Makaleler

Bitmeyen Gezi düşmanlığı; “Yarattığı korku ikliminin esir olmak!”

Büyük bir gürültüyle partisinin başına geçen R.T. Erdoğan, beklendiği üzere gerek OHAL gerekse de işçi ve emekçileri doğrudan ilgilendiren pek çok başlıkta yaptığı açıklamalarla bugüne değin izlediği çizgiyi sürdüreceğini bir kez daha ilan etti.

Cumhurbaşkanı olarak AKP’nin de başına geçen R.T Erdoğan, başkanlık rejiminin temel hedeflerinden biri olan, devletin tek elden yönetilmesi adına bir adım daha atmış oldu. Böylece zaten hiçbir zaman koparmadığı ve fiiliyatta lideri, tek karar merci olduğu partisinin başına dönerek fiili işleyişi hukuki bir ve yasal bir zemine kavuşturmuş oldu. Bunu diğer adımların takip edeceğini kestirmek zor değil. Zira AKP/ R.T. Erdoğan’da ifadesini bulan hâkim sınıf klikleri, “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”ni önce pratikte yaşama geçirdi, devamında söz konusu fiili duruma yasal bir çerçeve çizdi. Bunun için anayasanın değiştirilmesi sürecini başlattı. Rejimin yeni ihtiyaçlar ekseninde re-organize edilmesi sürecine pratikte başlandı, devletin temel yapısını oluşturan organlara bu kapsamda müdahale edildi. Akabinde ortaya çıkan yeni durumun yarattığı sorunları çözmek adına yeni bir anayasa modeli gündeme getirildi. Görünen o ki AKP, bundan sonra iyice bir parçası olduğu devletle daha fazla bütünleşerek geçmişte tek parti döneminin CHP’sini aratmayacak icraatlara imza atacak. Bu durumun, “değişim”, “dönüşüm”, “askeri vesayete karşı olma, son verme” iddialarıyla ortaya çıkan ve geniş bir toplumsal kesimi de etkileme yeteneği gösteren bir parti için ne tür sonuçlar doğuracağını göreceğiz. Ne var ki tarihsel tecrübeler, neredeyse devletin siyasi bürosuna, “cumhurbaşkanlığı halkla ilişkiler temsilciliği” derekesine düşmüş bir partinin ilkin toplumsal katmanlardan ve bunun da doğal bir sonucu olarakta kendi tabanında giderek uzaklaşacağını gösteriyor. R.T. Erdoğan’ın  “metal yorgunluğu”, “gençlik aşısı” vb. açıklamaları bu durumun şimdiden zuhur ettiğine işaret ediyor.

 

Sıkıştıkça saldırganlaşıyorlar!

R.T. Erdoğan/Sarayın bunun farkında olduğuna ise şüphe yok. Toplumsal kutuplaştırma, bir kesimi diğerine karşı düşmanlaştırarak siyasal varlığını sürdürme siyasetini stratejik bir yaklaşım olarak ele alan R.T. Erdoğan/Sarayın bu güzergâhta sebat edeceği anlaşılıyor. 15 Temmuz darbe girişimiyle bu siyasal yaklaşım için uygun koşulların oluştuğu da bir gerçek. AKP’nin bu fırsatı kaçırmadığı ve tabanını, kitlesini, ötekilere karşı düşmanlaştırma, kutuplaştırmada vites büyüttüğünü de yaşayarak gördük.

Gelinen aşamada, devletin bir bütün seferber edilmesine, eşitsiz yarışa, baskı gözaltı ve tutuklama furyasına rağmen 16 Nisan referandumundan güçlü bir “Hayır” iradesi ortaya çıktı. Geniş yığınların, AKP’nin yaşama geçirdiği uygulamalara karşı bir itirazı olarakta yorumlanabilecek sonuçlar, AKP’nin giderek geniş yığınlardan tecrit olduğunu, kutuplaştırdığı kitlesine giderek daha fazla mahkûm olduğunu gösterdi.

Devletle giderek bütünleşme hali ve büyüyen iktidar olanaklarının yarattığı korkunç dejenerasyon artık AKP içinde bile çözülmeye dönüşmüş durumda. AKP/sarayın akıl hocalarının buna bulduğu çözüm ise daha fazla kutuplaştırma ve düşmanlaştırmadır! Zira, özellikle MHP ile kurulan ittifakla birlikte uzunca bir süredir ırkçı, milliyetçi temelde, Kürt ve Alevi düşmanlğı, her türlü özgürlük ve demokrasi talebine yönelik dizginsiz bir vahşetle yönelen bir rotada yol alınıyor.

Söylemek gerekir ki, bu yaklaşım bir tercihten öte bir zorunluluk olarak ortaya çıkmış durumda. Ekonomik, sosyal, kültürel vd. alanlarda yaşama geçirilen politikaların yarattığı yıkım, yoksullaşma, temel hak ve özgürlüklere yönelen devlet şiddetinin yarattığı öfke ve biriken sinerji, hakim sınıfları OHAL’i uzatmaya, daha saldırgan yöntemlere sevk ediyor.

16 Nisan referandum sonuçları faşizmin sınırsız şiddetine karşın yığınlarda durdurulamayan ve giderek büyüyen tepkinin varlığına işaret etti. Dipte hızla büyüyen ve her gün su yüzüne daha fazla vuran bir öfke dalgasının varlığı kuşku götürmez bir gerçek. Bu dalganın, temel yöneliminin, büyüme ve daha güçlü bir şekilde kendini açığa vurma eğiliminde olduğu da öyle.

R.T. Erdoğan’ın, “İşte son günlerde elhamdülillah 1’e 10 gidiyor. Bedelini bu kadar ağır ödetiyoruz, ödetmeye de devam edeceğiz.” (İstanbul’un Fethinin 564. yıldönümü etkinliği. Haliç Kongre Merkezi. 29 Mayıs 2017) demeçleri tamda dikkat çektiğimiz zorunluluğun bir yansıması. Daha fazla gözaltı ve tutuklama, askeri operasyonlar; sokağa çıkma yasakları ve katliamlar; ırkçı, şovenist histerinin büyütülmesine yönelik adımların faşizmin temel yönelimi olmayı sürdüreceği anlaşılıyor. Dahası bu politikanın daha fazla derinleşeceği ve şiddetleneceği, dozajın artacağı da.

4. yıldönümünde R.T. Erdoğan’ın bitmek tükenmek bilmeyen Gezi düşmanlığı ve “Ülkemizi bu çapulculara bırakmamak için bedeli ne olursa olsun mücadeleyi sonuna kadar sürdürmekte kararlıyız” (MÜSİAD Genel Kurulu. 3 Haziran 2017) sözleri de toplumsal muhalefet güçlerine yönelik saldırganlığın süreceğinin işareti olarak okunabilir.

OHAL’in devam edeceğine dair açıklamalardan da, OHAL’in süreklileştirilmesine ve başkanlık rejiminin yönetim modeli olarak ele alınmasına yönelik bir hedef ve planlamanın olduğu anlaşılıyor.

 

15-16 Haziran’ın yıldönümünde direnişi büyütmeye!

Kuşkusuz bu durum başta işçi sınıfı ve geniş emekçi kitlelere yönelik daha kapsamlı saldırılar, kazanılmış hakların, gasp edilmesi dizginsiz bir sömürü; Kürt halkına ve Alevilere yönelik daha kapsamlı saldırı furyası anlamına geliyor. AKP’nin kıdem tazminatını fona bağlamak üzere attığı adımlar, kamu emekçilerinin iş güvencesini ortadan kaldırarak kamudaki tüm çalışanları taşeron statüsünde çalışmaya zorlayacak yeni bir personel kanunu için yürüttüğü çalışmalar bunun sadece bir kısmı. Kıdem tazminatını işçi ile patron arasındaki bir ilişki olmaktan çıkaran, bunun sonucunda işçinin iş güvenliğini de ortadan kaldıran, bir yıl olan hak kazanma koşulunu 15 yıla çıkaran söz konusu düzenleme çalışma rejiminde dizginsiz sömürünün de önünü daha fazla açacak. Öyle anlaşılıyor ki AKP, sermayenin 40 yıllık özlemini, kıdem tazminatına yönelik bu kapsamlı saldırıyı 2-3 ay içerisinde yasalaştırmayı hedefliyor.  İktidarı döneminde 14, sadece OHAL döneminde dört grevi yasaklayan AKP’nin işçi sınıfı ve emekçilere yönelik düşmanlığında ivmeyi yükselteceği açık.

Yasaklama kararına karşın eylemlerini sürdüren ve sermayeye meydan okuyan Şişecam işçileri, gerek OHAL rejimine gerekse de AKP’ye karşı mücadelede örnek bir duruş gösteriyor. Türk, Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve mezheplerden, cins ve kimliklerden geniş emekçi yığınları etkileyecek böylesine bütünlüklü bir saldırı dalgasına karşı 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinden ilham alarak mücadeleyi büyümek bir zorunluluk olarak karşımızda duruyor! Üreten, yaratan işçi ve emekçilerin, geniş yığınların kahredici gücü, faşist diktatörlüğün korkulu rüyası olmayı sürdürüyor! Her eylem ve etkinliğe, direnişe, büyüyen bir Gezi kâbusuyla yaklaşılması, gerillaya yönelik kesintisiz süren askeri operasyonlar, yarattıkları korku ikliminden en çokta onların nasiplendiğini gösteriyor.

Öyleyse şimdi korkularını büyütme, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin yıldönümünde öfkeyi katlama zamanı!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu