Bahreyn halkı tarihinden aldığı güçle, sokakları terk etmiyor. Direnmeye devam ediyor.
Bahreyn jeopolitik konumu ve petrol rezervleri açısından başta ABD olmak üzere tarihsel süreçte sürekli olarak sömürgeci emperyalistler tarafından kontrol altında tutulmaya çalışılan ve özellikle mezhepsel çatışmaların tırmandırılmaya çalışıldığı bir bölge olmuştur. Lakin Bahreyn’in sömürge tarihi Körfez’deki petrol keşfinden önceye dayanmaktadır. Petrolün bölgedeki keşfinden önce jeopolitik öneminden dolayı Britanya sürekli olarak mevcut Sünni iktidarla işbirliği içerisinde olmuştur. Daha sonra ülkede petrolün bulunmasıyla birlikte de Bahreyn işçi ayaklanmalarıyla bölgede emperyalizme karşı en kuvvetli sesi çıkartan ülke olmuştur.
Sonraki yıllarda kurulan Körfez İşbirliği Konseyiile birlikte Bahreyn de özellikle ABD’nin bölgede askeri üsler kurma politikasından nasibini almış ve bu süre zarfında sürekli olarak özellikle işçi sınıfının önderliğinde ayaklanmalar yaşanmıştır. Mevcut iktidarın ise bu ayaklanmalara cevabı, yoğun siyasi soykırım ve işkence olmuştur.
Direniş tarihiyle Bahreyn
Sömürgeci Britanya’dan bağımsızlığını kazanan Bahreyn’de bu gelişme her ne kadar emperyalizme karşı bir kazanım olsa da pratik manada demokratikleşme ve sömürgeden kurtulma ile sonuçlanmamış ve Britanya’nın sömürgesinden sonra ABD’nin
yoğun sömürüsüne ve ABD emperyalizmine bağımlılığa maruz kalmaya devam etmiştir.
1994’lere gelindiğinde ise 2000’lere kadar süren isyanın devamı olarak muhalif birçok kesimi içinde barındıran Anayasa Hareketi’ne iktidar tarafından, yoğun baskı uygulanmış ve mezhep çatışması tırmandırılarak halk ve direniş bölünmeye çalışılmıştır. Nitekim bu çaba belli bir başarı gösterse de halkın direnişini sonlandıramamıştır. Daha sonra 2011’de; neoliberal politikaların yoğun uygulanışı, özelleştirmeler, işsizlik ve eşitsiz gelir dağılımı gibi sebeplerden dolayı patlak veren ve geniş halk kitleleri tarafından sahiplenilen, devletin yoğun saldırılarıyla daha da radikalleşen eylemler sonrası birçok eylemci katledilirken çok sayıda muhalif tutuklanmış ve işkenceden geçirilmiştir. Tam da bu süreçte ABD uzun süredir uyguladığı silah ambargosunu Bahreyn rejiminin “olumlu ve uzlaşmacı” tutumundan dolayı kaldırmıştır.
Bahreyn bu direniş ruhuyla birlikte “Arap Baharı” sürecinde de yoğun direnişin ve çatışmaların yaşandığı ülkelerden birisi olmuştu. İçerisinde bulunduğu Körfez İşbirliği Konseyi’nin diğer bileşeni ülkelere nazaran çok küçük olmasına karşın yoğun bir halk muhalefetinin bulunduğu Bahreyn, direniş geleneğinden aldığı güçle, bölgenin devrim mücadelesini en ön safta sürdürmeye bugün de devam ediyor.
Bahreyn halkı direniş ruhuyla yine sokaklarda
4 Aralık günü bir polisin öldürülmesi olayıyla başlayan siyasi soykırımla, 6 kişiye 15 yıl, 11 kişiye ömür boyu hapis ve 3 kişiye de idam cezası verildi. Aslında 2011’de başlayan isyandan beri hemen her gün Bahreyn sokaklarında direniş ateşleri yanmaya devam ediyor ve bu süreçte tutuklanan 3.500 siyasi tutsağa işkence raporları çıkmaya devam ediyordu. Son olarak 4 Aralık günü idam cezalarının verilmesiyle Bahreyn’de yoğun çatışmalar tekrar başladı.