ABD emekçilerinin yaşam standartları, İkinci Dünya Savaşı sonrası ekonomik patlamanın yarım asır önce sona ermesinden bu yana, hangi partinin iktidarda olduğuna bakılmaksızın, neredeyse her açıdan istikrarlı bir şekilde düşmüştür.
Bu düşüş 2008’deki yıkıcı ekonomik çöküşten bu yana daha da hızlanmıştır. Bazı ölçütlere göre, bu krizden kaynaklanan toplam iş kaybı 30 milyona ulaşarak 1930’lardaki Büyük Buhran’da yaşanan yıkıma yaklaşmıştır.
Günümüz işgücünün büyük bir kısmı, bu krizin ardından, gelecekteki beklentilerinin önceki nesillere göre daha kötü olacağının bilinciyle yetişti.
2017 yılında yapılan “Genç Amerika’nın Finansal Sağlığı” başlıklı bir araştırma, Y kuşağının Baby Boomers’ın gençliğinde sahip olduğu net servetin yarısına sahip olduğunu ve aynı yaştaki medyan gelirin şu anda 10.000 $ daha düşük olduğunu ortaya koydu; %20’lik bir düşüş.
Enflasyon ehlileştirilmek şöyle dursun, zararını ziyadesiyle vermiştir. New York Times‘ın da belirttiği gibi:
“Amerikan ekonomisi artık son çalkantılarda kendisini taşıyan güç rezervlerine sahip değil. Aileler artık pandemi sırasında biriktirdikleri nakit paraya ya da bu parayı harcamak için bastırılmış talebe sahip değil. İşletmelerin artık dolduracak işleri ya da yeniden stoklayacak rafları yok.”
Yaşam standartlarındaki bu düşüş eğilimi, toplumun düşüşte olduğu ve hiçbir partinin sınıf çıkarlarımızı temsil etmediği yönündeki yaygın düşüncenin temelinde yatmaktadır.
Sonuç olarak, anket üstüne anket, ikiz siyasi partileri (Cumhuriyetçiler ve Demokratlar -ÇN) de dahil olmak üzere ABD kapitalizminin egemen kurumlarının yaygın bir şekilde reddedildiğini ortaya koymaktadır.
Geçtiğimiz yıl Gallup, ABD’li yetişkinlerin %63 gibi rekor bir oranının Demokratlar ya da Cumhuriyetçiler tarafından temsil edilmediklerini düşündükleri için “üçüncü bir büyük partiye ihtiyaç olduğuna” inandıklarını bildirdi.
Mayıs ayında Siena College Araştırma Enstitüsü tarafından yapılan bir anket, kayıtlı seçmenlerin %69’unun ABD siyasi ve ekonomik sisteminin “büyük değişikliklere” ihtiyacı olduğuna ya da “tamamen yıkılması gerektiğine” inandığını ortaya koymuştur.
Aynı ay Blueprint Institute tarafından yapılan bir ankete göre 18-30 yaş arası gençlerin %65’i “neredeyse tüm siyasetçilerin yozlaşmış olduğuna ve siyasi güçlerinden para kazandıklarına” inanmaktadır. Sadece %7’si bu ifadeye katılmamıştır.
Ayrıca, 30 yaş ve altındaki seçmenlerin %64’ü “Amerika’nın düşüşte olduğu” konusunda hemfikir ve %48’i “seçimleri kimin kazandığının önemi yok, hiçbir şey değişmez” diyor.
Bernie ve DSA(Amerika Demokratik Sosyalistleri)’nın yükselişi ve düşüşü
Sekiz yıl önce Amerikan siyaseti dönüşüme uğradı. 2016 başkanlık seçimleri, 2008’den bu yana müesses nizama karşı biriken tüm nefreti ortaya çıkardı.
Donald Trump’ın sağ popülizmi, Bernie Sanders’ın sol popülizminin “siyasi devrimi” ile birlikte ortaya çıktı ve statükonun derinlerde yatan reddini ifade etmek için iki yol sundu.
