“Geçtiğimiz yıl ne olmuştu?” sorusunu sorduğumuzda herhalde ilk akla gelen seçilmişlerin tutuklandığı, binlerce insanın gözaltı ve tutuklama saldırısına maruz kaldığı, on binlerce insanın ihraç edildiği bir sürecin ardından OHAL’in kaldırılabileceği algısı yaratılmasına rağmen OHAL’in sürdürülüp binlerce eğitim emekçisinin, yüzlerce akademisyenin ihraç edilmeye devam edilmesi oluyor. Geçtiğimiz yıl 16 Nisan’da gerçekleştirilen referandum sonucunda tüm şaibelere rağmen EVET çıktığı gerekçesiyle mevcut anayasa değiştirilmiş, OHAL uygulamalarının kalıcı hale getirilmesi hedeflenmişti. Devletin saldırılarını en çok yoğunlaştırdığı alanlardan biri ise eğitim olmuştu, olmaya da devam ediyor. Bu kapsamda yüzlerce akademisyen, binlerce ilk ve orta öğretim eğitim emekçisi mesleğinden ihraç edildi.
Temelini devlet ideolojisinden alan mevcut eğitim sistemi, YÖK ve sürekli değişen ilk, orta ve yüksek eğitim modelleriyle bilimden fersah fersah uzaklaştırılmasına rağmen içinde bulunan akademiden, bilimden yana unsur ve dinamikleri de tamamen ortadan kaldırılabilmiş değil egemenler. Bu yüzden de OHAL’in tüm keyfiyetini pratiğe geçirmiş durumdalar. Büyük umutlarla getirdikleri TEOG’u muktedirin tek sözüyle tarihin çöplüğüne gönderdiler. Üniversiteye geçiş sınavı değiştirilirken liselerde proje okulları uygulamaları hızlandırıldı. Devletin kendi temsilcilerinin beyan ettiğine göre proje okulları (Anadolu liseleri, Fen liseleri ve geçtiğimiz yıl alınan kararlar ile birlikte Anadolu imam hatip liseleri) devletin akademik ihtiyaçlarını karşılamak için uygulamaya konuluyor. Proje okullarına ise liselilerin ancak yüzde 8-10’u gidebiliyor, geri kalan yüzde 90-92’lik kesim ise devletin resmi kaynakları tarafından beyan edildiği gibi geleceksizliğe mahkum ediliyor.
Eğitime yönelik saldırıların artarak devam ettiği, tek tip öğrenci-tek tip öğretmen anlayışını hedefleyen faşist iktidardan faşist, şoven, gerici ve anti-bilimsel bir eğitim dışında bir sistemi ortaya koyması beklenemez.
Tek tip eğitim anlayışına karşı tüm öznelerle…
Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Boğaziçi Üniversitesi ile ilgili olarak, “Bu ülke ve bu milletin değerlerine yaslanamadığı için küresel bir marka haline gelme çabalarında da hedeflerine tam manasıyla ulaşamamıştır. Dünyanın en iyi üniversitelerinde eğitim görmekle yerli ve milli duruş sahibi olmak birbirinin zıddı değildir” şeklinde bir açıklama yapıyordu.
Yerli ve milliden kastın ne olduğu bizler açısından açık. Erdoğan ülke genelinde akademik, bilimsel çalışmalar konusunda tüm olanaksızlıklara rağmen olanak yaratmaya çalışan, son yıllar dışında dünya genelinde bilimsel eğitim verebilen üniversiteler arasında yer edinen Boğaziçi Üniversitesi’ni devletin resmi ideolojisinden az etkilendiği için yargılıyor. Muhalif, sorgulayan üniversite içerisindeki tüm ileri unsurları ihraç eden kendisi değilmişçesine “Buradaki hocalarımız, nereye kadar pergellerini açıyorlar? Belli bir fikrin savunucusu olanlara kapıyı aç. Belli bir fikrin savunucusu değilse kapıyı kapat. Bu mu özgürlük? Çünkü eğitim öğretim kurumlarının bu noktada kefeni yırtması lazım. Ehliyet, liyakat kimse onun girmesi lazım” diyor. Anlaşılan DAİŞ’e gönderilen silahlara, Man adalarına ayrılan ödenek üniversitelere ayrılmamasına rağmen Boğaziçi Üniversitesi’ni bir marka haline gelmediği için yargılayabilmektedir. Bu yargılama, söz konusu Erdoğan olduğu zaman “doğallaştı” ancak daha doğal olmayanı üniversite rektörünün yaltaklanmada sınır tanımaz haliyle rektör olduğunu unutup, Erdoğan’ın sözlerine alınması sonrası paylaştığı istatistik…
Aksaray’ın inşası için ayrılan ödenekleri Man adasına yatırılan paraları protesto ettiği, “Bu suça ortak olmayacağız” diyen akademisyenlerin ihracını göğüs gererek kabul eden ve onaylayan Boğaziçi rektörü Mehmet Özkan (ki Boğaziçi Üniversitesi’ne hakkıyla değil, Erdoğan’ın ısrarlı ataması ile gelmiştir) Erdoğan’a darılmış olacak ki, dünya sıralamasında 190. sırada olduklarını ifade eden bir istatistik paylaştı. Kaldı ki, Erdoğan ve şürekâsının istediği tarzda bir eğitim sistemi için üniversitede çaba sarf eden Özkan öncesinde üniversite ilk 50’de yer alıyordu. Acaba Özkan, üniversiteyi 50 sıralamasından 200’e yakın bir sıralamaya getirdiği ve eğitimi gericileştirdiği için Erdoğan’dan ödül mü beklemektedir?
AKP’nin ihraçlar sonrası dayattığı tek tip eğitim anlayışına karşın üniversiteler akademisyeni, öğretim görevlisi, işçisi, öğrencisi… tüm özne ve unsurlarıyla bu saldırıları bertaraf edecek, bilimin geleceğin inşasın için büyük rol oynamaya devam edecektir.