile karşımıza çıkar. “Ayna” metaforu ile yazar hayatın yansımalarını gözler önüne serer. Kadının iç dünyasına ilişkin tahliller, yaşamdaki konumu hayat bulur kitapta.

Suat Derviş, “1970’lerin başında Demokratik Devrim derneğinin düzenlediği bir toplantıda, Suat Derviş’i Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Reşat Fuat Baraner’in “eşi” diye tanıtırlar. Ama Suat Derviş kendisine dayatılan tanımları kabullenmeyecek kadar dışarıdadır. Hemen ayağa kalkıp, ‘HAYIR’ der, ben yazar Suat Derviş.” (Rasih Nuri İleri, Kişisel İletişim, 1988)

Bir erkeğin, erkeklerin egemenliğini reddeder. Kadın olarak var olduğunu haykırır lakin, biyografilerinde yazar durumu ön planda olmaktan çıkıp dört eşinin yahut Nazım Hikmet’in sevgilisi olarak yazılıp çizilip, “gönül avcısı”, “çapkın” gibi magazinsel öğeler vurgulanır.

Öğrenmek bir serüven olarak kalmalıdır, yoksa ölü doğmuş sayılır” diyerek ifadelendirmiş Canetti öğrenme sürecini. Suat Derviş öğrenme isteğinden uzaklaşmamış ve dönemindeki kadın örgütlenmeleri ve Komünist Parti çevresinde yer almış. Kadın olarak öğrenmenin ataerki tarafından belirlenmiş sınırlarını, aşmak için çabalar sarf etmiştir.

Fosforlu Cevriye, bir kadına biçilen kibar, naif, zarif olma durumlarının yapaylarından kurtulmuş kendisi, Cevriye olarak karşımıza çıkar. İnançlarını yok etmek için en önemli şeyin kendini tanımak durumunu keşfetmiştir. Üzerine çöken karanlığı yırtarak, parçalayarak aydınlatmayı bilmiştir.

Kısacası, Cevriye bir kadın olarak yaşamış olduğu ikilemleri ile hayat bulur. Bir yıldızın varlığı kadar parlaktır Fosforlu Cevriye gecede!

 

Bir Özgür Gelecek okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu