Dört yıl önce Taksim’de başlayıp ülkenin dört bir yanına yayılan Gezi İsyanı, sokakların, meydanların halk tarafından zapt edilerek büyük direnişlere sahne olmuştu. AKP hükümetinin baskıcı politikalarından bunalan halk en sonunda taşmış ve meydanlara inerek devletin kolluk kuvvetleriyle çatışmıştı. Günlerce süren çatışmalarda devletin kolluk kuvvetleri halka pervasızca saldırarak isyanı sönümlendirmeye çalışmış, tüm bu saldırılara rağmen halk meydanları terk etmeyerek tarihi bir direniş göstermişti. Gezi İsyanı sırasında devlet tarafından katledilenler, sakat kalanlar, gözünü kaybedenlerle birlikte binlerce kişi de yaralanmıştı. O gün emri verenler halk kitleleri önünde teşhir olmuş, devletin kolluk kuvvetleri ise o güne kadar apolitik görünen kesimlerin üzerinde bile halk düşmanı olduklarını tescillenmişti.
Gezi İsyanı Türkiye halkı tarihi açısından çok önemli bir yerde durmaktadır. Milyonların sokağa döküldüğü, faşizme karşı birleşerek mücadele ettiği tarihi ve unutulmaz bir isyandır. Bugün bile Gezi ruhu varlığını hissettirmektedir. Bunun en büyük göstergesi olarak devletin Gezi’den hala korktuğunu ve yeni bir Gezi İsyanı olmaması için saldırı ve baskı politikalarını arttırdığını görmek yeterli olacaktır.
16 Nisan referandumunun ardından hileyle, hurdayla “kazanmış” olsalar bile halkın “Hayır” dediğini çok iyi bilen AKP hükümeti olası bir isyana karşı saldırılarını arttırdı. Referandumun hemen ardından kitleler nezdinde hırsızlıkları ve yolsuzlukları tekrar teşhir olan AKP hükümetine karşı halk oyuna sahip çıkarak sokaklara döküldü. Ülkenin birçok yerinde “HAYIR biz kazandık” şiarıyla sokaklara dökülen halk, AKP’yi ve seçim sonuçlarını tanımadıklarını haykırdı.
Kitlelerin hareketlenmesi ve sokaklara inmesi AKP hükümeti açısından büyük bir paniğe ve korkuya yol açtı. Keza eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’yı açlık grevlerinin kritik anlarında tutuklayarak hapse atanlar yaptıkları açıklamalarıyla yeni bir Gezi İsyanı’ndan korktuklarını açıkça ifade etti, çare olarak yapılan eylemlere saldırmayı ve halkı baskı altına almaya çalıştı.
Her yerde yapılan eylemlere saldıran devlet, özellikle örgütlü insanları tutuklayarak bir göz dağı vermeye çalıştı. İzmir Bornova’da yapılan Hayır eylemine saldırılarak gözaltına alınan 21 kişiden aralarında YDG’li Hasan Benli’nin de bulunduğu 7 kişi tutuklanmıştı. Tutuklanan bu 7 kişinin ortak özelliği ise örgütlü olmaları ve direnişlerde, eylemlerde her daim ön saflarda yer alarak mücadele etmeleri olmuştur. Bu tutuklamalarla devlet devrimci, demokrat, ilerici güçlere göz dağı vermeye çalışmıştır. Onların niyetlerini de, amaçlarını da, korkularını da çok iyi biliyoruz. Onların korkularını büyütmek, krizlerini derinleştirmek için daha çok alanlara çıkmalı, direniş yolundan vazgeçmeyerek mücadelemizi büyütmeliyiz.
Gezi ruhu Rojava’da baş gösterdi!
Gezi İsyanı’nın ruhu bugün Rojava topraklarında da direniş ve mücadelenin yolunda ilerlemeye devam ediyor. Gezi’nin ruhunu Rojava’ya taşıyanlar ezilen ve yok sayılan halklar için toprağa düşerek filizleniyor. Onların yolundan giden yoldaşlarına direniş bayraklarını devrederek ezilenlerin kalbinde yaşamaya devam ediyorlar. Gezi İsyanı’nda en ön saflarda çarpışan ve devletin yandaş medyasının bir numaralı hedefinde yer alan başta Ulaş Bayraktaroğlu ve Ayşe Deniz Karacagil olmak üzere Türkiye’den giden enternasyonalist savaşçılar IŞİD çetelerine karşı savaşırken şehit düştüler. Gezi’deki o ruhu Rojava topraklarına taşıyarak mazlum hakların sesi ve umudu olan savaşçılar, hala TC devletini korkutmaya devam ediyorlar. Bunun en bariz örneği onlar için yapılan anmaların yasaklanması ve çeşitli bahanelerle özgürlük savaşçılarının yoldaşlarına yönelik yapılan operasyon ve tutuklamalardır.
Gezi İsyanı’nda en ön saflarda çatışanlar bugün Rojava’da insanlık düşmanlarına karşı en önde çatışmayı kendilerine görev edinmişlerdir. Bu bilinçle kavgaya atılarak Rojava’nın ve ezilen halkların özgürleştirilmesi yolunda yoldaşlarına önemli bir direniş mirası bırakarak ölümsüzleştiler. Onlarından yolundan, onların yaşam pratiğinden öğrenerek gitmeli, mücadeleyi her yere yaymalıyız.
Destansı direnişler arasına 24-28 Kasım tarihlerinde TC devletinin kolluk kuvvetlerine karşı 12 halk savaşçısının toprağı kanlarıyla kızıla boyadığı Aliboğazı direnişi katılmıştır. Diz çökmeyen, teslim olmayan halk savaşçıları son mermilerine kadar savaşarak düşmanı Aliboğazı’na sokmamıştır. 12 halk savaşçısı silah elde toprağa düşerek ezilen halkın kalbinde ve yoldaşlarının kavga antlarında ölümsüzleştiler.
Şehit düşen her bir halk savaşçısının pratiklerinden ve devrimci duruşlarından öğrenilecek çok şey vardır. Bu teslim olmayan direniş ruhu Gezi’den Rojava’ya, Aliboğazı’ndan Rakka’ya her yerde karşımıza çıkmakta, bilincimize kazınmaktadır. Şehitlerimiz, ezilen ve yok sayılan bütün halkların umudu olmaya ve toprakta filizlenmeye devam edecektir. Ne kavga yeminleri, ne de mücadeleleri yarım kalacaktır!
İşçiler ve emekçiler işleri ve hakları için mücadele ediyor!
OHAL ve KHK’larla işinden atılan, sürgün yiyen binlerce kişi sokağa çıkarak hakkını aramaktan vazgeçmemiştir. Gezi ruhunu yansıtan bu direnişler çeşitli eylem ve etkinliklerle sürmeye devam ediyor. Bunların arasında Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın yaptıkları açlık grevi eylemi devletin saldırısına maruz kalmıştır. 75’inci gününde polisin gerçekleştirdiği baskının ardından hızlıca tutuklanan Gülmen ve Özakça’nın direnişi hakkını arayanlar açısından bir umut olabileceği vesilesiyle devleti korkutmuştur. İki kişinin başlattığı açlık grevi direnişi, onbinlerce insanın desteğe gittiği, Türkiye’nin gündemine damgasını vurarak kamuoyunda geniş bir yankı uyandırmıştır.
15-16 Haziran işçi direnişlerinin yıldönümünün yaklaştığı bugünlerde işçi sınıfının sömürüye, baskıya, zulme karşı direnişi tüm yasaklamalara rağmen devam ediyor. OHAL bahanesiyle işçilerin grevlerini yasaklayan devlet, işçi sınıfına karşı baskısını arttırdı. Grev ve eylemlerin yasaklanmasına rağmen ise işçiler geri adım atmayarak mücadele yolundan vazgeçmediklerini gösteriyorlar.
Son olarak Paşabahçe Kırklereli fabrikasında grev kararı alan Şişecam işçilerinin grevi devlet tarafından yasaklanmıştı. Kristal-İş’e bağlı Şişecam işçileri ise bu yasağa tepki göstererek eylemler yapmaya ve bu yasağa boyun eğmeyeceklerini tekrar tekrar haykırmaya devam ediyor. Gezi’den ve Metal işçilerinin direnişinden aldıkları güçle Şişecam işçileri yasaklara ve baskılara teslim olmayacaklarını haykırıyorlar. Bugün Gezi İsyanı ruhu devletin korkulu rüyası olmaya devam ederek canlılığını koruyor. Gezi ruhu Rojava’dan Aliboğazı’na, meydanlardan dağlara, fabrikalardan tarlalara, kadın ve LGBTİ’lerin mücadelesine kadar her yerde var olmaya devam ediyor. Gezi’den öğrendiğimiz onlarca pratikle beraber yaşam alanlarımızı savunmalı, isyanı her yere yaymalı, şehit yoldaşlarımızdan da öğrenerek kavgayı büyütmeliyiz.