GüncelMakaleler

ÇEVİRİ | Dünyanın Çatısında Neler Oluyor? Nepalli Maoistlerin Gündeminde Ne Var?

"Mao emperyalizm çağında, bilimsel olarak bunun önünü aştı ve ileriye taşıdı. Mao da diyalektik materyalizm, sosyalist ekonomi ve bilimsel sosyalizm konusunda katkılar yaptı. Tabii ki Maoizm, bütün bunlar içinde birbirine bağlı felsefedir"

 Açıklama: Nepal Devrimci Komünist Parti, NKP (Çoğunluk) ve NKP (Mashal) birleşerek Mayıs 2024’te ortak bir bildiriyle bu birleşmeyi kamuoyuna duyurmuşlardı.

Nepal’de bu cephede yaşanan gelişmelerin yanı sıra, henüz Birlik Kongresi’ni gerçekleştirmemiş olsalar da, ülkedeki siyasal durum, Nepal devrimi ve yolu üzerine Proletarya Partisi’nin Nepalli Maoistlerin yaptığı görüşmelerde verdikleri bilgileri Özgür gelecek okurları için derleyerek sunuyoruz.

Nepal’deki siyasal gelişmeler

Nepal’de 1996’dan 2006’ya kadar on yıl boyunca Halk Savaşı yürütüldü. Halk Savaşı’nın başlamasından önce 1990’da bir kitle hareketi oluşmuş, bu hareketle birlikte Nepal’de ilk kez bir parlamenter sistem yaratılmıştı. 1951’de parlamento vardı, ancak bu, gelişmiş bir işlevi olan bir parlamento değildi.

Hollanda’da olduğu gibi anayasal monarşi vardı. 1949’da Nepal Komünist Partisi kuruldu. O dönem Nepal, yarı feodal, yarı sömürge olarak değerlendirildi. 2006’ya kadar bu değerlendirme devam etti. Bu 10 yıllık Halk Savaşı sonucunda toplumsal yapıda değişmeler oldu. Monarşi kaldırıldı, onun yerine cumhuriyet kuruldu. Yarı feodalizm de ortadan kalktı. Yeni sömürge koşulları ortaya çıktı. Komprador kapitalist koşullar güçlendi. 2006’dan sonra kitlelerin yaşamında büyük değişiklikler oldu.

Nepal Kongresi, 1951’den sonra sosyal demokratların önderliğinde kurulmuştu.

Nepal’de devlet tarafından resmi olarak kabul edilen, 123 farklı ulus mevcut. Merkezi devlet farklı uluslara yönelik sürekli baskı uyguluyordu. Nepal’de de Hindistan’da olduğu gibi Kast sistemi var. 4 Temel kast var. Brahmanlar, Chhetri, Beishcer, Sudra. En altta olan Sudralar dokunulmazlar olarak da ifade edilir.

1951’de parlamento oluşunca kadınlara seçme seçilme hakkı verilmişti. Fakat seçme seçilme hakkı olmasına rağmen, kadınların özel mülk edinme hakkı yoktu. 1962’de parlamentoya karşı bir darbe yaşandı. Bununla birlikte birçok reformlar yapıldı. Darbeyi kraliyet ailesi örgütledi. Bu darbeyle birlikte getirilen bazı sosyal reformlar vardı. Bazı toprak reformları yapıldı. Kadınlara seçimlere katılma hakkıyla birlikte mülkiyet hakkı da verildi. Ulusal parlamento seçimlerinde kraliyetler özellikle kadınları sürekli adaya göstermeye çalışmıştır. Monarşi bir yandan reformlar yaparken, diğer taraftan kastlara yönelik baskı da geliştirildi. Bu bir çelişkiydi.

O dönem birçok politik parti yasaklandı. Bu yasaklanan partiler silahlı hareketler geliştirmeye çalıştılar. 1996’da Halk Savaşı resmi olarak başlatıldı ve Halk Savaşı sonucunda Nepal tamamen cumhuriyet ile yönetime geçti.

Bu cumhuriyet içinde de çelişkiler var. Önceki dönemin toprak ağaları, komprador burjuvazi haline geldi. Köylüler işçi sınıfına dönüştü. Kadınlar halen erkek egemenliği altında ezilmektedir. Örneğin babadan kalma mülkün paylaşımında kadınlara pay verilmemekte. Toplumsal sömürünün şekli değişti. Bugün artık temel çelişki komprador kapitalistler ile geniş halk yığınları arasındaki çelişmedir. Nepal, komprador kapitalist büyük burjuvazi tarafından yönetilmektedir. Özellikle 1990’lardan itibaren ulusal sanayinin tümü yok edilmiş, çok uluslu şirketler ülkeye girmişti. Bunlar Coca Cola, çimento firmaları gibi şirketlerdi. Ülkede yaklaşık 3 bin şirket mevcut ve bunların çoğu dış yatırımlardır.

Partimiz özellikle bu duruma yönelik bir araştırma yaptı. Bunun sonucunda toprak ağalığının giderek kaybolduğunu, toprak sahiplerinin çoğaldığını gördük. Bundan dolayı toprak sorunu değişime uğramıştır.

Partimiz devrim mücadelesi için bir araya gelebilecek partileri bir araya getirmeye çalışıyor. Birlikleri geliştirmeyi taktiksel olarak çok önemsiyoruz, ama esas yöneldiğimiz, devrimin nasıl olacağıdır. Önemli bulduğumuz ve üzerinde yoğunlaştığımız konu devrimin nasıl gerçekleştireceğimizdir.

10 yıl süren gerilla mücadelesinin başlangıcında yaklaşık 7 bin askeri güç varken, sonrasında katılanlarla birlikte bu sayı 35 bine ulaştı. 2008’de parlamentoda parti, bir sandalye hariç, neredeyse hepsini alıyordu. Fakat bunların hepsi yanlış çizgiden dolayı yerle bir oldu. Bu Prachanda partisinin yanlış çizgisinden kaynaklanmaktaydı. Bu yaşanan çöküş kitleler arasında büyük bir hayal kırıklığı yaşattı. Bunu aşmak ve kitlelerin dinamiğini yeniden yakalamaya çalışıyoruz.

Nepal, emperyalistler için oyun bahçesi haline geldi. ABD, Rusya, Çin, Japonya etkin olmaya başladı. Nepal, Hindistan ve Çin anasında kalan küçük bir ülke. İki devin arasında olan Nepal, diğer emperyalist ülkeler için de çekim merkezi konumunda. Hindistan sürekli Nepal’i kendi denetimi altında tutmaya çalıştı.

Bundan dolayı Nepal’de egemen sınıflar, kim yardım ederse onunla hareket etmektedir. Bundan dolayı da ülke derin bir kriz içindedir. Bu koşullar altında partimiz bu sorunları nasıl çözeceğini, kitleleri devrime nasıl yönlendireceğini tartışmaktadır. Şu anda kitleler, var olan egemenlikleri kabul etmemeye çalışıyor. Parlamenter partiler hiçbir şekilde kitleleri yönetememektedir. Buna karşı kitleler kendilerini yönetmek için sürekli bir çelişki içindedirler. Kendilerine önderlik edecek güç aramaktadırlar.  Nepal’de komprador bürokratik kapitalizm ile geniş halk yığınları arasındaki çelişme baş çelişmedir.

Bütün devrimci örgütler legal ve açık çalışma yürütüyorlar. Bu sorunları nasıl çözeceğimize dair tartışma yürütürken, net olduğumuz nokta silahlı mücadele olmadan devrimin gerçekleştirilemeyeceğidir. Aynı zamanda bu tartışmalar içinde nasıl bir devrim yapacağımıza yoğunlaşıyoruz. Yeni Demokratik Devrim mi, yoksa sosyalist devrim mi gerçekleşecektir? Kitle içinde yürütülen tartışmalarda da bunlar var. O kadar çok revizyonist örgütlenme var ki, bunların yarattığı ciddi tahribatlar mevcut. Diğer yandan Yeni Demokratik Devrim ve Sosyalist Devrim arasındaki diyalektik bağ konusunda sorunlar var. Bu da kitleler içinde kafa karışıklığı yaratmaktadır. Revizyonist akımlar, kendi medya araçları, sosyal medya aracılığıyla kafa karışıklığı yaratıyorlar. Partimiz aynı zamanda bu küçük burjuva akımlara karşı da mücadele yürütmektedir.

Biz kendi önümüze koyduğumuz üç temel konu üzerinde birlik yapmaya çalıyoruz. Bunlar; Yurtseverlik, demokratik hareketler ve devrimci hareket. Bunun için de Nepal Devrimci Birleşik Güçler Cephesi oluşturuldu. Kısa süre içinde Birlik Kongresi yapacağız ve bunları orada tartışacağız. Bu gerici hükümeti bertaraf etmek için geçici birleşik hükümet kurmaya çalışacağız. Bunu da birleşik cephe üzerinde yapacağız. Buradaki hedef, kitleleri devrimci mücadeleye kanalize etmektir.

Parti ülkenin her tarafından 77 bölge örgütüne sahiptir. Özellikle kitlenin grev talebi mevcuttur, kitleler hareketlenmek istiyor. Bunu istiyor ama başkalarından istiyorlar ve buna kendileri de hazır değiller. Bu kendi içinde bir çelişkidir. Özellikle sosyal medya üzerinden, 12 yaş üstü gençler içinde yurtdışına giderek okuma konusunda propaganda yapılıyor. Bununla da sosyal dokuda bir bozulma yaratılmaya çalışılıyor.

Emperyalizmin politikalarından kaynaklı, iklim değişikliği, doğa kaynaklarının gasp edilmesi de bizim gündemimizde yer almaktadır. Özellikle iklim dehşeti Nepal’de çok açık şekilde görülebilir. Eskiden dağların tepeleri beyazken, şimdi simsiyahtır. Özellikle Everest’in bir bölümüne, kar olmadığı için adını karabatar (kar gitti) koyduk.

 Çin’in Nepal üzerindeki etkisi nedir?

Halk kitleleri içinde Çin’e yönelik pozitif bir algı var. Tarihsel olarak Çin tarafından Nepal’e yönelik bir saldırganlık yaşanmadığından dolayı da kitlelerde bu düşünce var. Mao Zedung hayattayken, o zaman Nepal’de Monarşi vardı ama Nepal Komünist Partisi ile arasında bir ilişki mevcuttu. O dönem Monarşi Çin ile Nepal arasında bir yol yapılmasını öneriyor. Hindistan bu yolla komünizmin Çin’den Nepal’e geleceğini söyleyerek karşı çıkıyor. Fakat Monarşi bu düşünceye karşı çıkarak, komünizmin yoldan gelmeyeceğini, yoksulluktan dolayı geleceğini söylemişti. O dönem Monarşi gerici olsa da, Çin Komünist Partisi ile ilişkisi vardı. Birçok bakan, evinde Mao’nun resimlerin asardı. Bundan dolayı tarihsel olarak olumlu bir etkisi vardır.

Çin’de kapitalizmin restorasyonundan sonra partimiz bir değerlendirme yaparak, Çin’in artık kapitalist ülke olduğunu belirlemiştir. Bu değerlendirmeyi yapmamıza rağmen, Hindistan’ın ülkemiz çıkarlarına yönelik saldırıları varken, Çin’in bu siyaseti yoktur. Birçok parti Çin’i emperyalist olarak değerlendirmesine rağmen, resmi olarak bunu söylememekteyiz. Bu kongremizde netleşecektir. Büyük bir ihtimal Çin’i emperyalist olarak değerlendireceğiz. Çin’in emperyalizme doğru gidişini görüyoruz, ama ülkemizdeki bölgesel durumla baktığımızda esas düşman ABD’dir.

Nepal doğal kaynaklar konusunda çok zengin bir ülkedir. Petrol, uranyum yatakları var. Emperyalistler bu doğal kaynaklardan dolayı Nepal üzerinde yoğunlaşmaktadırlar. Özellikle egemen sınıflar içinde emperyalist güçler etkisini geliştirerek, doğal kaynaklarını ele geçirmeye çalışıyorlar. Önceden emperyalistler Hindistan üzerinden Nepal’e müdahale ederken, şimdi kendileri direkt çeşitli projeler aracılığıyla müdahale ediyor.

Özellikle bu meselede Hindistan ile ABD arasında bir çelişme söz konusudur. Hindistan bölgede yayılmacı politikaları olduğu için, ABD’nin Nepal’e müdahalesine karşı çıkmaktadır. Çin, ABD ve Hindistan’ın Nepal konusunda kendi arasında çelişki var. Ülkeye girme, etki alanını geliştirme konusunda ABD ve Hindistan’ın etkisi daha fazla.

Çin, BRI projesiyle (Kuşak ve Yol İnisiyatifi) belirli bir banka üzerinden Nepal’e sermaye ihraç etmeye çalışmaktadır. Özellikle emperyalist çelişkilerden dolayı Nepal egemen sınıfları BRI projesi üzerinden bu yatırımın yapılmasından yanalar, ama aynı zamanda ABD’den çekinmekteler. Kısa zamanda Nepal’de iki havaalanı yapıldı ama Hindistan, hava sahasını açmadığı için bu havaalanları boş durmaktadır.

 Hindistan’ın yayılmacı politikasının Nepal üzerindeki etkisi büyük mü?

Hindistan, Nepal’i kendi parçası olarak gördüğü için bu tehlike halen büyük. Nepal’in en batısı Kalapani bölgesi, Çin ve Hindistan’a sınır durumda. Burada Hindistan, Nepal içerisine asker yerleştirerek, saldırganlığını sürdürmektedir. Nepal’in Hindistan ile olan sınır bölgesi yaklaşık 1500 km civarında. Bu sınırlarda sürekli Hindistan ile çatışmalar yaşanmakta ve Hindistan bazı bölgeleri kendi toprağı olarak sayıp işgal etmektedir.

 Halk savaşı kitlesel ayaklanma ve silahlı direnişle mi olacak, yoksa gerilla mücadelesiyle mi olacak?

Var olan süreç bağlamı içinde bu soru, devrime nasıl yön vereceğimize yönelik en çok tartıştığımız konudur. Geçmişte 10 yıllık Halk Savaşı süreci yaşadık. Kitleler açısında yaşanan hayal kırıklığından dolayı, geçmişteki gibi bir Halk Savaşı yürütülmesine yönelik bir güvensizlik var. Kitleler bu konuda bir geçiş yapılmasından yana. Tabii ki bu bizim siyasetimizi belirleyecek bir durum değildir. Monarşinin kalkmasıyla, sosyoekonomik durumda bazı değişiklikler oldu. Önceki durumdan farklı olarak baş düşman komprador burjuvazi olarak düşündüğümüz için mücadelenin merkezinin şehirlere kaydığını düşünüyoruz. Dolayısıyla hareketin şehirlerdeki yoğunluğu da arttı. Buradan, kırsal alanı saf dışı bıraktığımız anlaşılmasın. İkisinin, aynı şekilde birlikte yürütülmesi gerekiyor. İkisinin aynı anda yürütülmesi gerektiğini düşünmemize rağmen, yoğunlaşacağımız şehir alanlardır.

Bundan yola çıkarak, ilk aşamada devrimci kitle hareket, ikinci aşamada devrimci direniş hareketi. İkinci aşama olan direniş hareketiyle birlikte bir sıçrama yaparak, kitlesel ayaklanma gerçekleştirmeyi düşünüyoruz.

Bu çerçevede devrimin Rusya’da olduğu gibi olacağını düşünmüyoruz. Daha çok Çin’deki gibi olacağını düşünüyoruz. Yani dünyada ve kendi ülkemizde bazı değişiklikler oldu ve bundan dolayı önceden yürüttüğümüz mücadele biçimlerinin aynısını yürütemeyeceğimizi düşünüyoruz; yeni mücadele şekillerini geliştirerek yürütmemiz gerekiyor. Bundan dolayı devrimci kitle hareket, ikinci aşamada devrimci direniş gelişince onun içinde bir ayak da gerilla mücadelesi olacaktır. Tüm bunlar üzerine kongremizde uzun ve keskin tartışmalar yürüterek, daha net bir çizgi oluşturacağız. Şu an var olan koşullar içinde yaşanan süreç ne Rusya modeli, ne de Çin modeline uyuyor. Ama daha çok Çin modeline yakın duruyor.

 Parti çalışmaları ve etki alanı ne durumda?

Nepal’deki halk savaşından sonra geriye dönüş sonrasında ortaya çıkan sorunları çözmekle çok uğraşıyoruz. Nepal konusunda çok yoğun bir çelişme var. Parti, ideoloji ve pratik arasındaki çelişme çok yoğun yaşanmaktadır. Seçimlerde halkın yüzde 65 ila 75’i “komünistlere” oy verdi. Onlar aslında parlamentarist oy kullanmamışlardır, ama oylarını “komünistlere” vererek aynı zamanda devrim için oy kullanmışlardır. Tabii ki parlamenter mücadele yürüten partiler kitlelerde kafa karışıklığı yaratmaktadır. Yaydıkları küçük burjuva düşüncelerle kitle hareketini topal bırakmaktalar.

Aslında halkın gönlü devrimden yanadır. 10 yıllık mücadele sürecinde devrimden yana olduklarını gösterdiler. Fakat geriye dönüş, kitlelerin büyük bir bölümünde hayal kırıklığı yarattı. Kitlenin çoğunluğunda, devrim ve sosyalizmden büyük bir beklenti söz konusudur. Kitleler arasında hangi partinin iyi veya yanlış olduğu konusunda bir kafa karışıklığı var. Bunu ortadan kaldırmak için kitleler içinde çalışma yürütüyoruz. Bunun için diğer partilerle birleşme çalışmamız var ve bu doğrultuda kurduğumuz Nepal Devrimci Komünist Partisi’yle bir nevi kitleye umut vermiş oluyoruz. Bu yeni yapılan birlik sonucu, partiye daha yoğun bir akın var. Bazı partilerin ve küçük grupların partiye katılma konusunda tartışma yürüttüklerini duyuyoruz, bu bize umut oluyor.

Parti içinde ideolojik, politik birçok tartışma var. Birliği güçlendirmenin hangi çizgiyle olacağı tartışması yürütülerek, partinin güçlenmesini sağladığımızı düşünüyoruz. İdeolojik olarak Prachanda da MLM diyor ve bu bayrağı yükselttiğini söylüyor. Kendisinin gerçek ve realist komünist olduğunu söylüyor. Gerçekliği anlayan tek komünist olduğunu söylüyor. Devrim gerçekleşti, artık sosyalizmi inşa etmemiz gerektiğini söylüyor. Sözde komünistler parlamentoda sosyalizmi kuruyor. Onların Hindistan, ABD ve diğer ülkelerin kuklaları olduğu ortaya çıkmaktadır.

Biz de birlik yaparak ve bu konular hakkında sürekli netlik oluşturmak için tartışma yürütüyoruz. Partimiz, şu anda yapmaya çalıştığı birlikler ve hem de onun yaratacağı olumlu etkiler üzerinden çalışma yürütüyor.

Şehirlerde bu doğrultuda faaliyet yürütüyoruz. Aynı zamanda askeri gücümüzü geliştiriyoruz. Gençlik içinde çalışmalarımızı geliştiriyoruz. Bilinçli kitleleri birlik çalışmalarıyla partiye çekmeye çalışıyoruz. Özellikle çelişkiler yumağında nasıl çalışmalar yürüteceğimize ilişkin tartışmalar yapıyoruz.

Bu fikirler üzerinden özellikle kitle tabanımızı harekete geçirmeye çalışıyoruz. Birincisi birlik çalışmaları yürütüyoruz, yeni örgütleri bu sürece katmaya çalışıyoruz. İkincisi ise tartışmalar yürütüyoruz.

Özellikle halk, “komünist partiler” yönetimde olmasına rağmen, onların da burjuva partilerinden farklı olmadığını görünce güven duymuyor. Kitleler bizim doğru olduğumuzu düşünerek bize geliyor, ama bize ihanet etmeyecekseniz diye şart koşup, bu tür sorular soruyorlar. Bekleyip görme yaklaşımları var. Bundan dolayı aramıza mesafe koyuyorlar.

 Birlik deklarasyonunuzda hem Marksizm-Leninizm-Maoizm ve hem de Mao Zedung Düşüncesi yazmışsınız?

Bu konuda kendi aramızda çok önemli tartışmalar yapacağımızı düşünmüyoruz. Marksizm-Leninizm-Maoizm’de Maoizm’i en üst aşama olarak değerlendiriyoruz. Leninizm de Marksizm’in ilerletilmesiydi. Maoizm’i de Marksizm-Leninizm’in üst aşaması olarak görüyoruz.

Neden Maoizm diyoruz? Birbirinden koparmadan üç aşamada diyalektik materyalizm, ekonomi politik, bilimsel sosyalizm. Marks bunların üçüncüsünü yarattıktan sonra, Lenin devrim yoluyla bilimsel olarak bunun doğruluğunu kanıtlamış oldu. Mao emperyalizm çağında, bilimsel olarak bunun önünü aştı ve ileriye taşıdı. Mao da diyalektik materyalizm, sosyalist ekonomi ve bilimsel sosyalizm konusunda katkılar yaptı. Tabii ki Maoizm, bütün bunlar içinde birbirine bağlı felsefedir.

Çin’de eskiden Marksizm-Leninizm’i savunan partiler vardı ve bu düşünceyi Ekim Devriminden önce savunuyorlardı. Çin’de 1945’te Mao Zedung Düşüncesi ortaya çıktı. Devrimden sonra bu fikir daha da yayıldı. Bu düşünce dünyaya yayıldığında Nepal’de de Mao Zedung Düşüncesi kabul edildi. Peru’da Gonzalo bu düşünceyi sentezleyip, 1985’te Maoizm olarak kabul etti. Ondan sonra da Gonzalo Yolu savunuldu. DEH içinde tartışmalardan sonra Maoizm tartışılmaya başlandı.

O dönem Nepal Komünist Partisi (Mashal) DEH’de yürütülen bu tartışmayı kabul etti ve onu uygulamaya çalıştı. 1993 yılında DEH’in genişletilmiş toplantısında Maoizm kabul edildi. Bundan sonra birçok parti Maoizm’i kabul etti. Başka partiler de Mao Zedung Düşüncesini devam ettirdiler.

Şimdi birlik yapan partilerin bir kısmı MZD olarak savundukları için biz de kongreye kadar Maoizm-MZD olarak savunuyoruz. Kongrede bu yoğun tartışılacak ve büyük ihtimalle Maoizm olarak savunulacaktır. Esas anlayış Maoizm’dir, terminolojide ileride MZD kaldırılacaktır.

Birlik tartışmasında en yoğun tartışma konusu buydu. Tartışmalarda bunun esasını anlamada farklılıklarımız var mı diye tartıştık. Özellikle Mao’nun düşüncesinin evrensel düzeyde geçerliliği var mı, yoksa sadece Çin’de mi geçerli sorusunu sorduk. Onlar da Mao’nun katkılarının evrensel olduğunu savunuyorlar. Fakat Parachanda da Maoizm’i bir marka olarak kullanmaktadır. Yürütülen tartışmalarda çıkan sonuç, birlik yaptığımız partilerle görüşlerimizin aynı olduğunu gördük. Ortaya çıkan sonuç, şekil ve biçimde farklılık olduğu yönündedir. Bu tartışmalardan çıkan sonuçla birlikte, bugün MLM-MZD şeklinde savunmak, kongrede çıkacak yeni kararı hayata uygulamaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu