DünyaGüncelMakaleler

ÇEVİRİ | Cenin Sadece Başlangıç: Filistinliler Nihayet Geçmişin Hayaletlerini Gömdü mü?

"Eski kuşak için zaman durmuştu. Ama durmadı. Yeni Filistinli nesil geçmişin hayaletlerini gömdü ve yoluna devam etti. Ve artık kendileri adına konuşmaya ve kendileri için savaşmaya hazırlar. Cenin sadece bir başlangıç"

Ramzy Baroud*

Ne Netanyahu ve Gallant ne de Abbas ve Filistin Yönetimi’ndeki müttefikleri siyasi söylemler, kültürler ve dildeki bu tarihi değişimi anlamış ya da anlamaya istekli görünüyor.

İsrail’in 3 Temmuz’da Cenin’e yaptığı ölümcül saldırı sürpriz değildi.

Ayrıca 12 Filistinlinin öldürülmesi, 120’sinin yaralanması ve Cenin Mülteci Kampı’nın evlerinin ve altyapısının yaklaşık yüzde 80’inin yok edilmesinin zerre kadar bir fark yaratmayacağı gerçeği de şaşırtıcı değildir.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bile, “Cenin’deki terörist yerleşim bölgesinin … güvenli sığınağını” yok etme yönündeki yüce vaatlerine rağmen, kanlı tatbikatının nihayetinde nafile olduğunu biliyor olmalıydı.

Gerçekten de, İsrail askeri makinesi evleri yıkıp, arabaları parçalayıp can alırken, 4 Temmuz’da Tel Aviv’de ve 6 Temmuz’da Kedumim yasadışı yerleşiminde olmak üzere birçok Filistinli misilleme saldırısı rapor edildi.

Aslında İsrail’in 2000 yılındaki İkinci Filistin Ayaklanmasına (İntifada) verdiği tepkinin aksine, aşırı şiddet Filistin Direnişini ve karşı saldırıları zayıflatmayacak, aksine artıracaktır.

O dönemde Filistin Yönetimi’nin Filistinli gruplar üzerinde bir dereceye kadar kontrolü vardı ve büyük zorluklarla da olsa Filistin sokağını kontrol altına almayı başarmıştı. Şimdi ise Filistin Yönetimi’nin böyle bir kozu yok.

Nitekim 5 Temmuz’da Filistin Yönetimi yetkililerinden oluşan bir heyet “dayanışma” göstermek ve kurtarma çalışmalarına yardım sözü vermek üzere Cenin’i ziyaret ettiğinde, Ceninliler yetkilileri kamplarından kovdu.

Böylece ne İsrail Cenin üzerinde herhangi bir kontrolü yeniden kazanabildi ne de Filistin Yönetimi kendisini halkın kurtarıcısı olarak yeniden keşfetmeyi başardı.

 

Peki, tüm bunların amacı neydi?

Haaretz’de yazan Zvi Bar’el, ‘Ev ve Bahçe’ olarak adlandırılan tüm Cenin operasyonunu Netanyahu’nun hükümeti, hatta tüm ülke üzerindeki “siyasi kontrolünü kaybetmesine” bağlıyor.

Bar’el bunun “gösterişli bir operasyon” olduğunu ve “orduda ya da Shin Bet güvenlik servisinde, hatta sağın sessiz çevrelerinde aklı başında hiç kimsenin bu operasyonun sadece Cenin’de değil, Batı Şeria’nın herhangi bir yerindeki silahlı direnişi ortadan kaldıracağına inanmadığını” yazdı.

Gerçekten de ‘gösterişli bir operasyon’ ve bunun en iyi kanıtı, başta Netanyahu’nun kendisi olmak üzere resmi İsrail kaynaklarının kullandığı dildir.

Siyasi ve aynı zamanda hukuki açıdan zor durumda olan sağcı İsrail lideri, ordusunun “çok sistematik bir şekilde… karadan, havadan (ve) mükemmel bir istihbaratla” gerçekleştirdiği “kapsamlı harekat” ile övündü.

“Cenin teröre geri dönerse” “Cenin’e geri dönme” sözü verdi ve bu “insanların hayal edebileceğinden çok daha hızlı ve çok daha büyük bir güçle gerçekleşecek.”

Tel Aviv Savunma Bakanı Yoav Gallant da ordunun “Cenin’deki terör örgütlerine ağır bir darbe vurma” ve “etkileyici operasyonel başarılar” kaydetme konusundaki “başarısından” bahsetti.