Solda Sanders milyarderlere karşı çıktı, bankaların ve tekellerin gücüyle yüzleşmeye söz verdi ve “sosyalizm” kelimesini nesiller sonra ilk kez ana akım haline getirdi.
Sağ tarafta ise ünlü bir emlak kralı (Trump) kendisini Washington’daki “bataklığa” karşı “sessiz çoğunluğun” şampiyonu ilan etti.
Her ikisi de ana akım medya tarafından acımasızca saldırıya uğradı ve her ikisi de popülerliklerinin hızla arttığını gördü.
Ancak Sanders Demokratik Ulusal Kongre’de diz çöktü ve utanç verici bir şekilde Trump’a karşı “daha büyük şeytan” olarak H. Clinton’ı destekledi. Kitlesel hoşnutsuzluğun sol kanattaki çıkış noktası kapatılırken, Trump meydan okurcasına yerinde durdu ve Oval Ofis’e doğru tırmandı.
2020’de Sanders daha da fazla desteğe sahipti. Egemen sınıf GOP (Cumhuriyetçi Parti’ye verilen Büyük Eski Parti’nin kısaltması -ÇN) üzerindeki hakimiyetini zaten kaybetmişti. Şimdi de diğer siyasi dayanaklarını sınıf savaşı söylemi kullanan bir ateşli adama kaptırma tehlikesiyle karşı karşıyaydılar.
CNN sunucusu Michael Smerconish egemen sınıfın endişelerini özetlemişti: “Koronavirüs ya da Bernie Sanders durdurulabilir mi?”
“Süper Salı”da egemen sınıf, Bernie’yi saf dışı bırakmak için, hepsi de düzenin favorisi olarak Biden’ı destekleyen diğer sekiz Demokrat adayın koordineli bir şekilde geri çekilmesiyle eşi benzeri görülmemiş bir manevra düzenledi.
Sanders baskıya bir kez daha boyun eğdi ve Biden’ı destekledi. Sözde “sol”, bir kez daha Wall Street’in partisi etrafında toplanarak düzen karşıtı alanı Trump’a bıraktı.
Bernie’nin ardından “demokratik sosyalist” etiketi on binlerce kişiyi Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri’nde örgütlenmeye itti. DSA her zaman sınıf işbirlikçi, reformist bir örgüt olmuştu ama doğru zamanda doğru yerdeydi ve Bernie’nin ihanetlerinden sonra safları üretken bir şeyler yapmak isteyen dürüst sosyalistlerle doldu.
Ne yazık ki bu enerji heba edildi. DSA’nın “liberal-sosyalist” liderliği, düzen karşıtı ivmeyi işçi sınıfının yeni bir bağımsız partisinin kurulmasına yönlendirmek yerine, Demokrat Parti’nin oy pusulasında yumuşak sol adaylar gösterme gibi çıkmaz bir taktiğe yöneldi.
Alexandria Ocasio-Cortez ve “Squad”ın diğer üyeleri gibi insanlar, muhalefet etmek şöyle dursun, Demokrat Parti’yi kucaklayıp hizaya girdiler ve bu süreçte “sosyalist” etiketini lekelediler.
“Daha az kötülük” çıkmazı
“Pragmatik”, sağduyulu siyaset kisvesine bürünen az kötülükçülük, iki ana partinin egemenliğini uzun süre destekledi. Alternatifsizlik nedeniyle işçi sınıfı on yıllar boyunca egemen sınıfın en güvenilir siyasi aracına zincirlendi.
Ancak 2016’da, Clinton ve Demokratların “kötünün iyisi” olduğu artık bir işçi katmanı için o kadar da net değildi. Sonuç, sözde “daha büyük kötünün” zaferi oldu.
