Irkçı polis şiddetine karşı yapılan protestoların ülkeyi salladığı bugünlerde, Trump’ın Beyaz Saray’ında faşizm yükseliyor ve COVID-19 salgını bir yandan devam ediyor. Ülke oldukça önemli bir dönemden geçiyor. Birçok önemli gelişmenin ard arda yaşandığı bu tarihsel dönem hakkında modern dilbilimin kurucusu olarak bilinen Noam Chomsky ile truthout.org için George Nancy tarafından yapılan söyleşiden bir kesiti okurlarımızla paylaşıyoruz:
“Bize sık sık Amerika Birleşik Devletleri’nin dünyanın en güçlü ülkesi olduğu söyleniyor. Bize sürekli ‘Amerika’nın müstesnalığı’ndan bahsediliyor. Ancak, dünya genelinde COVID-19 nedeniyle en fazla ölüm oranına sahip ülkeyiz. Pandemiye sistematik bir hazırlıksızlık içinde yakalandık. Bu tutarsızlığı nasıl açıklıyorsunuz? Sizce Trump tüm bunlarla ilgili nasıl bir rol oynuyor?” diye soran Nancy’e Chomsky’nin cevabı şu şekilde:
“Hazırlığın bu kadar eksik olmasının üç temel nedeni var: Kapitalist mantık, neoliberal öğreti ve siyasi liderliğin karakteri. Şimdi sırasıyla kısaca bunların üzerinden geçelim. 2003 yılındaki SARS salgını kontrol altına alındıktan sonra bilim insanları gelecekte bir pandeminin muhtemel olduğunun ve başka bir koronavirüsün buna neden olabileceğinin farkındaydılar. Ayrıca bu pandemiye hazırlanmak için nasıl tedbirler alınacağını da biliyorlardı. Ama sadece bilmek yeterli değildi.
Birilerinin bu bilgiyi kullanması gerekiyordu. Bu bilgiyi kullanmak için başlıca aday, yanlış şekilde ‘serbest ticaret’ anlaşmaları denilen anlaşmalarla kendilerine tanınan fahiş patent hakları sayesinde gerekli tüm kaynaklara ve olağanüstü kazançlara sahip olan ilaç şirketleridir. Fakat onlar da kapitalist mantık tarafından engellendiler.
Gelecekteki olası bir felakete hazırlanmanın getireceği bir kazanç yoktur ve ekonomist Milton Friedman’ın 40 yıl önce neoliberal çağın başlangıcında açık şekilde dile getirdiği gibi, şirketlerin tek sorumluluğu hissedar değerini -ve yönetimin zenginliğini- en üst düzeye çıkarmaktır. Daha 2017’de büyük ilaç şirketleri, Avrupa Birliği’nin koronavirüs de dahil olmak üzere patojenler hakkında hızlandırılmış araştırmalar yapma önerisini reddetti.
Diğer bir aday ise yine gerekli kaynaklara sahip olan ve çoğu aşı ve ilacın geliştirilmesinde önemli bir rol oynayan devlettir. Ancak bu yola da, asıl problemin hükümet olduğu bilgisini sunan Reagan’dan beri hüküm süren neoliberal öğreti tarafından taş koyuldu.
Yani karar alıcılar, bir dereceye kadar vatandaşların etkileyebildiği hükümet değil neoliberal zaferin birincil aktörleri -ve lehtarları- olan ve hesap verebilirliliği olmayan özel tiranlar olmalıdır. Böylece devlet de parmaklıkların ardına hapsolmuş oldu.
Üçüncü faktör de tek tek hükümetlerdir. Kendimizi ABD’yle sınırlandırırsak, Başkan George H. W. Bush, Başkan’ı önemli bilimsel konulardan haberdar etmek için -Başkan’a bağlı- Bilim ve Teknoloji Danışmanlar Konseyi’ni (PCAST) kurmuştu. Başkan Obama’nın 2009 yılında göreve başlamasıyla birlikte yaptığı ilk hamlelerden biri, bir pandemi ile nasıl başa çıkılacağı konusunda PCAST’den araştırma yapmasını istemek oldu. Çalışma birkaç hafta sonra Beyaz Saray’a teslim edildi.
Bilimi dikkate alan Obama yönetimi, bulaşıcı hastalık tehditlerine karşı erken tepki vermeyi planlayan bir pandemi altyapısını uygulamaya koydu. Bu uygulama, Başkan Trump’ın göreve geldiği 20 Ocak 2017 tarihine kadar devam etti. Trump görevdeki ilk birkaç gününde pandemi hazırlıkları da dahil olmak üzere yürütme organının bütün bilimsel altyapısını ortadan kaldırmaya başladı.
Gerçekten de yüksek teknoloji ekonomisini geliştirmek için kritik öneme sahip olan, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana süregiden partiler üstü girişimleri tersine çevirerek bilimin izlenecek politikaları şekillendirici rolünden vazgeçti.
Tabuta son çivileri çakarcasına Trump, bilim insanlarının koronavirüsleri araştırmak için Çinli meslektaşlarıyla birlikte çalıştıkları programları sonlandırdı. Her yıl, Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’ne (CDC) ayrılan fonu azalttı.
Bunu, pandeminin şiddetlendiği dönemde -bir yandan fosil yakıt endüstrilerine sübvansiyonlar artırılırken- CDC’nin bütçesinde daha fazla kesinti yapma çağrısında bulunduğu Şubat 2020 bütçe teklifi takip etti. Halk üzerindeki etkisi ne olursa olsun, bilim insanlarının yerini sistematik olarak özel kârın en üst düzeye çıkarılmasını garanti altına alacak endüstri yetkilileri aldı.
Trump’ın kararları, Başkanlık Özgürlük Madalyası’nı takdim ettiği en sevdiği üstat olan Rush Limbaugh’un yargılarıyla uyumlu. Kendisi bilimin, ‘hepsi aldatma yoluyla var olan’ akademi, medya ve hükümet ile birlikte ‘aldatmanın dört köşesinden’ biri olduğunu söylüyor. Bu yönetimin kılavuz ilkesi 1936 yılında Franco’nun önde gelen generali tarafından daha güçlü ve etkileyici bir şekilde dile getirilmişti: ‘Kahrolsun akıl! Viva Death! [Yaşasın Ölüm!]’
Bütün bunların sonucu olarak, pandemi kapıya dayandığında ABD ‘sistematik olarak hazırlıksız’ hâldeydi.”
“Trump sınıfta kaldı”
Nancy’nin diğer bir sorusu ise “Şubat ayında Trump, COVID-19’un, ‘bir gün, bir mucize gibi ortadan kaybolacağını’, öylece yok olacağını söyledi. Çok yanılmıştı ve daha sonrasında bir de hastalığı ‘ırksallaştırarak’ Çin’i suçladı. Bir kesim, COVID-19 sürecini berbat derecede kötü yönetmesi nedeniyle Trump’ın eline kan bulaştığını iddia edecektir. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz neler?” şeklinde. Chomsky, bu soruyu şu şekilde yanıtlıyor:
“Trump’ın esas seçmen kitlesine -aşırı zenginler ve şirketlerin hâkimiyetine- sağladığı hizmetler sebebiyle on binlerce Amerikalı hayatını kaybetti. Kötü niyeti, salgın yayıldıktan sonra da devam etti.
Geçen aralık ayında, ilk belirtilerin keşfedilmesinden birkaç hafta sonra Çinli bilim insanları virüsü belirlediler, genomun dizilimini çözdüler. Dünyaya ve Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) bilgileri sağladılar. İlk olarak Asya ve Okyanusya’daki ülkeler reaksiyon gösterdi ve durum büyük ölçüde kontrol altına alındı. Diğer ülkelerdeki durum değişkenlik gösterdi.Trump ise sınıfta kaldı.
İki kritik ay boyunca ABD istihbarat ve sağlık yetkilileri Beyaz Saray’ın dikkatini çekmeye çalıştı, ancak çabalar sonuçsuz kaldı. Sonunda muhtemelen borsanın çöktüğünün bildirilmesiyle Trump durumun farkına vardı. O zamandan beri de kaos yaşanıyor.
Şaşırtıcı olmayan bir şekilde Trump ve emrindekiler -daha kaç insanı katlettiklerinden habersiz hâlde- Amerikalılara karşı işledikleri suçlardan dolayı suçlanacak bir günah keçisi bulmak için umutsuzca ortada dolaşıyorlardı.
ABD’nin Dünya Sağlık Örgütü’ne ayırdığı fonu kesmesi ve bu kurumdan çekilmesi, koronavirüs salgınından önce DSÖ’nün tıbbi yardımları ile yaygın hastalıklardan korunan Afrikalılar, Yemenliler ve diğer birçok yoksul ve çaresiz topluma karşı sadistçe bir darbe oldu. Şimdi de bu halklar yeni felaketlerle karşı karşıyalar.
Eğer Trump’ın seçim umutlarını artırmaya yardımcı oluyorlarsa pekâlâ harcanabilirler.
Trump’ın DSÖ’ye karşı tartışması bile çok gülünç olan suçlaması, DSÖ’nün Çin tarafından kontrol ediliyor olduğuydu. DSÖ’den ayrılarak Çin’in etkisini artırmış oldu. Ancak onu aptallık ettiği için eleştirmek haksızlık olur.
Sonuç ilk aşamada bunu hiç umursamadığı gerçeğinin altını çizmekten öteye gitmez.”