“Dünyaya yön verenlerin gizli karar mercii” denilen kapalı Bilderberg toplantıları 1 ile 4 Haziran tarihinde Chantilly’de (Virginia, ABD) gerçekleşti. Bilderberg Grubu 1954 yılında CIA ve MI6 tarafından oluşturulmuş bir kurum olmakla beraber toplantılar ev sahibi ülkenin istihbarat servisi ve polis teşkilatı tarafından değil, doğrudan NATO tarafından oluşturulan birimler tarafından yapılıyor. Bu toplantının ABD’de yaşanan seçim krizi dönemi içinde acil olarak gerçekleştirilmek istenmesi soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir. Öte yandan yıllardır Türkiye adına toplantılara katılan AKP’li bakan ve yetkililer bu yıl toplantıya çağırılmadı. Bu durum AKP’nin uluslararası alanda artık bir kıymet-i harbiyesinin kalmadığını göstermektedir. AKP kurmayının üst düzey katılım gösterdiği toplantılarda daha önce alınan bir dizi karar gündeme gelmişti. Her ne kadar bu toplantı gerek gazetelerde gerekse de siyasal çevrelerde konu edilmese de aslında uluslararası alanda pazar düzenlemesine ilişkin dünya sermayedarlarının toplantı karar mercii olması açısından önemlidir.
Bu yıl gerçekleştirilen konular genel başlıklarıyla şu şekilde;
Trump yönetimi: bir aşama raporu, Transatlantik ilişkileri: seçenek ve senaryolar, Transatlantik savunma ittifakı: mermiler, roket ve para birimleri, AB’nin yönelimi, Küreselleşme yavaşlatılabilir mi? Gerçekleşmeyen istihdam, gelir ve beklentiler, Bilgiye karşı savaş, Popülizm neden gelişiyor? Uluslararası düzende Rusya, Ortadoğu, Nükleer silahların yayılması, Çin, Genel Gelişmeler, Başkan…
Uluslararası sermaye güçleri ve temsilciler temsilcileri ve hizmet eden düşünce kuruluşlarının katılım gösterdiği grubun toplam 5 bin üyesi bulunmaktadır. Hiçbir sonuç ve raporun kamuoyuna aktarılmadığı, aktaranlar hakkında da yaptırım kararlarının alındığı toplantıda dünyanın kontrolünün cemaat benzeri bir yapının elinde tutulması tartışılıyor. Bilderberg toplantılarının mimarlarından ABD’li işadamı David Rockefeller, 1991’de “Toplantılarımıza katılan New York Times, Washington Post gibi önemli yayın kuruluşlarında görevli yöneticilere ‘ne yapmak istediğimize’ dair bilgileri 40 yıl boyunca halka açıklamayacaklarına dair verdikleri sözleri tuttukları için teşekkür ediyorum. Eğer onlar gizli görüşmelerimizi deşifre etseydi, ışıklar üzerimize yanacaktı. Ama artık dünya kurmak istediğimiz dünya hükümetine çok daha hazır” şeklinde bir açıklama yapmıştı.
1954 yılında CIA ve MI6 tarafından kurulan Bilderberg Grubu’nun 2017 toplantısının son yılların en büyük tartışmalarına sahne olduğu bilinmektedir. Zira bu toplantıda genel olarak dünya gündeminin merkezinde duran emperyalist politikaların ana ekseni Ortadoğu tartışıldı. Yukarıda bahsini ettiğimiz diğer maddeler hakkında ise genel olarak tam olmamakla beraber bir dizi ayrıntıdan bahsetmek mümkün. Sovyetlere karşı oluşturulan bu oluşumun 1954 yılından Atlantik ittifakını desteklemek ve dünyadaki siyasal gelişmeleri kontrol etmek üzere kurulduğu bilinmektedir.
2017 Bilderberg toplantısında tekfirci çetelere destekte ihtilaf
1 ile 4 Haziran Bilderberg toplantısı ise genel olarak basında gündeme gelmeden gerçekleşti. ABD’de gerçekleşen toplantıda alışılagelmişin tersine tartışılan konularda katılımcıların genel kabul gördüğü maddeler söz konusu değildi. Ortadoğu’da süren kriz ve emperyalistler arası giderek artan gerilim; tüm bunların sonucunda ortaya çıkan farklı yansımaların eşlik ettiği toplantıda birçok konuda mutabakata varılamadığı bazı kaynaklara yansıdı. ABD’de süren seçim krizine iştiraken Donald Trump’ın Arap-İslami-ABD zirvesinde ve NATO’da yaptığı konuşmalar genel olarak CIA ve MI6 içinde İslamcılığa karşı mücadele taraftarlarıyla onları destekleyenleri karşı karşıya getirdi. Ancak burada çıkan uzlaşma her ne kadar tekfirci çeteleri destekleme ve onlara karşı çıkma kapsamında olmasa da Rusya’nın ve Çin’in yayılmasının engellenmesine dair oldu. Ortaya çıkan tartışmaya dönecek olursak genel tartışma Müslüman Kardeşler eksenindedir. Zira son günlerde Katar krizinde de gündeme gelen Müslüman Kardeşler bugün genel içeriği açısından her ne kadar “ılımlı” devlet bürokrasisi içinde yer alan bir kurum olarak tartışılsa da esas olarak içinde radikal bir açık hat bulundurmaktadır. Hasan El Benna’nın İhvan hareketini tanımlarken ona şiddet çizelgesi koymaması genel olarak ona pasifist bir akım olarak tanımlamaktadır. Bu düşünce biçimi bugün birçok ülkede kendini farklı vakıf ve örgütlerle göstermektedir. Ülkemizde ise bunun örneklerinin başında Gülen Cemaati ve Erdoğan’ın kontrolünde yürüyen bir dizi cemaat örgütlenmesi gelmektedir.
Bu örgütlenmeler her ne kadar pasifist ve “ılımlı” bir damara sahip olsa da öncesinde belirttiğimiz gibi radikal bir açık damar bulundurmaktadır. İhvan hareketine ve onun düşünsel formasyonuna karşı çıkarak açığa çıkan Seyid Kutup düşüncesi daha radikal bir dönüşüm yaratarak bugün İhvan’ın düşünsel formatını savunan ancak bunun hayata geçirilmesinde radikal hareketlerin oluşumunu ortaya çıkarmıştır. Bugün El-Kaide, DAİŞ, Nusra, İslami Cephe, Cund-el Aksa vb. tekfirci örgütlerin düşünce kaynaklığı bunu ortaya koymaktadır. Öyle ki DAİŞ’in kökeni ve onun ideolojik çıkış şahsiyetlerinden biri olan Ebu Musab ez-Zerkavi’de daha önce Müslüman Kardeşlerden etkilenmiş ve onun içinde Seyid Kutup düşüncesini benimseyerek daha sonradan DAİŞ’e evrilecek olan Tevhit ve Cihat Cemaati’ni kurmuştur. Bilderberg Toplantısında Seyyid Kutup tarzı siyasi İslamı hedef alan ve ona karşı çıkan kesimi temsilen Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı General H.R. McMaster ve onun uzmanı Nadia Schadlow bulunurken İslamcılık yanlıları tarafını ise temsilen eski CIA başkanı John Brenan ve onun eski astları Avril Haines ve David Cohen (DAİŞ’in finansmanı olarak tanınır) katılımları söz konusuydu.
Genel olarak toplantıda ortaya çıkan bir net sonuçtan bahsedemeyiz. Ancak buradan çıkacak sonucun da ciddi bir krize işaret ettiği öte yandan halklar nezdinde daha fazla katliamların ve sömürünün ortaya çıkacağı gerçektir.
İmtiyazlar krizinde Bilderberg ittifakının durumu
Ortadoğu’da yıllardır süren savaş ve kriz, iç savaşa evrilmiş durumdadır. Emperyalistlerin politikaları sonucu oluşan ve kendini bir mezhep savaşına dönüştüren süreçte ülkeler kendi politikalarını bu temelde ele almaktadır. Bu kapsamda İngiltere Ortadoğu’da bir paradigma değişikliğine gitmek istemektedir. Osmanlı İmparatorluğunun yerine bölgede İngiltere’nin hakimiyetini sağlamak için Arabistanlı Lawrence tarafından manipüle edilen “1916 Arap İsyanı”nın röprodüksiyonu şeklinde olan Arap Baharı bölgesel çelişkilerin kullanılması ile emperyalistler tarafından İslamcılık temelinde bir proje ileri sürmüşlerdir. İngiltere bu konuda bölgesel imtiyazlarını korumanın yanı sıra aynı zamanda bunu ileri taşımak açısından adımlar atmaktadır. ABD Suudi Arabistan ile ittifakını yenileyip onu 110 milyar dolarlık silahlanma karşılığında Cemaat ile ilişkilerini kesmeye ikna ederken İngiltere de İran, Katar, Türkiye ve Müslüman Kardeşler arasında bir uzlaşma arayışındadır. Bu anlaşmayı büyük oranda Katar ile sağladı. Katar’a uygulanan çevreleme stratejisinin ana hatlarını bu oluştururken Katar çelişkisi kapsamında İran ve Türkiye’yi de kendi cephesine çekmeyi büyük oranda başardı. İngiltere bu projesinde Tahran’dan Doha, Ankara, İdlib, Beyrut ve Gazze’ye uzanan bir siyasal İslam hilali kurmanın peşindedir. Bu durum İngiltre’nin imtiyaz sağlama projesi olarak öne çıkmaktadır.
Bu açıdan Ortadoğu konusunda İngiltere ve ABD arasında süren kriz söz konusudur. Bu durum Bilderberg toplantısında kaçınılmaz bir şekilde gündeme gelmiştir. ABD TC’nin İngiltere ile ilişkiler kapsamında İran’a ile yakınlaşması ve Katar’a destek çıkmasından rahatsızdır. TC ise yukarıda bahsettiğimiz üzere hem İhvan hareketi ile ideolojk akrabalığından hem de bölgesel olarak imtiyazlar kazanıp bölgede nüfuzunu artırmak açısından İngiltere ile yakınlaşmaktadır. İngiltere’nin Brexit’ten çıkarak ABD emperyalist nüfuzunun önüne geçmiş olması ABD’nin pazarı konumundaki ülkeleri ve onun yerli işbirlikçilerini de tedirgin etmiş durumdadır. Bu noktada birçok ülke şimdiden tavizler vererek ABD’nin projesini terk etmeye başladı. Katar ve Türkiye bunların başında geliyor. Trump’ın ülke içinde ortaya çıkan seçim krizinin aksine esas krizi bölgesel güçleri iledir. Bu konuda ilerleyen dönemlerde Suudi Arabistan’ın U dönüşü yapma ihtimali dahi vardır. Öte yandan İran’ın TC ile olan ortaklı ve Müslüman Kardeşlere ev sahipliği yapan Katar’a destek çıkması bu İslam hilalinin bir parçasıdır. İran’ın Müslüman Kardeşlere ılımlı yaklaşması Velayet-i Fakih Ordusu olarak öne çıkan Lübnan Hizbullah’ı ile olası bir krizi açığa çıkartabilir. Zira yıllardır selefiliğe ve onun bölgesel ve uluslar arası güçlerine karşı savaşta olan Hizbullah’ı bu konuda ikna etmek oldukça zordur. İran’ın Katar ile olan ilişkisi büyük oranda Suriye krizinde Müslüman Kardeşler açısından bir uzlaşmayı açığa çıkarabilme ihtimallerini taşırken bu durum ABD’nin kaygılarını artırmaktadır. Bu yüzden Trump Riyad’da yaptığı konuşmasında İran’ı yeni düşmanı olarak tanımlarken Michael d’Andrea’yı (2008 yılında Şam’da Hizbullah’ın üst düzey yöneticisi İmad Mugniyeh’in öldürülmesini örgütleyen) CIA’nin İran biriminin başına atadı.
İşte tüm bu gelişmeler Ortadoğu’da mevcut ilişkilerin yeniden oluştuğuna işarettir. Bu kapsamda yansıma bulan bir dizi gündem genel olarak emperyalist ilişkileri ile okunduğunda aslında karşımıza Ortadoğu pazarının dizaynı ve buna uygun olarak konumlandırılan ilişkiler ortaya çıkmaktadır. TC’nin ABD ile olan ilişkilerinde bu bıçak sırtı kriz açık bizler açısından ilerleyen dönemlerde farklı yansımalar bulacak bir dizi toplumsal gündeme dönüşebilir, buna karşı hazırlıklı olmak ve TC’nin korku kolonlarını tespit etmek ve buna göre konumlanmak önemlidir. Şu açık ki genel manada anti-emperyalist mücadelenin öne çıktığı Ortadoğu’da kriz derinleşmekte ve bu kriz TC ve onun nezdinde AKP iktidarını ve Erdoğan’ı kaygılandırmaktadır. Bilderberg toplantısı genel hatları ile böylesi bir ittifak krizine ev sahipliği yapmıştır. Bu krizin yanı sıra toplantıya Atlantikçi olmayan bir devlet davet edilmiştir. Toplantının ancak dördüncü gününde konuşma yapması öngörülen Çin büyükelçisi Cui Tiankai, her bir NATO üyesinin konumunu ilk günden itibaren değerlendirme imkânı buldu.
Çin bir taraftan Trump ile işbirliğine, ABD’nin Asya Altyapı Yatırım Bankasına (AIIB) açılması ve tüm ticari yollarının geliştirilmesine oynamaktadır. Diğer yandan Brexit’in İngiltere ile ekonomik ve mali bir ittifak kurma fırsatı olmasını ümit etmektedir. Çin sadece DAİŞ’in ortadan kaldırılmasından bile memnun kalabilir. Ama “İpek Yolu”nu kesmek için Irak ve Suriye’de DAİŞ’i ve “yeni ipek yolunu” kesmek için Ukrayna Savaşını örgütleyenlere karşı temkinli davranmaktadır. Çin genel olarak yeni ulaşım projeleri ile ekonomik nüfuz alanını arttırmanın derdindedir. Bu açıdan İngiltere’nin projesine sıcak bakan Çin genel olarak bölgede bu durumu göz önünde bulundurmaktadır.