1600’lere kadar Çin, tarımsal üretim, teknolojik yenilik gibi konularda başı çekiyordu. Avrupa’da kapitalizmin gelişmesi hızla dünya pazarına yönelmesi 16. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar Kızıldeniz’den Doğu Asya’ya uzanan bölgede üretim ve ticarette Çin’in üstünlüğünü yerle bir etti. Afyon savaşlarıyla (1839-42 ve 1856-60) Çin, İngiltere sömürgesi altına girdi. Bu tarihten yaklaşık 50 yıl sonra Çin bugün dünya ekonomisinin tepesinde emperyalist bir güç olarak yer alıyor. Mayıs ayı ortalarında Çin, dünya pazarını kendisine bağlama anlamına gelen Bir Kuşak Bir Yol Projesinin zirvesini gerçekleştirdi. OBOR (One Belt One Road) olarak bilinen bu proje aynı zamanda tarihi İpek Yolu’na gönderme olarak Yeni İpek Yolu (YİY) olarak da adlandırılıyor. YİY, Çin’in bir emperyalist güç olarak dünya pazarında hâkimiyet kurmasının rekabet içinde olduğu diğer emperyalist devletlere ve sömüreceği dünya ezilen halklarına açıktan ilanıdır.
Bugüne kadar Çin, YİY kapsamında 900 milyar dolar yatırım yaparken 124 milyar dolar da yatırım yapılacağını açıkladı. 1950’lerde ABD’nin Marshall Planı (o da ABD’nin dünya pazarını kendisine tabi kılma projesiydi bir nevi) kapsamında yaptığı yatırımı geride bırakan YİY, Çin’den başlayıp Kuzey’den Avrasya-Rusya ve Avrupa’ya Güney’den Doğu Asya Hindistan, Hint Okyanusu ve Afrika’ya, Batı’dan Afganistan, Pakistan ve Ortadoğu’dan Avrupa’ya uzanan geniş bir bölgeyi kapsar. YİY kapsamı da gaz ve petrol boru hatları, demiryolları, otoyollar, deniz ticareti, havaalanları, limanlardan oluşan proje ile dünya pazarı üzerinde bir Çin ağı örülmesi hedefleniyor. 19. yy sonları 20. yy başlarında emperyalistlerin sömürge paylaşımında sömürgeleri kendilerine bağlamada demiryolu yapımı yarışı bugün daha kapsamlı bir şekilde yeniden canlandırılıyor. YİY’in güzergâhında 65 ülke bulunuyor. Bu ülkeler dünya nüfusunun yüzde 60’ı ve dünya GYSH’nın üçte birini oluşturuyor. Çin emperyalizmi devasa sermaye birikimiyle dünya pazarının bu bölümünü kendi sömürge alanı haline getirmeyi, sömürgeleştiremediği bölgelerdeki pazar payını artırmayı hedefliyor.
Çin için emperyalist dönüşüm
Çin’in bu hızlı yükselişinin temel noktalarının başında Çin devrimi ve sosyalizm döneminde ekonomik alanda tarımdan sanayiye tüm üretici sektörlerde yakalanan başarı geliyor. Deng Siao Ping revizyonizmiyle başlayan kapitalist inşa sürecinde 1978-1983 döneminde izlenen “reform”larla komünler kaldırılarak “Hane Halkı Yükümlülük Sistemi” adı altında tarımda özel mülkiyetin önü açıldı.
Bürokratizmi ve ayrıcalıkları engelleyen Kültür Devriminin kazanımları reddedilerek devlet ve sermaye ilişkisi güçlendirildi. Ülke dışında bulunan Çin diaspora sermayesi, Çin’e akmaya başladı. 1989-2002 arası dönemde mülksüzleştirme, kamu mülkiyetini gasp etme, devlet fonlarını zimmete geçirme gibi kapitalist inşanın nimetlerinden yararlanan üst tabaka zenginleşerek, kapitalist bir sınıf oluşturdu. Bu dönüşümle birlikte Çin emperyalist sermaye yatırımlarına kapısını ardına kadar açtı. Çin emekçileri üzerindeki artı değer sömürüsü yoğunlaştırıldı. İş gücü talebindeki nüfusun fazla olması ucuz ve uzun çalıştırmaya olanak tanımasıyla Çin işçi sınıfı ağır çalışma koşullarında ve artı-değer sömürüsüyle ezildi. 1990’lı yıllar boyunca Çin’in ortalama yüzde 10 gibi yüksek bir büyüme hızı yakalamasında bulunan önemli etkenler oldu. 2000’li yılların başında Çin, ABD’nin tehdit olarak gördüğü ülkeler arasına girdi. ABD dış politikasında Çin’i engelleme, çevreleme strateji ve taktikleri yer almaya başladı.
Bir Kuşak Bir Yol projesi
Bu strateji ve taktikler (en bilineni bir önceki ABD başkanı Obama döneminde uygulanan Asya Pivot politikasıdır) son on beş yıllık dönemde Çin’in ekonomik gelişimini ve yükselişini durdurmaya yetmedi. İleri teknoloji içerikli ürün ihracatındaki paylarda Çin’in payı yüzde 3.6 iken ABD’nin payı yüzde 17, AB’nin payı yüzde 24.8 iken 2012 yılında durum tersine döndü. Çin’in payı yüzde 25.4’e çıkarken ABD’nin payı yüzde 7.5’e AB’nin payı da yüzde 24.8’e düştü. Bilim ve teknoloji alanında Çin 2013 yılında milli gelirin yüzde 2.083’ünü AR-Ge harcamalarına ayırarak İtalya ve İngiltere’yi geride bıraktı. 2013 yılı dünya yerli paten başvurularından (sayısı, 1.6 milyon) yüzde 43.4’ü Çin’e, yüzde 17.7’si ABD’ye, yüzde 16.7’si de Japonya’ya aittir. Bu alanda da Çin dünyanın “süper gücü” karşısında oldukça ileridedir. Gayri safi sabit sermaye oluşumunun GSYH’ya oranında da Çin emperyalist rakiplerini geride bırakmıştır. 2013 yılına ait oranlarda Çin’in payı yüzde 47.7, Almanya’nın payı yüzde 19.0, ABD’nin payı da yüzde 19.3’tür. Çin’deki bu gelişim 2008 ekonomik krizinde ve devamı süreçte Çin’in ayakta durmasının önemli bir etkeni olmuştur. Krizin etkilerinin en yoğun olduğu dönemde (2009-2014) Çin ekonomisi yıllık ortalama yüzde 8.7 oranında büyüme sağlamıştır. Ulusal paranın satın alma gücüne hesaplanan milli gelir hesabına göre dünya GSYH paylarına bakıldığında da Çin emperyalizmi ilk sırada yer almaktadır ve Çin’deki gelişim net olarak görülmektedir. 1980 yılında Çin’in payı yüzde 2.3 ABD’nin payı yüzde 22.1, Almanya’nın payı yüzde 6.7 ve Japonya’nın payı yüzde 7.7’dir. 2015 yılında Çin’in payı yüzde 16.9’a çıkarken, ABD’nin payı yüzde 16.1’e, Almanya’nın payı yüzde 3.4’e ve Japonya’nın payı da yüzde 4.3’e düşmüştür. Aktarılan bu verilerin kapitalist rekabette Çin’in emperyalist rakiplerini geride bırakarak dünya ekonomisinde baş at konumuna gelmiş emperyalist bir güç olarak ABD’nin tahtını sarsmaktadır.
Bir Kuşak Bir Yol projesi devasa Çin sermayesinin dünya pazarını kendisine tabi kılmanın, kendi hâkimiyetini kurarak bir “süper güç” olmanın kapsamlı bir adımıdır. Bu adım emperyalistler arası rekabeti daha da kızıştıracağı ve bunun siyasi alanda açıktan yaşanacağına katidir. Benzer bir projesi olan Hindistan’ın zirveye katılmaması (Çin’i Arap Denizi’ne bağlayacak Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru Keşmir’den geçecek olması gerekçesiyle –Keşmir Pakistan’la- Hindistan arasında sorunlu bir bölge-) bunun ilk örneğidir. Keza ABD’nin korumacı politikalara yönelmesi de Çin’le girilen rekabetin bir yansımasıdır.
Emperyalistler arası yeniden paylaşım tetikleniyor
ABD emperyalizminin işgalci-saldırgan politikasından yararlanarak daha “ılıman”, “yumuşak” bir yayılma politikası izleyen Çin emperyalizmi bundan sonra dünya siyasetinde daha çok boy gösterecektir. Çin’in gelişimi, rekabetin kızışması, emperyalistler arası çelişkiyi derinleştirirken, mevcut çelişki ekonomik alandan siyasete doğrudan yansırken, kar oranlarının düşmesi, pazar alanlarının kaybedilmesinin boyutuna paralel askeri alanı da kapsayacaktır. Güney Çin denizinde savaş gemileriyle yapılan gövde gösterileri, ABD’nin Kuzey Kore tehditleri askeri seçeneğin her daim masada olduğunun emareleridir. Bir Kuşak Bir Yol projesi emperyalistler arası yeniden paylaşımı tetikleyecek niteliğe-kapsama sahiptir.