“Bilgi sahibi olmak istiyorsanız, gerçekliği değiştirme pratiğine sahip olmalısınız.” Mao Zedung(1)
Bu sözlerin bir benzerini, kitleler Gezi İsyanı’nda “Devrim televizyonlardan seyredilmez” sözünü duvarlara nakşederek yaratmıştık. Gerçekliği değiştirme pratiğine katılmadan bilgi sahibi olamayacağımızı, Gezi İsyanı’nı yaşamadan/deneyimlemeden devrimin kitlelerin eseri olduğu olgusunu kavramada eksik kaldığımızı anladık bir kez daha. Ve tam da bu yüzden bir kez daha Maoizm’e koşmak ve onu okumak zorundayız. Çünkü oldukça sıradan görünen bu cümleler, yaşamımızı baştan sona etkileyen bir gerçekliği ifade ediyor.
Mao Zedung’un Temmuz 1937’de, Çin Komünist Partisi içindeki doğmacılığın(2) ve deneyciliğin(3) hatalarını, Marksist bilgi teorisinin bakış açısıyla gözler önüne sermek için kaleme aldığı “Pratik Üzerine” (Bilgi ile Pratik, Bilme ile Yapma Arasındaki İlişki Üzerine) makalesinin en önemli noktalarından biri olan bu cümle ile başladık yazımıza… Yazımızın geri kalan kısmında da bu makale üzerine tartışmalar yürüteceğiz.
Diyalektik materyalist bilgi teorisi
Mao, Marks’tan önce materyalizmin, bilgi sorununu insanın toplumsal niteliğinden ve tarihi gelişiminden kopuk bir biçimde incelediğini, bu yüzden de bilginin toplumsal pratiğe bağımlılığını kavrayamadığını vurgular. Marksistlerin insanın üretimdeki faaliyetini en temel olarak gördüğünü söyleyen Mao, insanın buradan doğru doğa olaylarını, yasalarını ve kendisiyle doğa arasındaki ilişkiyi kavradığını belirtir.
Ancak bu, insanın toplumsal pratiğinin yalnızca üretimdeki faaliyetle sınırlı olduğu anlamına gelmemektedir. Bunu esas almak, yani insanın üretimdeki faaliyetinin temel olduğunu savunmak, insanın diğer toplumsal pratiklerini (sınıf mücadelesi, siyasi hayat, bilimsel ve sanatsal uğraşlar vb.) yok saymak, bu diğer toplumsal pratiklerinin insanın toplumsal niteliğinden ve tarihi gelişimi üzerindeki etkisini görmezden gelmek anlamına gelmemelidir. Aksi halde insanın dış dünyaya ilişkin biricik ölçütü olan toplumsal pratiğini eksik kavramak kaçınılmazdır.
İnsan bilgisinin doğruluğunun ancak önceden beklenilen sonuçlara toplumsal pratik süreci içinde varıldığı zaman kanıtlandığını söyleyen Mao, “Bir kimse çalışmasında başarılı olmak, yani öncesinde kafasında tasarladığı sonuçları elde etmek istiyorsa, kafasındaki fikirleri nesnel dış dünyanın yasalarına uygun kılmalıdır” (4) diyerek; başarı-başarısızlık, çözüm-çözümsüzlük gibi konularda diyalektik materyalist yönteminin olmazsa olmaz olduğunu anlatır.
Örnek olarak, gazete dağıtımı pratiğimizi ele alalım:
Emekçi bir semtte gazete dağıtımı gerçekleştirmek için faaliyete başlıyoruz. İlk gittiğimiz gün yalnızca 10 gazete dağıtımı yapabiliyor, yüzümüze kapanan onlarca kapı ve bizimle konuşmak istemeyen onlarca insanla karşılaşıyoruz belki. Sonrasında yaptığımız değerlendirme bu pratiğimizi “başarısızlık” olarak değerlendiriyorsak -ki görünen kitleyle başarılı bir iletişim geliştiremediğimiz- bunun üzerine Mao’nun belirttiği noktalarda düşünmeli, yani hedefimizi nesnel koşullara uygun hale getirmeliyiz. Mesela öncelikli gittiğimiz semti tahlil etmeli, gazete dağıtımı sırasında kitleyle ilişkilenme biçimimizi (konuşmamız, tartışmaya çalıştığımız konular, kullandığımız kelimeler…) gözden geçirmeli, kendimizde ve gazetemizde kitlenin kendisine hitap etmediği noktaları tespit etmeliyiz. Ve bu sorgulamanın ardından çıkardığımız sonuçlarla yeniden o mahalleye gitmeliyiz.
Yaptığımız bu sorgulama başarısızlığımızı başarıya dönüştürmenin anahtarı olacak “pratik-teori-pratik” diyalektik yönteminin yaşama uygulanmasıdır. Bu düşünüş ve eylem tarzı, yaşamımızın en sıradan pratiğinden en karmaşık pratiğine ve kendimiz dışındaki nesnel dünyaya dair tüm gelişmeler karşısında edinmemiz gereken bir silahtır.
Ancak burada da dikkat edilmesi gereken bilgi teorisinde önceliğin pratiğe ait olduğudur. Diyalektik materyalist bilgi teorisi, insan bilgisinin pratikten asla kopartılmayacağını savunur, aksini iddia eden teorileri de mahkum eder. Lenin bu konuda şöyle der: “Pratik, (teorik) bilgiden daha yüksektir, çünkü sadece evrensellik değerine değil, dolaysız güncelik değerine de sahiptir.” (5)
Bilginin gelişme süreci
Bir bilginin doğruluğunun tek ölçütünün onun pratiğe uygulanır olup olmadığından ve diyalektik materyalist bilgi teorisini temel bakış açısının pratiğin bakış açısı olduğundan bahsetmiştik. Şimdi de pratiğin nasıl bilgiyi doğurduğuna ve yeni pratiklere nasıl hizmet ettiğine, yani bilginin gelişim sürecine kısaca değinelim:
Bilginin gelişim sürecinin ilk aşaması, algısal bilgi aşamasıdır ve ilk pratiğin insanda algılama ve izlenimler uyandırması ile başlar. Yani pratik süreçte insan ilk olarak şeylerin sadece görünürdeki yanını, tek tek yönlerini, dış ilişkilerini görür.(6) Bu aşama kişinin henüz mantıklı sonuçlara varması ve o bilgiyi kavramlaştırması düşünülemez. Daha çok yüzeyseldir ve algı düzeyindedir.
Pratik akış sürerken bu algısal bilginin pratikte tekrarlanması, düşünce sistematiğimizde bir sıçramaya yol açar. Bu nitel bir sıçramadır ve yüzeysel ve algısal olan bilginin derinleşmesine ve kavramlaşmasına yol açar. Yani artık görünürde olan, şeyin sadece fiziksel yönü ya da dış ilişkileri değildir. Şeylerin özü, bütünselliği ve iç ilişkileri de artık kavranmaya başlanmıştır. Bu da mantıki bilgiye ulaşılmaya başlandığını gösterir.
Bir semtte kadın çalışması yürütme kararı aldığımızı varsayalım:
İlk olarak bu semte gider, semtin genel özelliklerini öğrenmeye çalışırız. Semtin genel özelliklerini öğrenir; hangi kesimden insanlar bulunuyor, kadınlar genel olarak ne iş yapıyorlar, kadınların ev dışındaki gelişmelerle ilişkisi ne düzeyde vb. bunları öğrenmeye çalışırız. Bu, algısal bilgi aşamasıdır. Daha sonra anket çalışmaları ve ev-işyeri ziyaretleri ile kadınlarla daha yakından ilişkiler geliştirmeye başladığımızda nasıl bir kadın çalışması yürütmemiz gerektiği konusunda kavrayışımız derinleşmeye ve mantıklı sonuçlara varmaya başlarız. Bu da mantıki bilgi aşamasıdır.
Marksistler açısından en değerli bilimsel yöntem olan diyalektik materyalizmin bu şekilde kavramlaştırılması bizler açısından neden önemlidir? Diyalektik materyalizmin kavranması, insanın en gündelik yaşam aktiviteleri açısından olduğu kadar dünyayı temellerinden sarsma iddiasını gerçek kılabilmesi için de gereklidir. Bu bilimsel yöntemle donanmalı ve bu silahı kuşanmalıyız!
NOTLAR:
(1) Mao Zedung, Seçme Eserler 1, Kaynak Yayınları, Sf: 376
(2) Mao Zedung, parti içindeki dogmacıları şöyle tanımlıyor: “Bir zamanlar Partimizde bazı dogmacı yoldaşlar vardı. Bunlar uzun bir zaman ‘Marksizm bir dogma değil, bir eylem kılavuzudur’ şeklindeki gerçeği inkar ederek ve insanları Marksist eserlerden yerli yersiz aktardıkları sözler ve cümlelerle yıldırarak, Çin devriminin tecrübesini reddettiler.” (Age, Sf: 376)
(3) Mao Zedung, parti içindeki deneycileri de şöyle anlatıyor: “Bir zamanlar bazı deneyci yoldaşlar da vardı. Bunlar uzun bir zaman kendilerini kendi bölük pörçük tecrübeleriyle sınırladılar, teorinin devrimci pratik için ne kadar önemli olduğunu kavramadılar ya da devrimi bir bütün olarak görmediler. (…) Bu iki türden yoldaşların, özellikle de dogmacıların hatalı fikirleri 1931-1934 yıllarında Çin devrimini ağır kayıplara uğrattı.” (Age, Sf: 376-7)
(4) Mao Zedung, Seçme Eserler 1, Kaynak Yayınları, Sf: 378
(5) Hegel’in Felsefe Tarihi Üzerine Dersler’indeki “Eleatik Okul” üzerine Lenin’in notlarından. Bkz. V. İ. Lenin, “Hegel’in Felsefe Tarihi Üzerine Dersler’inin Özeti”, Bütün Eserleri, Cilt 38, Moskova, 1958, s. 249
(6) Mao Zedung, Seçme Eserler 1, Kaynak Yayınları, Sf: 379
(Bir Partizan)