Ancak bu abartılı söylemlerin hiçbiri doğru değil. İsrail’in Cenin’de ‘terör örgütleri’ olarak bahsettiği şey, çok daha büyük bir silahlı direniş olgusunun bir parçasıdır ve kendisi de işgal altındaki Filistin’in her köşesinde hissedilen daha büyük bir halk direnişi hareketinin sonucudur.

İsyanı bastırmak bir ateş gücü meselesi değildir. Aksine, İsrail’in ‘etkileyici operasyonel başarısı’ sadece alevlenen bir yangına körükle gitmiştir.

Netanyahu, artan sorunlarından uzaklaşmak ve aşırı sağcı politikacılardan oluşan sertlik yanlısı koalisyonlarını ve onların yasadışı Yahudi yerleşimcilerden oluşan popüler tabanlarını mutlu etmek için en aptalca şeyi yaptı. Filistin’deki potansiyel bir silahlı isyanı Batı Şeria çapında bir devrime dönüştürdü.

İkinci İntifada’nın aksine, ne İsrail’in ne de Filistin Yönetimi’nin yeni nesil Filistinli direnişçiler üzerinde herhangi bir kozu yok. Ne sahte devlet, iş, uluslararası fon vaatleri onları harekete geçiriyor ne de gözaltı, işkence ve hatta ölüm tehditlerinden korkuyor gibi görünüyorlar.

Aksine, İsrail Filistinlilere karşı şiddet uyguladıkça onlar daha da cesaretleniyor.

Sosyal medya da dahil olmak üzere, bu yeni Filistinli neslin siyasi söylemi incelendiğinde, gerçekten eşi benzeri görülmemiş bir korkusuzluk görülmektedir.

Bu cesaret kısmen, son yirmi yıldaki kuşatma ve korkunç savaşlara rağmen devam eden direnişin Batı Şeria gençliğini büyük ölçüde etkilediği Gazze’ye atfedilebilir.

Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ve Filistinli düşmanları uzun süren ‘ulusal birlik görüşmeleri’ ve ‘güç paylaşımı’ maskaralıklarına girişirken, yeni nesil bu yüzeysel ve samimiyetsiz sloganlardan tamamen bağımsız hareket etti.

Çoğunlukla 1993’te Oslo Anlaşmalarının imzalanmasından sonra doğmuş ya da olgunlaşmış olmalarına rağmen, o dönemin siyasi dilini ve kültürünü kendilerine yabancı olarak algılıyorlar.

Sanki iki farklı Filistin varmış gibi: biri Abbas, El Fetih, hizipler, Oslo, bağışçıların parası, ‘barış süreci’ ve kirli siyaset, diğeri ise sahadaki birleşik Direniş, sumud (kararlılık), Gazze, Cenin, Nablus, Lions’ Den ve daha fazlası.

Ne Netanyahu ve Gallant ne de Abbas ve Filistin Yönetimi’ndeki müttefikleri siyasi söylemler, kültürler ve dildeki bu tarihi değişimi anlamış ya da anlamaya istekli görünüyor.

Kültürel değişimle ilgilenmiyorlar çünkü bu değişim kendilerine iyi hizmet etmiş olan statükoya hizmet etmiyor. Netanyahu mümkün olduğunca uzun süre iktidarda kalmak istiyor; Gallant gelecekte daha yüksek bir makama aday olmak için askeri becerisini göstermek istiyor ve Abbas da kendisine ayrılan güç ve para payını elinde tutmak istiyor.

Belki de daha derin bir düzeyde, hepsi de geçmişte işe yarayanın -İsrail söz konusu olduğunda daha fazla şiddet, Filistin Yönetimi söz konusu olduğunda daha fazla mali rüşvet ve yolsuzluk- bugün işe yaramayacağını anlıyor.

Yine de, zayıf ve çaresiz oldukları ve Filistin’de şu anda neler olup bittiğine dair gerçek bir anlayış bir yana, uzun vadeli vizyonları bile olmadığı için aynı çizgide kalmaya devam edeceklerdir.

Bazı açılardan bu bir kuşak sorunu ve çatışmasıdır.

İsrail Cenin’i işgal eder etmez, tüm geleneksel aktörler daha önceki İsrail savaşları ve işgallerinin eski senaryosuna geri döndü. Her zamanki dillerini kullanarak, onaylayarak, kınayarak, alkışlayarak ve uyararak aceleyle yerlerini aldılar.

Eski kuşak için zaman durmuştu. Ama durmadı. Yeni Filistinli nesil geçmişin hayaletlerini gömdü ve yoluna devam etti. Ve artık kendileri adına konuşmaya ve kendileri için savaşmaya hazırlar. Cenin sadece bir başlangıç.

* Gazeteci-yazar Ramzy Baroud, aynı zamanda The Palestine Chronicle’ın editörlüğünü yapıyor

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu