DEVRİMCİ YOL (REVOLUTİONÄRE WEG)- 36 “Burjuva İdeolojisinin ve Anti-Komünizmin Krizi” kitabında tanımlandığı şekliyle, 2008-2014 arasındaki dünya ekonomik ve mali krizi “emperyalist dünya sisteminin siyasi üstyapısını siyasi ve ideolojik olarak devasa değişimlere tetiklemiştir.” [2]
Dünya devrimci krizi ilk defa on yıllardan bu yana gerçek bir seçenek olarak ortaya çıkmıştır. Dünya devrimci krizi, nesnel ve öznel etkenlerin olgunlaşmasıyla birlikte emperyalist dünya sisteminin hızlanarak artış eğilimi gösteren genel toplumsal krizinden ortaya çıkar.
2018 yılında patlak veren küresel ekonomik ve mali kriz, 2020 ilkbaharından itibaren uluslararası korona krizi ile birleşerek kapitalizmin krizlerini derinleştirdi. Dünyada ekonomi, sağlık, ekoloji, ideoloji, siyasal ve sosyal alanda yaşanan krizlerin etkileşimi ile çeşitli ülkelerin harap edilmesini yol açmıştır. Açlık, hastalık, hak gaspları ve devlet terörü, aylarca süren korona kısıtlamaları, milyonlarca insanın yaşamını zaten kısıtlı olan geçim kaynaklarının gasp edilmesiyle eziyete çevrildi.
Sadece bu sene açlık ölümleri tehdidi 135 milyondan 250 milyona yükseldi. IMF açıklamasına göre; kitlerin gelirleri emperyalist ülkelerde yüzde 11 düşerken bağımlı ülkelerde yaklaşık yüzde 20 civarında düşmüştür.
Burjuvazinin kriz yönetimi bir ikilemde: Bir yanda küresel ekonomik ve mali krizle diğer yanda korona kriziyle mücadeleye yönelik önlemlerinin çoğu birbirini engellemektedir. Korona pandemisi hala birçok ülkede kontrolsüz gelişiyor. Dünyada birkaç hafta önce kamuoyuna açıklanan verilere göre 163 milyon insana korona bulaşırken 3.4 milyon insan da koronadan kaynaklı öldü. Olağanüstü hızlı bir şekilde çok çeşitli ve işe yarayan aşılar üretildi. Buna rağmen sadece 195 dünya ülkesinin yarısı aşıya sahiptir.
Emperyalist politikaları sonucu insanlığın çoğunluğu, özellikle de yeni-sömürgeciliğe bağımlı ve ezilen ülkelerde yaşayanlar, bugüne kadar yeterli aşıyı beklemek zorunda kalıyorlar. 2020-2021, emperyalizmin insanlığın sorunlarını çözme bir yana daha da çoğalttı.
Gelişen kitle hareketleri
Emperyalist dünya sisteminin hızlanarak artış eğilimi gösteren genel toplumsal krizi, son derece hareketli ve hızla gelişen bir dalgadır. 2020’nin başlarında tez olarak tanımlanan emperyalist dünya sisteminin hızlanarak artış eğilimi gösteren genel toplumsal krizi, devamında 12 ay içerisinde 19 ülkede başgöstermiştir. İlk önce Amerika, sonrasında Cezayir, Arjantin, Beyaz Rusya, Brezilya, Bulgaristan, Haiti, Hindistan, Irak, İran, İsrail/Filistin, Kolombiya, Lübnan, Fas, Myanmar, Peru, Filipinler, Polonya, Tunus ve Batı Afrika ülkelerinde işçi ve emekçilerin büyük direnişleri gerçekleşmiştir.
Açıkça görülmektedir ki, dünyada esas eğilim, uluslararası sosyalist devrimin hazırlanması doğrultusundadır. Bu bağlamda 2020 yılı içerisinde tüm kısıtlamalara rağmen işçi ve halk mücadeleleri canlandı. 2020’de 584 milyon insan, grev ve başkaca işçi halk mücadelelerine katıldı. Bu sayı, 2019’a oranla artış göstermekle birlikte, 2019, 568 milyon katılımla rekor yıldı. 2018’de katılım 24.3 milyon kadardı.
Mücadeleler yeni nitel özellikler geliştirdi: işçi sınıfı, özellikle uluslararası sanayi proletaryası, sadece sayısal olarak esas güç değil, aynı zamanda mücadelenin başında en belirgin güç olarak yer alıyor. Birçok ülkede özellikle maden işçileri itici rolünü oynamaktadır. Sınıf bilinci uluslararası ölçekte uyanmaktadır.
