Fabrikada örgütlenme sürecinde iç illegalitenin ne kadar hayati bir önemi olduğunu yaşadığımız onlarca deneyim üzerinden de görüyoruz. İşçiler patrona karşı örgütlenmenin gizlilik kurallarına uygun bir şekilde yürütülmesi gerektiğinin bilincinde oluyorlar, çünkü onlar açısından hem çalışmanın hem de iş hayatının kendisini temsil etmektedir. Faaliyetimiz sırasında bu konuda deneyimi olan bir örgüt olmamızdan kaynaklı faaliyetçiler olarak ciddi bir sorun yaşamamamız gerekir. Fakat hem taban örgütlenmesinin mümkün olduğunca fazla sayıda işçiyi içine alması önemliyken, bu sırada gizlilik kurallarına uygun hareket etmeyi nasıl başarabileceğimiz kaygısı imkânsız değildir. Peki nasıl? Bu sorunun yanıtı uygun bir örgütlenme modeline sahip olmayı gerektirir. Geçmiş deneyimlerde görüldüğü gibi fazla sayıda ve birbirinden haberi olmayan komiteler oluşturma yoluna gidebilmek şimdilik en doğru yoldur. Gerekçeli hedefimiz ise örgütlenme çalışmasının erken deşifre olma durumunda içeriden sürece müdahale edecek güçleri bırakabilecek bir çalışma tarzı yaratmak olmalıdır. Bu konuda boşluk varsa, çalışma hızla deşifre olarak patronun kulağına gidebilir. İlişki kurduğumuz işçilerin kişiliklerini tanımaya çalışmak yeterli olamayabilir, bu konudaki değerlendirmelerimiz bizi yanıltabilir. Bu yüzden fabrikadaki tüm işçilerin birbirini tanımadığı bir çalışma ve örgütlenme tarzı önem kazanıyor. Tabii bu aşama fabrikalarda bu sayıya ulaşma imkânımız varsa geçerlidir. Aksi halde sadece tek bir fabrika komitesi oluşturabilecek sayımız varsa bu çalışma en diri hassasiyetle, en son ana kadar deşifre edilmemeye çalışılmalıdır.
Hem fabrika örgütlenmesinin bekası için hem komitelerin deşifre olması durumunda bizim fabrika ve örgütlenmesi ile bağlarımızı koparmayacak bağ; işçilerle kurduğumuz siyasal bağdır. Bu bağ bizim için elimizde tarlaya ekmek için sakladığımız tohum gibidir. Yeri ve zamanı geldiğinde o tohumlar tekrar o tarlaya ekilecek, tekrar sulanacak, beslenecek ve tekrardan ürüne dönüşecektir.
Komiteleşmeyi ve işçilerle siyasal ilişki kurabilmeyi başarmak, çalışmamız kesintiye uğrasa bile öncü işçilerle bağımızın sürekliliğinin güvencesidir. İşçilerle fabrika zemininde kurulan bağı siyasal bir bağ haline getiremediğimizde, hareketli süreç geride kaldığında ilişkilerimizin zayıfladığı ya da koptuğu görülmektedir. Sonra verilen bütün emekler sil baştan yaşanacak ve özelde fabrika genelde de sınıf örgütlenmesi sekteye uğramış olacaktır. Unutulmamalıdır ki bu bağ fabrika örgütlülüğüne başladığımız ilk işçiyle ilişkiye geçtiğimiz andan itibaren örgütlenme hafızamızda olmalıdır. Kimi yanlış yaklaşımlardaki gibi işçinin önce sendikal anlamda bir olgunluğa gelmesi beklenmemelidir. Devrimciler yeteneklerini ve sabırlarını iyi kullanan örgütçü sanatkârlarıdır. Zamanı iyi kullanır ama aceleci değildir. Dürüsttür ama her doğruyu her yerde söylemezler. Cesurdur ama bireysel kahramanlığa soyunmaz. Her gelişmenin kolektif şekilde kitlelerle olacağına inanır. Yani konumuza dönecek olursak faaliyetimize yönelik patron saldırısını önden görebilmek ve fabrika dışında kalma tehlikesine karşı önden işçilerin örgütlü tepkisini örgütleyebilmeyi gözetebilmek gerekir. Böyle bir durumda, işçilerin de karar sürecinde fikirlerinin alınarak katılacağı kimi militan tutumlar alarak, işçilerin güvensizliğini ve örgütlenmeye yönelik müdahalenin yol açacağı moral kırıklığını engelleyebiliriz.
İşten atma saldırısı karşısında hızla direnişi örgütlemek fabrikada ve bölgedeki fabrikalarda önemli bir etki yaratacaktır. Direnişler, o fabrikanın bulunduğu sanayi bölgesine sınıfın yakıcı sorunları üzerinden seslenme, örgütlenme ve mücadele çağrısını her zamankinden daha etkili yapma imkânı demektir. Direniş sürecinde sınıf adına güçlü söz söyleme bilinciyle davranabilmeliyiz. Gerektiğinde ama tereddüt etmeden hızla çadır açmak, bildiri çıkarmak, diğer sınıf güçleri ve devrimci kurumları harekete geçirmeye çalışmak, kamuoyu yaratmak, dayanışma ağı örmek önemli bir etki yaratacaktır. Geçmişte anlayışımız olumlu bir tabloya sahip olmakla birlikte, bu açılardan yaşanan zayıflıklar, yaptığımız bazı önemli yanlışlar bizi fabrika zemininden kopma riski ile karşı karşıya bırakmıştır. Önemli olan deneyimlerimizden öğrenerek, süreci farklılaştırabilecek bir iradeyi sergileyebilmektir.
Bunu hayata geçirecek projelerimizi büyütmek, hedef konulan çalışmalara güçlü, inanmış bir şekilde katılmak lütuf değil sorumluluktur. Hemen yanı başımızda duran içinde yoldaşlarımızın da bulunduğu ve anlayış olarak varlık gösterdiğimiz sendikalara güç vermek bizlerin sınıf mücadelesini ne kadar önemsediğimizin kanıtı olacaktır. Bir tek fabrika örgütlenmesi bile çok ciddiye alınacak bir çalışmadır. Sanayi havzalarında fabrikalara tutunamayan, fabrika örgütlenmelerini tesadüflere bırakan, sadece toplantıdayken fabrikalarda örgütlenmenin öneminden bahseden, fabrika örgütlenmesini salt DDSB’nin yapacağına inanarak el atmayan, çalıştığı fabrikayı örgütleme kaygısı gütmeyen hiçbir kolektif genelde de anlayış sınıfı iktidara asla taşıyamayacaktır. (Bitti)