Bir orman düşünelim. Bir sürü ağaçtan meydana gelmektedir… Bu ağaçların her biri farklı özelliklere sahiptir. Çam yaz kış yaprak dökmez, gürgen böyle ve sağlamdır, meşenin kökü güçlüdür, sedirin kerestesi iyidir… Ancak bütün bu farklı özelliklerine rağmen bu saydıklarımızın hepsi bir bütünün parçasıdır, bir ormanı teşkil eder.
İnsanlar da böyledir. Her birinin farklı yetenekleri vardır; bizi ortak kılan bir toplum teşkil etmemizdir. Bu farklı yetenekleri her birey diğerine fayda için kullanır…
Toplumda bu normalde böyle olduğu halde içinde yaşadığımız burjuva-feodal sistem bu durumu yadsımaktadır. Sistemin amaçladığı tek tip bir insan yaratmaktır. Bu da kendine biat eden insan tipidir. Soğuk savaş dönemlerinde emperyalizmin sosyalizme yönelik yaptığı kara propagandanın başını sosyalizmde insan yeteneklerinin, bireyin hiçe sayıldığı, insanların yeteneklerinin köreltildiği, öznelerin nesneleştirildiği çekmektedir. Oysa aradan geçen zaman dilimi durumun tam tersi olduğunu göstermektedir. Egemenlerin bireyin özgürlüğünden anladıkları “özel mülkiyet hakkı”dır. Oysa özneleşmelerin, özgürleşmenin bu olmadığı açıktır.
Egemenler özne değil nesne haline getirmektedir herkesi. Düşünmeyen, sorgulamayan bireyler onlara istediği gibi biat eden toplum yaratmaktır. Bizim hedeflediğimiz toplum ise herkesin yeteneklerinin açığa çıktığı ve bu yeteneklerin birbirine üzerinde üstünlük kurma aracı olarak değil birbirlerini ilerleterek toplumsal ilerlemeyi sağlama aracı olarak kullanacağı bir toplumdur. Kısacası bugüne kadar sinmiş, kendine güveni kaybolmuş proleterleri özne haline getirmektir.
Şu an burjuva-feodal toplumda yaşamamıza rağmen bu mücadele şimdiden verilmelidir. Özellikle komünist parti saflarında olan bizler bunu hayata geçirmeliyiz. Sistemin içerisinden sıyrılarak mücadele ile tanışan birey sistem içerisindeki pasif, atıl durumundan sıyrılmalıdır. Düşünmeyi, sorgulamayı bir yaşam tarzı haline getirmelidir. Yeteneklerini geliştirmeli bunu yoldaşlarla paylaşarak gelişirken geliştirmelidir. Bugün içinde bulunduğumuz mücadelenin sırtımıza yüklediği önemli bir görev budur.
Örgüt içerisinde özne olmak önemli bir görev olmakla beraber bu durumun yanlış algılanmaması gerekmektedir. Özne olmak “anarşist olmak” başına buyrukluk değildir. Bireycilik hiç değildir. Özneleşmek toplumsallaşmaktır, çünkü beynimizdeki olumlu özellikleri topluma mal etmek, olumsuzluklarımızın yerini ise toplumdaki olumluluklardan alarak gelişmektir bu.
Örneğin; her alanda her yoldaşın farklı yetenekleri vardır. Ancak hiçbir yoldaşın diğerine bu yeteneklerini ezmek üzerinde hakimiyet kurmak için kullanmaz-kullanmamalıdır. Politik yönü gelişkin olan yoldaş zayıf olana politik-askeri anlamda gelişkin olan yoldaş zayıf olana yardımcı olmalıdır. Bu yeteneklerimizin bir anlamı vardır. Aksi takdirde bunun tersi olan bir ortamda ilerleme değil gerileme durumları görülür. Herkesin her işi yapamayacağı gerçektir ancak yetenek ise birikimde aynı şekilde bu farklı alanların birbirine katkısı ile mümkün olmaktadır.
Özcesi mücadelenin temeli öne çıkmak, özneleşmektir. Bu da her ne kadar özneden bahsedilse de yine de toplumsal bir iştir. Zira özneler birbirini tamamlayarak başka bir özneyi KP’yi meydana getirir. Öne çıkarken diğerlerinden farklı olsak ta esasta bir ormanın parçası olmadan anlamlı olmayacağımızı bilmemiz gerekir.
(Dersim’den bir Partizan)