İşçi mücadeleleri; sağcı gelişmelere, işten çıkarmalara, özelleştirmeye, açlığa, emeklilik reformlarına veya gerici iş kanunlarına karşı genel grev de dahil birçok mücadele biçimi ile karşı mücadele ederken, mücadeleyi köylüler, gençlik ve kadın mücadelesi ile birleştirerek gerçekleştirmektedir. İşçi mücadelesi özellikle demokratik hak ve özgürlük mücadelesine nüfuz ettiğinde daha anlam kazandı, tıpkı korana pandemisindeki toplanma yasaklarında ve tam kapsamlı evrensel grev hakkı mücadelelerinde olduğu gibi.
Almanya’da 2021’de işçi ve halk mücadelelerine katılanların sayısı korana pandemisi ve geçici bir süre ilan edilen toplanma yasaklarından dolayı sert düşüşler gösterdi, ama işçilerin sınıf mücadelesini savunan çekirdek grubun gücü pekişti. Örneğin 1 Mayıs 2020 kazanımı… 2020’de toplam mücadele içerisinde işçi mücadelesinin payı yükseldi.
Toplumsal alternatif arayışlar büyürken, anti-kapitalist eğilim güçlenmektedir. Mücadelelerin uluslararası iç içe girmesi artmıştır, özellikle de gençliğin başkaldırısında, çevreci gençlik hareketinin “Fridays for Future”- “Gelecek için Cuma, veya “Black Lives Matter”-“Siyah Yaşamlar Önemlidir” kendini göstermektedir. Kadınların kitlesel mücadelesi Arjantin’den, Şili’ye ve Meksika’dan Polonya ve İspanya’ya kadar önemli rol oynamaktadır.
Krizin ağır yükünün, halka yüklenmesine karşı verilen mücadele genel toplumsal krizlerin içinde yönelmektedir. Kitlesel yoksulluk, işsizlik, açlık ve Covid 19’un yayılması, insanlık düşmanlı kriz yönetimin etkisidir.
Kolombiya’da son haftalarda gerçekleşen ayaklanma benzeri işçi ve halk mücadelesinde öncülük rolü Marksist-Leninistlerin etkinliğinde madencilerin kavgası ve öğrencilerin protestolarıdır. El Cerrejon ocağında çalışan maden işçileri aylardır mücadele yürüttü. Aynı zamanda bu maden işçileri Uluslararası Madenciler Konferansı’nda da birlikte çalıştığımız işçilerdir.
Kolombiya’daki eylemler geliştirilmiş en iyi mücadelelerdir, devrimin mayalanması oluşmaya başlamıştır. ICOR’un Amerika Koordinatörü’nün 15 Mayıs 2021 raporunda şöyle denilmektedir:
“75 yıldır böyle bir durum yaşamadık. Devrimci bir atmosfer var. İnsanlar sadece eğitim ücretlerinin geri çekilmesi gibi bireysel tavizlere gülerler. Hükümetin baskısı ve şiddeti daha da güçlenirse, daha azı değil, milyonlarca kişi daha yürüyüşlere katılıyor, bir önceki gösteride yedi milyon insan yer alırken, son gösterilere on iki milyon kişi katıldı. İnsanlar farklı bir toplum istiyor. Ama sosyalizm hakkında tartışmalar çok az. Bunun nedeni anti-komünizm engelidir.” (Monika Gärtner-Engel’le görüşmede)
Devrimci bir mayalanmanın gelişmesi için bir esas ölçüt; kitlelerin devletin şiddet aygıtıyla çatışma ve artan baskı durumunda geri çekilmemesi, mücadelenin sertleşmesindendir. Genel toplumsal kriz; özellikle faşist hükümetler kadar açıkça gerici hükümetlerin sağcı gelişmeleri aracığıyla tüm krizlerin alevlendiği yerlerde şiddetle geliştirir. Örneğin, Mayıs 2020’de ABD’de ırkçılığa, anti-komünizme ve Donald Trump’ın kriz yönetimine karşı yaşanan kitlesel mücadelelere öncü oldu.
Faşist devlet başkanı Modi’ye karşı yüz milyonları kapsayan güçlü işçi genel grevleri ve aylarca süren köylü ayaklanmaları ile Hindistan’daki gelişme önemliydi. Beyaz Rusya’da faşist devlet başkanı Lukaşenko’ya karşı, önder olan sanayi işçileri, özellikle de potasyum maden işçileri devlet baskılarına karşı kitlesel mücadeleler aylarca yoğunlaştı. Mynmar’da faşist asker rejimine karşı ölümüne yürütülen kitlesel ayaklanma zaman zaman demokratik-devrimci bir mayalanma karakterine sahipti.
Egemenler giderek artan bir şekilde genel toplumsal krizlere açıkça anti-komünist kışkırtma kampanyalarıyla karşılık veriyorlar. Filipinler’de, faşist Duderte hükümeti, Marksist-Leninistlere karşı açıkça anti-komünist devlet terörü kampanyası başlattı ve şimdiden yüzlerce kişinin öldüğünü iddia etti. Daha geçen hafta, CPP’nin tüm liderliği -ya da egemenlerin lider sandıkları yoldaşlar- Filipinler’deki terör listelerinin başına José Maria Sison’u aldılar.
Genel toplumsal krizler ne kadar çok ortaya çıkarsa, anti-komünizm ve sosyalizm arasındaki çelişki bir o kadar açık bir şekilde ideolojik alanın odağına girer. Bu durumda burjuva ideolojisinin krizi de açık patlak verir. Trump, Bolsanaro, Erdoğan ve diğerleri artan bir şekilde siyasetlerinin solundaki her şeye anti-komünist olarak saldırıyorlar. Kitler arasında küçük burjuva-anti komünist düşünce tarzı ile sosyalizme duyulan sempati arasındaki kutuplaşma yoğunlaşıyor.
İlerici hareket içinde bile küçük-burjuva düşünce tarzı ile, özellikle de küçük burjuva-anti komünist düşünce tarzı ile mücadele etme ön plana çıkıyor. Maynmar’da, Beyaz Rusya’da ve Batı Afrika ülkelerinde işçiler ve geniş kitleler arasında mücadele ruhuna ve ölümü hor görüşüne kadar giden fedakarlık yapma isteksizliği yoktur. Bilimsel sosyalizme, Marksist-Leninist felsefeye ve proleter strateji ve taktiklere, gerekli örgütlenme biçimleri de dahil olmak üzere nüfuz etmek belirleyici anahtar haline gelir. Kolombiyalı yoldaşlar zincirin en önemli halkası olarak tanımlıyorlar:
“Daha büyük bir strateji bakış açısı ve daha sistematik bir yaklaşımla kendi (parti) yapımızı ilerletmek gerekiyor.” (PCCM Kolombiya temsilcisi ile bir görüşme hakkında rapor, 2 Mayıs 2021)
Emperyalist dünya sisteminin genel toplumsal krizine yönelik eğilimin, devrimci dünya krizine doğru olgunlaşması, nesnel ve öznel yanları olgunlaştığında niteliksel bir sıçramaya işaret eder: Bu, devrimci dünya krizinin olgunlaşması, güçlü Marksist-Leninist partilerle, onların uluslararası koordinasyonuyla ve uluslararası sosyalist devrim için ideolojik mücadele alanını yürütme yeteneğiyle devam eder veya düşer. Bu gelişimler büyük potansiyel barındırıyor.
Egemenler de bunun farkındadır ve açık patlak krizleri kontrol altına almak için geniş bir repertuar kullanırlar. Bu, elbette baskı tarafını ama aynı zamanda diğer yöntemleri de içerir. Çoğu “eski” emperyalist ülke, korona pandemisini ve çoğu zaman da genel toplumun krizlerini dizginleyebildi. Bununla birlikte, bu onlara hatırı sayılır bir çabaya ve bazı durumlarda küçük-burjuva düşünce tarzının kullanımıyla birlikte kapsamlı tavizlere mal olur. Örneğin ABD’de, zaten kitlelere hatırı sayılır meblağlar sağlayan devasa bir ekonomik teşvik paketiyle. Burjuvazinin bu tür göz boyama taktiklerinin iç yüzünü anlatarak kitleleri bilinçlendirmek ve proleter ile küçük-burjuva düşünce tarzı arasındaki mücadelede, proleter sınıf bilincini geniş işçi kitlelerine anlatmak ve kavratmak bu durumda daha da önem kazanmaktadır.
1) MLPD (Almanya Marksist Leninist Partisi) Genel Başkanı Gabi Fechtner’in MLPD’nin 11. Parti Kongresinin açılış konuşmasından kısa bir bölüm: Temmuz 2021
2) Stefan Engel, Burjuva İdeolojisinin ve Anti Komünizmin Krizi, 1. Kitap, s. 7, Almanca Basım