AKP iktidarı boyunca bir yandan kendine organik olarak bağlı “havuz medyası”nı yarattı diğer yandan bu havuza bir biçimde dahil olmayanlara terörle mücadele, ticaret, vergi kanunlarıyla ayar verdi/vermeye devam ediyor. Görünen o ki Doğan Medya uygun ayarlara getirilecek.
AKP iktidarının her alanı kendi söylediğini tekrar eden birer yapı haline getirme gayesinin bir yansıması olarak tekleştirme hamlelerine her gün bir yenisi ekleniyor. Son dönemde yaptıkları birçok icraatın altında 2019 seçim hedefleri var. Seçim hedeflerini tutturabilmek için yargıdan medyaya kadar bütün alanları büyük bir titizlikle dizayn etmeye, kendileri açısından bozulan dengeyi yeniden kurmaya çalışmaktalar.
Uzun bir süredir bütün muhalif sesleri kısmak dahası ortadan kaldırmak için türlü yöntemlere başvurdukları ortada. AKP iktidarı için her kesimi susturmanın farklı bir yöntemi mevcut. İlk hedef elbette toplumsal muhalefet oldu. Susturmanın ötesinde bir silindir gibi üstünden geçmekte tereddüt etmedi. Katliamlar, tutuklamalar, kapatılan kurumlar, gazeteler, işten atmalar ve daha fazlası toplumun en ileri kesiminin payına düşen oldu. Sonrasında burjuva partilerin sesini kısmak/kendine yedeklemek için faaliyetleri hız kazandı. Toplumsal muhalefeti sindirmek için yöneldiği devrimci-demokrat-yurtseverlere dönük saldırıları bekledikleri sonucu vermese de son olarak MHP ile anlaştıkları üzere “cumhur ittifakı” ile ikinci hedeflerinde sonuç almış görünüyorlar.
2019 seçimlerine giderken Nisan Referandumunda çıkardıkları dersler ekseninde her alana müdahaleyi adım adım hayata geçiriyorlar.
Hem referandum sürecinde hem de Efrin’i işgal hareketi sürecinde somut biçimde görüldüğü üzere medyanın iktidarlarını güçlendirmedeki küçümsenemez payı bir kez daha tescillenmiştir.
16 Nisan referandumunda tek ses olan burjuva feodal medya, AKP’nin değirmenine bir hayli su taşımıştır. Yazılı ve görsel basında bir bütün burjuva medya AKP’nin halkla ilişkiler bürosuymuşçasına aktif biçimde çalıştı. İktidara yakınlığı herkesin malumu olan medya grupları bir yana sözde eleştirel bakan diğer medya tekelleri de bu sürecin aktif bir parçası oldu. Yine Efrin’i işgal girişiminin başından itibaren ana akım medya savaş çığırtkanlığına soyundu. Efrin’e bir günde girileceği, hızla ilerlendiği, üç beş günde alınacağı Erdoğan’ın ağzından çıktığı haliyle tekrarlanarak halka ezberletilmeye/kabul ettirilmeye çalışıldı. “Yardımsever Mehmetçik yardıma koşuyor” güzellemeleri ile Efrin’de yapılan katliamların, TC’nin sivilleri hedef alan saldırılarının üstü örtülmeye çalışıldı. Medyanın bu etkisi elbette bu örneklerle keşfedilmedi. 15 Temmuz darbe sürecinde de medyayı aktif bir şekilde harekete geçirerek aldığı darbenin etkisini halkın gözünde küçültmeye çalıştı.
Doğan Medya “Patron üzülmesin” diyen Demirören’in!
Zaten tek sesli olan medyayı daha fazla tekleştirmek istedikleri Doğan Medya Grubu’nun AKP ile yakınlığı herkesin malumu olan Demirören’e satılması ile tescillendi. Doğan medya Türkiye’de medyanın en büyük yüzdesini elinde bulundurmasıyla bilinen bir grup. Bu açıdan bu grubun AKP’ye yakın olan şirketlerin eline geçmesi hafife alınabilecek bir durum değil. Çeşitli aralıklarla Doğan Medya grubu ile AKP arasındaki gerilim basına yansımıştır. Özellikle bu gruba kesilen vergi cezaları ile aradaki gerilim gündem olmuştu. 2009 yılında 6.8 milyar lira vergi cezası kesildi ve aynı yıl içerisinde Enerji Bakanlığı’nca tüm kamu ihalelerinden men cezası verildi. Bu gerilimli sürecin sonunda, 2011 yılında Milliyet ve Vatan gazeteleri Demirören ve Karacan grubuna satıldı. 2015 yılında ise AKP ile Doğan grubu arasındaki gerilim açılan soruşturmalarla sürdü. Doğan Holding’in hakkında “örgüt propagandası yapmak”, örgütlü bir şekilde akaryakıt kaçakçılığı yapmak suçlamasıyla soruşturmalar açıldı. Doğan Grubu son olarak Hürriyet gazetesindeki “Karargah rahatsız” manşetli haber ile hükümetin tepkisini çekti ve baskıya maruz kaldı. Elbette bu baskı karşısında burjuva medya geleneği olarak düzeltme, özür, yanlış anlaşılma açıklamaları ile toparlandı. Bu gerilimli süreç Doğan Medya’nın satışıyla sonuçlandı. Her ne kadar Doğan Medya patronu Aydın Doğan kendi isteği ile alandan çekildiğine dair açıklamalarda bulunsa da şirketin çeşitli düzeydeki yöneticilerinin yaptığı açıklamalar yaşanan gelişmenin Erdoğan’ın baskılarından bir kaçış/kendini kurtarma amacıyla satışın yapıldığına dair mesajlar vermekteler.
Böyle bir süreçte iktidara kendince mesafeli duran bir medya grubunun siyasetin kaygan zemininden payını almaması düşünülemez. AKP iktidarı boyunca bir yandan kendine organik olarak bağlı “havuz medyası”nı yarattı diğer yandan bu havuza bir biçimde dahil olmayanlara terörle mücadele, ticaret, vergi kanunlarıyla ayar verdi/vermeye devam ediyor. Görünen o ki Doğan Medya uygun ayarlara getirilecek.
1979’da Milliyet gazetesini alarak sektöre giren Aydın Doğan, Türkiye’nin en büyük medya patronu oldu. Doğan grubunun el değiştirmesi ise Türkiye açısından sıradan bir el değiştirme olarak okunamaz. Bu değişikliğin arkasındaki güç aslında Demirören ya da başka bir sermaye grubu değil tek başına. Bu değişikliğin gerçek aktörü, 2019 seçimi öncesi medyada tek sesi sağlamak isteyen iktidardır. Doğan Medya’nın yeni sahibi Demirören’in Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ağlayarak yaptığı telefon konuşmaları basına yansımıştı. “Nereden girdim bu işe ya kim için?” diye ağlayan Demirören, artık Türkiye’nin en büyük medya patronu. İktidar artık neredeyse tüm medyanın sahibi durumundadır.
Devrimci basına yönelik baskı, tutuklama, katletme bizler açısından “alışıldık” bir durum. OHAL sürecinde daha geniş bir çerçevede gazetecileri hedef alan tutuklama furyasının da gösterdiği gibi büyük hedefler için AKP büyük oynamaktadır. Tam tekmil biat etmeyen her kesim topun ağzında mesajını çeşitli vesilelerle vermiştir. Doğan Medya’nın el değiştirmesi vesilesi ile bunu bir kez daha gördük.