Obama’nın ihanete uğrayan “umut” ve “değişim” vaadi Trump’ın önünü açtı. Yumuşak solun Demokrat Parti’nin müesses nizamına teslim olması, işçi liderlerinin sınıf işbirliğiyle birleşince Trump’ın iktidara gelmesi kaçınılmaz hale geldi. Biden yönetiminde dört yıl daha süren kriz ve başarısızlık, bizi “sıradan Amerikalıların” partisi olarak poz veren Cumhuriyetçilerin grotesk gösterisine götürdü.
İşçi liderlerinin ve sözde solun bıraktığı siyasi boşluk, JD Vance (2024 seçimlerinde Trump’ın Başkan Yardımcısı adayı) gibi bir sahtekarın Wall Street’e karşı işçi sınıfının sözcüsü olarak öne çıkmasına izin verdi.
Vance’in görüşleri, ABD işçi sınıfının sorunları için göçmen işçileri ve “solu” suçlamak ve çözüm olarak ekonomik milliyetçiliği ve dini öne çıkarmak üzere sinik bir şekilde tasarlanmış, sınıf siyasetinin korkunç bir çarpıtmasıdır.
Vance’in kendi kariyeri, gerçek olanın yokluğunda ortaya çıkan “sınıf” siyasetinin çarpık versiyonunu göstermektedir. Daha 2016’da, Trump’a Pas Kuşağı (Rust Belt, ABD’nin çoğunlukla Ortabatı’da ve Büyük Göller’de yer alan bir bölge. Rust, bir zamanlar güçlü olan sanayi sektörünün daralmasından ötürü sanayisizleşme ya da ekonomik düşüş, nüfus azalması ve kentsel bozulmayı ifade ediyor. -ÇN) perspektifinden karşı çıktığı için liberal müesses nizamın sevgilisiydi.
Oysa Vance sınıf mücadelesinin sembolü olmaktan çok uzak. Aksine, Yale mezunu olan Silikon Vadisi yatırımcısı siyasete, Vance’in 2021 Ohio Senatosu kampanyasına milyonlar sağlayan Trump yanlısı teknoloji milyarderi Peter Thiel’in kanatları altında başladı.
Vance, Trump karşıtı duruşunu tersine çevirerek Washington’daki en sert MAGA (Amerika’yı Yeniden Büyük Yap -ÇN) savunucusu haline geldikten sonra bu kampanyayı başlattı. Vance’in bakış açısı, işçi sınıfı için “doğru olanı yapma” arzusuyla değil, Trump’la aynı çıkarcı hırsla şekillenmiştir.
O sadece rüzgarın hangi yönden estiğini gördü ve Trumpizmin yükselen dalgasından -hem gerçek hem de mecazi anlamda- para kazandı.
Sağ kanadın sahte sınıf söyleminin merkezinde, komünist hareketi “derin devlet” kurumlarının, akademinin ve hukuk sisteminin bir parçası olarak gösterme çabası yer almaktadır.
Vance, aşırı sağcı yazar Jack Posobiec’in bir kitabına yazdığı önsözde, “Geçmişte komünistler sokaklarda kızıl bayraklar sallayarak yürürlerdi. Bugün ise insan hakları, üniversite kampüsleri ve mahkeme salonlarında iyi ve dürüst insanlara karşı hukuk savaşı yürütüyorlar.” Aynı şekilde Trump da mitinglerinde Kamala’yı “beceriksiz bir komünist deli” olarak damgalamaya başladı.
Cumhuriyetçilerin Demokratlar gibi bir partiye karşı kaba bir kırmızı yem girişimi, gerçek komünist hareketin sokaklara dökülmesi ve kapitalistlerin her iki çürümüş partisine karşı uzlaşmaz karşıtlığımızı açıkça ilan etmesi gerektiğini gösteriyor!
Demokratlar akıntının ortasında at değiştiriyor
2024’ün 2020’nin tekrarı gibi görünmesiyle birlikte yarışta bir karamsarlık havası hakim oldu. Her ne kadar Trump’ın tabanı Biden’ın münazara fiyaskosundan sonra sevinç içinde ve başarısız suikasttan sonra Tanrı’nın adayları için planı konusunda kendinden geçmiş olsa da, çoğu potansiyel seçmen bunların mevcut tek iki seçenek olduğuna inanamıyordu.
Sonra Biden adaylıktan çekildi. Daha doğrusu, Pelosi, Schumer ve Obama gibi partinin önde gelenleri ve yarışta yeni bir ata ihtiyaç duyduklarına karar veren bir dizi milyarder bağışçının ortak baskısıyla yarıştan çekilmeye zorlandı.
Biden başlangıçta “sadece Tanrı’nın kendisinin” onu yarıştan çekilmeye ikna edebileceği konusunda ısrar etse de, Demokratları yöneten güçler kararlarını vermişlerdi. Başkan’ın kendisi de bu baskıya karşı koyamadı.
Liberal medya Biden’ın yerine geçmesini kutlamak için kendini paraladı; New York Times “Bayan Harris bu seçimin temellerini altüst etti” ve “olağanüstü bir ivme dalgası yakaladı” diye sevindi.
Bu, sadece dört yıl önce bitmiş gibi görünen bir siyasi kariyerde büyük bir geri dönüştü. Unutmayalım ki 2020 Demokrat önseçim yarışı, 16 adayın yer aldığı tarihin en kalabalık yarışlarından biriydi. Harris o kadar sevilmiyordu ki Iowa’daki önseçimden bile önce adaylıktan çekildi.
Aralık 2019’da, bugün Harris’e övgüler yağdıran aynı New York Times, yarıştan çıkışını “haftalarca süren kargaşanın… müttefikleri arasındaki kargaşanın… aylarca süren düşük anket rakamlarının… ve kampanyasını sakatlayan yanlış adımların ardından” olarak nitelendirdi. Mali sıkıntıları ve kötü performansı göz önüne alındığında Senato koltuğunu kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğu bile iddia edildi.
Biden onu enkazın içinden çıkarıp aday adayı yapmasaydı belki de unutulmuş bir figür olacaktı. Dört yıl sonra, Biden’ın yönetimi küçük düşürücü bir düşüşe geçtikten sonra, varsayılan olarak Demokratların adayı oldu.
Kamala, Trump 2.0’dan daha iyi olabilir mi?
Yüzlerin değişmesiyle rahat bir nefes alan medya, yeni adayların “yeni enerjisi” ve “olumlu hisleri” konusunda aşırıya kaçtı.
New York Times, “Demokratlar yeniden gülümsüyor” başlıklı haberinde “neşeyle beslenen kampanyasını” anlattı.
Bloomberg, zor durumdaki Demokratlar için daha iyi haberler verdi: “Harris, 2024 seçimlerine katılmamayı planlayan Z kuşağı seçmenlerine enerji veriyor.”
Tüm bunlar, yakın zamana kadar Trump’ın Beyaz Saray’a zafer yürüyüşünü durdurmanın hiçbir yolunu görmeyen liberal burjuvazi ve onların orta sınıf destekçileri arasındaki rahatlama ruh halini ifade ediyordu.
Onların “zafere giden yolu” da Trump’ın 2016’da izlediği yolun aynısıdır: bir avuç kararsız eyalette az sayıda orta yol seçmeni kazanmak.
Yakın zamana kadar Trump, Biden’a göre daha az kötü olarak görülürken, Harris şimdi en azından bazı seçmenler tarafından Trump’a göre daha az kötü olarak görülüyor.
Ancak, neşeli manşetlerin ötesinde, Demokrat adayın değiştirilmesi temelde bir şeyi değiştirdi mi?
ABD tarihinin en az popüler yönetimlerinden birini destekledikten sonra, mevcut Başkan Yardımcısını Batı Kanadı’ndaki ofisinden Oval Ofis’e taşıma ihtimali kutlama için bir neden midir?
İnsanlar bir adayda ne görmek istiyorlarsa onu görme eğilimindedirler ve yeni bir Trump zaferi ihtimali anlaşılır bir şekilde seçmenlerin bir kısmını Demokratlar için daha az şeytani bir özür dilemeye itti -fracking, polis şiddeti, kürtaj ve evrensel sağlık hizmetleri konusunda tutulmayan sözler bir yana.
