Devlet tarafından aylarca süren 1938 Dersim etnik soykırımı resmiyette bitmişti. Fakat ormanlara sığınarak yaşamda kalanlar kıtlıkla savaşıyor ve kırım onlar için devam ediyordu. Kadınlar, yenilebilinir otları toplayıp yiyor ve kurutarak kışa hazırlık yapıyorlardı. Buldukları bezlerle ve keçi kılından ördükleri parçalardan da kıyafet yapıyorlardı herkese.
Yaşamda kalmamaları için her şey yakılmış ve askerlerce alıp götürülmüştü!
Kırımdan sonra hayatta kalanların kıtlıktan ölmeleri için köy köy gezip ekin tarlaları yakılıyordu. Bu, otları yiyerek hayatta kalanlar da oluyordu, zehirlenerek ve gıda yetersizliğinden ölenler de… Özellikle çocuklar yiyecek kıtlığına dayanamayıp ölüyordu birer, ikişer. Kırımdan sonra kıtlıkla başa çıkamayan bazı kadınlar çocuklarının ölümü üzerine çıldırıyor ve dağa taşa vuruyordu kendilerini. Bazıları ise uçurumlardan kendilerini atıyordu.
Kıtlık ve ölümden başka askerlerin olduğu bir coğrafya, Dersim kadınlarını direngen kıldığı gibi, yaşadıkları travmalar sonucu bir çoğunu delirtiyordu.
Kadınların toplayıp yedikleri ve çocuklarına yedirdikleri otlarla bir halk yaşamda kalarak hâlâ varız diyebiliyor.
Dersim doğası bu “ana kucağı” görevi nedeniyle kutsaldır… Bir halka, bir orman “ana kucağı” görevini yapmış; korumuş ve besleyip yaşamda kılmıştır! Ve bu masum ve mağdur halkın bugünkü torunları 1938 soykırımının arşivleri açılsın diye devleti göreve çağırıyor! Dersim toplumunun önderleri idam edilmiş fakat mezar yerleri bilinmemektedir. Ailelerinden alınıp bir daha geri getirilmeyen kız çocuklarının akıbetini soruyorlar…
Belli bir düzen ve yaşamları olan özgün Dersim toplumu; 38 kırımıyla kökten yok edilmek istendi. Soykırımın adına “Medeniyet Götürmek” denildi… Medeniyet adına özgün bir halk kökten yok edilmek istendi. Bu halkın yaşadığı ve inanç merkezine aldıkları doğası, anadili ve özgün inancı da beraberinde kırıma uğradı.
Dersim toplumunu 1938 kırımından sonra bugüne taşıyan kadınların devamı olan, bugünkü Dersim kadınları yaşamda kalmak için savaşıyor gibi çalışıyor ve var olmak adına direniyorlar… 1938’den, 2018’e gelmek Dersim halkı için ağıtlarla, ahlarla-vahlarla ve yaşama karşı doğaüstü direnç göstererek mümkün oldu… Dersim kadınları, dağa, taşa, sulara, ağaçlara sarılarak gözyaşı dökmekteler; geçmişlerine ve bugün evlatlarının egemenlerce kendilerinden koparılmalarına.
Dersim kadınları, bin bir zorlukla dağ koşullarında doğurup büyüttükleri evlatlarını bir türlü güvende hissedemediler. Ve yaşamak için güvenli bir ortamları da mümkün olmadı. Ölüm ve zulüm hep peşlerindeydi! Yani 38 sonrası var olma kavgası bir soykırım kadar zulmediyordu geride kalanlara… 1938 hâlâ bütün sızıları ve canlılığıyla Dersim insanın üzerinde devam etmektedir…
YDK okuru Bahar Kibar Kızıl
Kaynak: Yeni Demokrat Kadın