Diyalektik materyalizm bize Marx’tan önce bilgi sorununun toplumsal kökeninden ve tarihsel gelişiminden ayrı olarak incelendiğini ve bu yüzden bilginin toplumsal pratikle olan ilişkisinin anlaşılmadığını göstermiştir. Bilgi ancak Marx’la birlikte esas olarak maddi üretimdeki faaliyetine dayanarak incelendi ve biz de bu yolla insanın bilgiyi aşama aşama elde ettiğini kavrama şansına sahip olduk. Mao yoldaş ise öğrenmenin yetmeyeceğinin, öğrendiklerimizi pratiğe dökmemiz gerektiğinin önemini vurgulamıştır.
Bilgi, belirli bir plan ve program ya da anlayış temelinde öğrenilmeli ve öğretilmelidir. Bu öğrenme ve öğretilme sürecine eğitim diyoruz. Amaçsız ve kendiliğinden yapılan eğitim, kişinin yetkinleşmesine bir katkı sunmaz, öğrenilen bilginin kavranıp özümsenmesi gerekir. Özümsenmeyen bilgi, pratiğe hizmet etmez. Bizim amacımız sadece bilgili görünmek değil, bilgimizi yaşamla bütünleştirmek ve toplumun yararına kullanmaktır. Bilgi sosyal pratiğimize yön vermeli, sınıf mücadelesini daha ileriye taşımamıza olanak sağlamalıdır.
Sömürünün hakim olduğu tüm sınıflı toplumlarda pratikten uzak, üretmeyen bir bilgilenme süreci hakimdir. Egemenler bilgiyi, sosyal yaşamdan ayırarak toplumun değişmesini ve gelişmesini engeller. Bizler bilginin pratikten ayrılmaması gerektiğini vurguladıkça burjuvazi bu iki kavramı bir birinden ayırarak eğitimin içeriğini boşaltmaktadır. Bugün toplumun bireylerine vermeye çalıştıkları eğitimin özünü de bu oluşturmaktadır. “Eğitim insan içindir” ya da “eğitim üretim içindir” gibi tartışmalarla zihinleri bulanıklaştırmaktadırlar. Burjuvazi bu kavramları bilinçli olarak birbirinden ayırarak var olan bilgiyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır. Aynı zamanda bu durumu bütün üst yapı kurumlarıyla da meşru kılarak toplumu siyasetten, savaştan uzaklaştırmaktadır. Bunu ancak devrimci-komünistler değiştirebilir. Eğitimin hem insan için hem de üretim için olduğunu topluma kavratarak bilgili, sorgulayıcı, üretken bireyler yaratabilirler.
Toplumu bu durumdan yani bir yaratıcılığı olmayan tek yönlü bilgilenme sürecinden kurtarıp bilginin sadece halkın çıkarları doğrultusunda kullanılmasını sağlamak ancak ve ancak bu sömürü sisteminin kökten değişmesiyle mümkündür.
Devrimci eğitimin önemi
Her sınıf sahip olduğu dünya görüşü doğrultusunda olayları, gelişmeleri açıklar, yaşama yön verir. Bu gerçeklik doğrultusunda insanları eğitir ve şekillendirir. Bugün hakim olan burjuva feodal sistem de eğitime kendi çıkarları doğrultusunda yön vermektedir. Bilimsel eğitimden uzak, bencil, bireyci kişiler yaratmaktadır. Burjuvazi, toplumu şekillendirirken bunu salt okullarda verilen eğitimle yapmıyor. Topluma ve daha da özele indirirsek bireylere yönelik bu saldırıları daha çocukluktan başlatıyor. Ve sistematik olarak yaşamın her alanında ailede, işte, okulda çevrede devam ettiriyor. Bu saldırılarıyla bireyin kendi özüne uzaklaşmasını hedefliyor. Ve hedeflerini büyük oranda da başarıyor.
Bu noktada devrimci komünistlere büyük görevler düşmektedir. Bizler burjuvazinin topluma verdiği bu gerici eğitime, vereceğimiz devrimci eğitimle karşı koyabiliriz.
Öncelikli olarak yapmamız gereken tüm diğer kavramlarda olduğu gibi eğitimin de sınıfsal tanımını yapmak ve buna göre hareket etmektir. Burjuvazinin bahsini ettiği eğitimle, devrimcilerin vermeye çalıştığı eğitim arasına kalın bir çizgi çekerek hedefimizi kesinlikle değişim olarak belirlemeliyiz. Zira bizlerin amacı yaşam ve dünyayı sadece yorumlamak değil, aynı zamanda değiştirmeyi başarmaktır. Elbette ki basit ve hemen olacak bir değişimden bahsetmiyoruz. Bu bir süreç işidir. Değişim ve dönüşüm mücadelesinde büyük zorluklarla karşılaşabiliriz. Bu noktada kararlı ve sabırlı olmalıyız.
Öncelikle “devrimci saflarda nasıl bir eğitim verilmelidir?” sorusuna doğru yanıt vermeliyiz. Burada yapmamız gereken bireyin kendi eksikliklerinin farkına varmasını sağlamak ve yaşanan sorunun nereden beslendiğini çözümlemek olmalıdır. Yani nesnel gerçeklikten hareket ederek işe başlamalıyız. Pratikle bütünleşmiş somut ve kavratıcı bir eğitim verdiğimiz takdirde değişimi ve dönüşümü sağlayabiliriz. Eksik ve idealsiz bir eğitimle ne sınıf bilinci kazanılabilir ne de sınıf mücadelesinin gerçekliği ve onun yasalarının özü anlaşılıp kavranılabilir.
Bilgi düzeyini sadece kitap okuma derecesine indirgememeliyiz. Burjuva-feodal sistemin verdiği eğitim, buna tekabül etmektedir. Kitaplardan okuduklarını ezberleyen, yaşamda uygulamayan, sorgulamayan, robotlaşmış, itaatkar insan modelleri yaratmaktadır. Okullardaki eğitimle öğrenciler yarış atına dönüştürülerek bireyciliği geliştirmekte ve toplumda rekabeti artırmaktadır. Burjuva feodal sistemin eğitimde dayattığı diğer bir nokta ise egemen ulus dışında diğer ulus ve azınlıkların kendi ana dilinde eğitim almasının önüne geçilmesidir. Bu konuda yapmamız gereken ana dilde verilen eğitim için mücadeleyi yükseltmek ve halkı bu konuda bilinçlendirmek ve hakim kılınmış tutucu ve gerici anlayışları ortadan kaldırmaktadır.
Üzerinde durmamız gereken diğer önemli bir nokta da kitlelere doğru bakış açısını kazandırmaktır. İnsanları kendi düşünce, anlayış ve kimlikleriyle, kendi ayakları üzerine durur hale getirmektir. Halkı siyasi ortama yakınlaştırarak ülke ve uluslararası alandaki sorunlara duyarlı olmalarını sağlamak gerekir. Mücadelenin büyüdüğü bu süreçte haklı olduklarını anlamalarını sağlamalıyız ki halk, korku duvarlarını yıkabilsin ve mücadeleye katılabilsin.
Bizler bu gerici iktidarı yıkıp yerine proleter devrimci iktidarımızı kurma iddiasında olan insanlarız. İddiamız büyüktür. Her şeyden önce sınıf mücadelesinin teorisini ve bilimsel yasalarını kavramamız gerektiğini bilince çıkartmalıyız. Devrim bir alt-üst oluş eylemidir. Ve Marksizm-Leninizm-Maoizm bu eylemin kılavuzudur. Bu temel yasalar bizi mücadeleye bağlayan yasalardır. Bunları kavramadığımız müddetçe burjuva feodal sistemin gerici ideolojisinden etkilenmemek imkansızdır. Sistemin bu ideolojik bombardımanına ancak proletaryanın ideolojisiyle karşı koyabiliriz.
Devrime sadece boş zamanlarını değil tüm hayatını adayan insanlar yetiştirmek gerekir. Çünkü yaşamın merkezine sınıf mücadelesini koymayan kadro ve militanlar bu sistemin içerisinde kaybolup gider. Burjuva feodal sistemde edindiği ben merkeziyetçi, bireyci, bencil, her şeyi bilen, öğrenme ihtiyacı duymayan özellikler tüm yaşamına nüfuz eder. Ve her yanını zehirli otlar gibi sararak kendisine çıkış yolu bırakmaz. Çünkü birey toplumda ailesi, çevresi ve gerici sistemle sürekli olarak etkileşim halindedir. Doğallığında bu etkileşim bireyin kişiliğini şekillendirir. Fakat bu özellikler değişmez de değildir. İşte devrimci eğitimin önemi burada karşımıza çıkmaktadır. Bugün önümüzde duran en önemli görevlerden bir tanesi budur. Sistemi, yozlaşmayı, dejenerasyonu, bireyciliği ve bencilliği dayattığı topluma devrimci eğitim ve kültürü hakim kılmaktır. İşimiz zor ancak imkansız değildir.