TC devleti bir süredir dış politika ile ilgili bir kriz içerisinde. Ortadoğu özelinde yaşadığı stratejik kriz tüm Avrupa ve ABD ile olan ilişkilerde kriz haline geldi. Avrupa ve ABD ile yaşanan bu kriz ekonomik olarak da ülkeyi vurduğu dönemde yaşanan gelişmeler TC devleti özelinde AKP hükümeti için hiç iç açıcı görünmüyor. Uluslararası basının da ciddi bir şekilde takip ettiği Zarrab davasında ilginç gelişmeler havuz medyasına yansımaya başladı. Zarrabın 27 Kasım’da özel jürili olarak yapılacak dava da itirafçı olarak yerini alacağı açıklandıktan beri, AKP hükümeti içerisinde bir kaos başladı. Ekonomi Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı başta olmak üzere konu ile ilgili bir sürü açıklama yapılmak zorunda kaldı. Burnumuza pis kokular geliyor ile başlayan süreç, umrumuzda değillere kadar geldi. Ancak çok açık ortada ki Zarrab meselesinin AKP hükümetine çok ciddi bir zarar vereceği görülüyor. Söz konusu olan süreci hem politik hem de ekonomik açıdan tartışmak gerekiyor.
ABD’ye giderek tutuklanan ve tutuklanması ardından hükümet için çok farklı bir süreç başlatan Zarrab, ABD’nin AKP hükümeti için uygulanmaya hazırlanan politik bir sürecin başlangıcıdır. Esas olarak bakıldığında dünya üzerinde kara para aklayan oldukça fazla kişi var. Mesele Zarrab’ın kara para aklaması değil, ABD’nin İran’a uyguladığı ekonomik ambargonun delinmesinde TC devletinin rolünün ortaya çıkmasıdır. Amerikalı savcının iddianameye Türkiye’yi de eklemesi, Türkiye’nin bu olay içerisindeki rolünün raporlanması Zarrab’ın vereceği ifadelerle eşdeğer. Recep Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı için en ciddi hamle Zarrab’ın tutuklanmasından sonra başlayan sürecin geldiği noktadır.
17-25 Aralık operasyonu ABD’de çok daha kapsamlı bir şekilde devam edecektir ve süreç AKP iktidarını kapsayacak düzeyde genişlemiştir. Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın bir iş seyahati için gittiği ABD’de tutuklanmış olması, dosya kapsamının genişletilmesi yönündeki ilk adımdı. New York Güney Bölgesi Başsavcılığı Zarrab davasında hazırlamış olduğu ek iddianameyle eski bakan Zafer Çağlayan, Halkbank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan bankanın uluslararası operasyonlarından sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Levent Balkan ve Zarrab’ın çalışanı Abdullah Happani hakkında tutuklama kararı istedi. Hâkim ve Jüri tarafından onaylanmasıyla tutuklama kararı yürürlüğe girdi. Davada firari sanık olarak görülen bu kişiler ABD’ye girişlerinde tutuklanacaklar. Ayrıca İnterpol’e bildirilmesini de gündeme almış bulunuyor. Böylesi bir durumda, hakkında uluslararası yakalama kararı çıkartılan kişilerin Türkiye sınırları dışına çıkması artık söz konusu olmayacaktır.
Bu gelişmelere bakıldığında ABD uluslar arası alanda AKP hükümetini yargılama durumuna getirmeye çalışıyor. Uluslar arası basında okyanus ötesi bir 17-25 Aralık davası olduğu dile getiriyor. Davanın sonunda Zarrab’ın ifadesine bağlı olarak eski bakanlar Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar, cumhurbaşkanının damadı ve bugünkü enerji bakanı Berat Albayrak, Bilal Erdoğan, Barış Güler, Salih Kaan Çağlayan, Abdullah Oğuz Bayraktar’ın bu dosyaya eklenmesi sürpriz olmaz. Bu isimler üzerinden direk AKP hükümetimi sorumlu tutulacak yoksa sadece Recep Tayyip Erdoğan ismimi gündeme gelecek onu davanın seyrine göre göreceğiz. Ancak dava sonunda TC devletinin İran ambargosunu delmek için kendi bankalarını kullandığı ortaya BMGK (Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi) kararını ihlal eden Erdoğan birinci derece sorumlu tutularak ve uluslararası mahkemede yargılanmasının önü açılarak politik tasfiyesine zemin hazırlanabilir. Ekonomik krizle paralel olarak toplumsal çatışma bu sürecin önemli bir halkası olarak kullanılabilir. Meselenin siyasi olarak ülkeye getirecekleri bunlar olmakla birlikte bir de ekonomik olarak özellikle bankacılık sektörü üzerinden yaşanacak ciddi bir krizle karşı karşıya.
Bankalar ciddi cezalar ödeyebilir
Zarrab’ın ABD bankalarını aldatarak İran’a ambargonun arkasını dolandığı ve bunu da Türkiye Hükümeti’nin ve Halk Bankası’nın aracılığıyla yaptığı ortaya çıkarsa, bizim bankalarımıza karşı ciddi tedbirler gündeme gelebilir. Olası bir suçlu bulunması durumda var olan bankacılık sistemi ciddi derece de etkilenir ki bu da ülkenin dış ticaretini etkileyecektir. Bankacılık sisteminde yaşanacak olan bu güven kaybın küresel finansa ulaşılmasını da olumsuz etkileyecektir. Ülkenin ekonomik sisteminin kısa dönemli yabancı sermaye ye bağlı olduğunu da var sayarsak küresel finansa ulaşmasının önü kapanırsa ciddi bir ekonomik krizin kapıda olduğu da aşikar.
Halk Bankası’nın yapmış olduğu para aklama olayı kabul edilirse ciddi cezalar ödemek zorunda olması hukuksal olarak karşısına çıkacaktır. Ki benzer cezaları ödeyen başka ülkeler olmuştur. Örneğin, bir Fransız bankası, yaptığı operasyonlarla ABD’nin bazı ülkelere yönelik ambargoları deldiği için 9 milyar dolar ceza ödemek zorunda kaldı. Halk Bankası da benzer bir uygulamayla karşı karşıya kalabilir. Doların Türk parası karşısında ezici üstünlüğü ve ülke dış borcunun çok yükselmesi ayrıca bankanın bu denli büyük bir miktar ceza ile karşı karşıya kalması bankacılık sistemini çöküşe geçirebilir. Merkez bankası elindeki 1.5 milyar doları, dolar açığını kapatmak için piyasaya sürmesi elindeki dolar rezervinin azaldığı anlamına geliyor. Bir sonraki adımı elindeki Türk parasını ihraç ederek dolar almak zorunda kalabilir. Bu da elindeki paranın azalması demek oluyor. Bir de üstüne 9 milyar dolar gibi ciddi bir rakam ödemek zorunda kalırsa bu ülkenin ekonomik olarak çöküşü anlamına gelmesini iddia edersek çok abartmış olmayacağımızı inanıyoruz.
Rıza Zarrab davası sadece hukuksal bir dava değil. Önümüzdeki dönemin siyasal hayatını ve ekonomik olarak geleceğini etkileyeceği görülüyor. Krizin derinden etkilemesi halk kitlelerinin tekrar hareketlendirebilir. Bu süreçleri doğru yorumlayıp, değerlendirmek bizler için anın görevidir.