Ancak bu da geçecek, çünkü iki parti de işçi sınıfının karşı karşıya olduğu temel sorunları çözemez.
Beyaz Saray’da kim oturursa otursun, hayatlarımızı gerçekten etkileyen tüm kararlar şirket yönetim kurullarında alınıyor ve kariyer politikacıları, avukatlar ve bürokratlardan oluşan bir ordu tarafından uygulanıyor.
Trump görevdeyken ABD’li milyarderlerin serveti 2,2 trilyon dolar (%77) arttı. Biden döneminde ise servetleri 2,6 trilyon dolar daha arttı (%88).
ABD destekli soykırımcı Gazze katliamını dehşetle izleyen herkes için, bir savaş çığırtkanının yerini bir başkasının alması “sevinç” vesilesi değildir.
Harris’in İsrail’e yönelik sözde “ton değişikliğine” rağmen, kampanyası “İsrail’e silah ambargosunu desteklemediği” ve “İsrail’in her zaman İran ve İran destekli terörist gruplara karşı kendini savunabilmesini sağlayacağı” konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmadı.
Ve eğer birisi Filistinlilerin içinde bulunduğu kötü durumdan bahsetmeye cüret ederse, Kamala’nın onları susturmak için hazır bir yanıtı var: “Eğer Trump’ın kazanmasını istiyorsanız bunu söyleyin, aksi takdirde ben konuşuyorum.”
Her iki aday da emperyalist militarizme bir alternatif sunmuyor. Ukrayna ve İsrail’e 7 Ekim’den bu yana on milyarlarca dolar gönderildi ve daha fazlası da gelebilir.
Trump Ukrayna’ya daha fazla yardım yapılmasına karşı olduğunu söylüyor, ancak bunun işçi sınıfı enternasyonalizmiyle hiçbir ilgisi yok, her şey dar ekonomik milliyetçilikle ilgili.
Kim kazanırsa kazansın, 2025 için önerilen ABD askeri bütçesi 850 milyar dolardan az değil – bunun yerine milyonlarca kişiye kaliteli konut, sağlık ve eğitim sağlamak için kullanılabilecek bir para. Yılda sadece 40 milyar dolar dünyadaki açlığı sona erdirebilir.(…)
Bir Trump zaferi kitlesel bir mücadele dalgası yaratacak ve komünistler için büyük fırsatlar yaratacaktır. Trump işçi sınıfı için daha iyi bir yaşam sunamaz ve ona oy verenler eninde sonunda büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaklardır.
Yakın zamana kadar bu en olası perspektif gibi görünüyordu. Kampanya ortasındaki değişimleri göz önüne alındığında, Demokratlar Donald Trump’ı sandıkta durdurmayı başarabilir. Ancak kapitalist krize karşı çarpıtılmış sınıf öfkesine dayanan Trumpizmi durduramazlar.
Harris’in seçilmesi işçilerin gelirini anlamlı bir şekilde artırmayacak, konut maliyetini düşürmeyecek ya da iklim krizini ele almayacaktır. Göçmen nüfusun karşı karşıya kaldığı dehşeti ya da Siyah ve Latin işçileri terörize eden ırkçı polis şiddetini hafifletmeyecektir. İhtiyacı olan herkesin kürtaja erişimini garanti altına almayacaktır.
Fortune 500 hissedarlarına hesap veren, savaşlara milyarlarca dolar harcayan ve çoğunluğun yaşam standardı on yıllardır süren düşüşünü sürdüren bir başka hükümet olacak.
Kitlesel bir işçi sınıfı alternatifi inşa edilmedikçe ve edilene kadar, Demokratların temel hiçbir şeyi değiştirememesi kaçınılmaz olarak “diğer” kötülüğün geri dönmesine yol açacaktır.
* communist.red websitesinden kısaltılarak Türkçeye çevrilmiştir.